Yüreğim yanıyor, isyanlardayım. Daha ne kadar sürecek bu acılar, bu zulüm. Daha kaç şehit vereceğiz, buna bir dur denmesi için? Hiçbir şeye inancım kalmadı. Daha önceleri biraz iyimserken, teröre çare bulunacak diye umut ediyordum. Ancak uzun süre önce anladım ki bu zaten bir oyun. Ülkemiz üzerine oynanan hain bir oyun. O nedenle de verdiğimiz bu şehitlerimiz ne ilk ne de son olacak.
Hepimiz bu oynanan oyunda ya seyirciyiz ya da oyuncular arasında… Seyirci olmak ta en az oyuncu olmak kadar ihanet… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla geldik bu duruma. Her şeye sessiz kaldık, sessiz kalırsak sandık ki bize dokunulmaz.
Sesimizi sadece futbol maçlarında çıkardık, diğer zamanlarda gömüldük sessizliğe. Şehitlerimiz olunca cenazelere katıldık ama tekrar sessizliğe büründük, sorgulamadık, göz ardı ettik. Göz göre göre ülkemiz bölünme yoluna gidiyor hatta ve hatta tamamen belki de elimizden çıkıp gidecek.
Bunca dökülen şehit kanları, o asil kanlar boşa dökülmüş olacak. Yapılan her şey , atılan her adım bizi iç savaşa daha çok yaklaştırıyor belki de. Kardeşi kardeşe kırdırmak hedefleniyor. Elbette kardeş kardeşi kırarken , kardeşlerden hiç biri karlı çıkmayacak bana göre bu durumdan. İplerin kimin elinde olduğu belli ve o ipleri tutan eller kazanacak elbette.
Yazıklar olsun… Bunca yıl tek yürek, tek bilek yaşayıp giderken, oyuna gelip kandığımız için… Yazıklar olsun bizlere… Yakında çocuklarımıza emanet edeceğimiz bir vatanımız bile olmayacak belki de.
Ülkemizin toprağında Kürdistan devleti kurmaya çabalayanlar acaba oynanan oyunun farkında mı?
Eğer gerçekten terörle mücadele edilmek istenseydi , terörün 30 yıl boyunca sürmesi mümkün değildi. Türkiye Cumhuriyeti’ni bu kadar aciz göstermeye kimsenin hakkı yok. Bu ülke bizim, bu ülke hepimizin. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni… hepimiz bu vatanın evladıyız. Yeter artık dökülen bu kanlar… Silkelenip kendinize gelin, çok geç olmadan…
‘’İnternette alıntıları birleştirip farklı bir pencere açan ve bunu bir paylaşım sitesinde yayınlayan arkadaşım Sayın Eray Özgüney’in paylaştığı bu metni ben de sizlerle paylaşmak istiyorum. ‘’
* Çanakkale’de akan kanla arınan bir millet, * Kanla arınırdık * Kanla kirleniyoruz - Dünyanın en büyük şehit mezarlığı bizim ülkemizde. - On binlerce evladımızı gömdük Çanakkale’ye kefensiz, mezar taşsız. - Hiçbirine üzülmedik, ağlamadık. Övündük, gurur duyduk sadece onlarla. Bir kısmı daha üniversitedeydi, eğitimlerini bıraktılar yarıda ve ölüme koştular, sınıf sınıf, fakülte fakülte... Üniversiteler mezun veremedi o dönem, çünkü öğrencileri kalmamıştı. Futbol takımları, sahaya çıkıp asker selamı vermedi, asker selamını siperde verdiler ve öldüler. Maçlar 11 kişiyle oynanamadı o yıl... Televizyon daha icad olmamıştı, ölüm haberleri gitmezdi evlere, ölmeyen geri dönerdi, dönmeyenler ölmüş demekti. Dünyada Çanakkale kadar kanla sulanmış bir toprak parçası yoktur. Ama o kan kurtarmıştır vatanımızı. Vatanımızdan önce insanımızı. Yüzyılların boyun eğmişliğine, acizliğe, suskunluğa, çaresizliğe verilmiş bir yanıttır Çanakkale. Dökülen kan, bir milleti temizlemiş, arındırmış, yeniden millet haline sokmuştur. Dökülen kan bu anlamda toprağa kan akıtmak değil, geride kalanlara kan vermektir. Onların verdikleri kanla kalanlar yaşadılar. O nedenle bu kanın kıymetini bildiler. Şehitlerden alınan o kanla bu millet arınıp ayağa kalkmış, Kurtuluş Savaşı’nı vermiştir. * Çanakkale’nin üzerinden neredeyse 100, Kurtuluş Savaşı’nın üzerindense 90 yıl geçmiş. * 10 milyonluk nüfus 7.’ye katlanmış, 74 milyon olmuş. * Telsiz direklerinin yerini internet, televizyon hatları, demiryollarının yerini hava alanları almış. * Artık haber anında alınıyor. * Önce bir haber geçiyor altyazıyla televizyonda, “ Gabar Dağı’nda teröristlerle girilen bir çatışmada ” * Sonra internette “flaş” haber olarak veriliyor. * Ertesi gün gazetelerde bir haber:
“ Şehitlerimiz ” * Sonra uçakla getirilen bir cenaze, camide toplanmış insanlar, haykıran insanlar, gözyaşlarını tutamayan komutanlar, ne olduğunu anlayamayan bebeler...
'' ACI ''
* Bir günlük acı. - Sonra askerimizi şehit eden teröristleri yakalama çabaları. - Büyütülen, genişleyen operasyon. * Kuşatılan dağlar,
* Tam 30 yıldır hep aynı gerçekle yaşıyoruz. * 30 yılda şehit olan askerimiz 6 bini geçmiş. * 6 bin şehit bizi kendimize getirememiş. - Hayat hep kaldığı yerden devam etmiş. - Şehit haberleri ise hayatımıza verdiğimiz bir “ Acı Arası ” sadece. * Sorarsanız hepimiz çok üzülüyoruz.
* Sonra Meclis kürsüsüne kadar çıkmış bir PKK’lı terörist utanmadan konuşuyor: - Bu kan dursun, acılar dinsin. - Sonra o teröristin kumanda ettiği aydınlar her gün bir başka, “ barış ” - bildirisi hazırlıyor. * Sonra o teröristin partisinin belediye başkanı öldürülen terörist için ambulans gönderiyor. * Sonra o ambulansı gönderen belediye başkanı teröristin cenaze törenini düzenliyor. - Sonra o cenazede imam “ şehitlerine ” - dua ettiriyor. * Sonra... * Sonra... - Bunları da izliyoruz aynı televizyonlardan. * Sonra o teröristlerin aileleri toplanıyorlar bir kaç bin kişiyle, * Türk Ordusu’nun aylardır “ geçeceğiz, geçiyoruz, geçeriz ” - deyip de bir türlü geçemediği Sınırı geçiyor.
o * Türk Ordusu ’nun, “ Gireceğiz, giriyoruz, gireriz ” deyip de giremediği Kandil Dağı’na giriyor. - Ve açıklıyor. * Evlatlarımızı vuramazsınız, biz onların canlı kalkanıyız. * Sonra yeni bir şehit, yeni bir cenaze, yasa gömülmüş feryat figan bir hane. * Sonra “ kanları yerde kalmayacak ” sözleri. * Sonra... * Sonrası yok; aslında hep aynı. - Kim öldürüyor evlatlarımızı aslında, * Teröristler mi? * Biz mi? - 30 yıldır evlatlarımızın kanı hep akıyor da durduramıyorsak... * Ve sonra evlatlarımızın kanının nafakasını vermek için bir de televizyondan açık artırma bir bağış kampanyası düzenliyorsak... * Sonra da biz ne büyük milletiz, nasıl da birlik olduk diye böbürleniyorsak... * Cenazeler hep mahallemize geliyor da, bir gün olsun bunca alie toplanıp, çocuklarımızın vurulduğu dağa çıkıp, gelin bizi de vurun diyecek cesareti bulamıyorsak... * Hep ağlıyorsak ama ağlamanın aslında susmak demek olduğunu itiraf edemiyorsak... *Her gün şehit cenazesi kaldırmanın, bu cenazeleri kaldıranlara ne büyük bir onursuzluk yüklediğini, omzumuzda taşıdığımızın şehitlerimizin tabutu değil de bu onursuzluk olduğunu, o nedenle tabutun bu kadar ağır olduğunu duymuyorsak... * Şehitlerimizin akan kanı, bu vatanı da, onları da temizler ama biz geride kalanları, biz geride izleyenleri, biz geride susanları, biz geride bir şey yapamayanları sadece kirletir... - Çanakkale’de akan kanla arınan bir millet, - Şimdi - Güneydoğu’da akan kanla kirleniyor... * Kirleniyoruz... * Kirleniyoruz...
‘’Ne Mutlu Türküm Diyene.’’ Mustafa Kemal Atatürk
(Bu hafta sizler için Sayın Cevdet Kılıç’ın’’ Bilgelik Hikayeleri’’ isimli kitabından Sarı Öküz isimli hikayeyi seçtim. Okuduğunuz da siz de anlayacaksınız ki biz Sarı Öküz’ü vereli çok oldu. )
SARI ÖKÜZ
Eski zamanların birinde bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış. Yaşarmış yaşamalarına ama civardaki aslanlar bir türlü rahat bırakmazmış onları. Hemen her gün saldırırlarmış bu sürüye. Öküz dediğin öyle yabana atılır bir hayvan değil ki, bir araya toplandılar mı kolayca defetmesini bilirlermiş o koca aslanları. Gerçi bir iki sıyırık alırlarmış ama… yine de boyun eğmezlermiş aslanların zorbalığına.
Gün geçtikçe aslanları almış bir kaygı. Ancak tavşan, fare gibi küçük hayvancıklarla beslenir olmuşlar. Git gide güçten düşmüşler. Eee aslan bu, hiç fareyle tavşanla doyar mı? Her halde bize bu otlağı terk etmek düşüyor demiş aslanlardan birisi. Evet diye tasdik etmiş diğerleri. Nereye gideriz diye düşünürlerken bir dakika diye bir ses duymuşlar gerilerden. Herkes dönüp bakmış sesin geldiği tarafa. Sürünün en çelimsiz, ama kurnaz mı kurnaz bir ferdi olan Topal Aslanmış söze atılan. Hayır demiş, hiçbir yere gitmiyoruz. Siz bana bırakın, ben hallederim bu işi. İnanmamış kimse ona ama haydi bir şans verelim ne çıkar diye düşünmüşler. O da almış yanına bir iki aslan gitmiş öküzlerin yanına. Beyaz bayrak çekmeyi de unutmamış.
Öküzlerin lideri olan Boz Öküz başta olmak üzere beş iri kıyım öküz yaklaşmış onlara. Sormuşlar ne istediklerini. Topal aslan başlamış konuşmaya. Bir yandan da Boz Öküzün sivri ve kocaman boynuzlarına bakıp ürperiyormuş. Saygıdeğer öküz efendiler diye başlamış lafa. Bugün buraya sizden özür dilemek için geldik. Biliyorum sizleri çok defa incittik, kim bilir kaçınızda su pençemin izi vardır. Ama inanınız bunların hiç birini isteyerek yapmadık. Biliniz ki biz aslanlar barışçı bir topluluğuz. Hele öküzlerle hiçbir alıp vermediğimiz olamaz. Ancak evet size defalarca saldırdık, ama niye biliyor musunuz? Hep o sizin aranızdaki Sarı öküz yüzünden. Onun rengi öyle sizinkiler gibi değil ki. Gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Onu gördük mü ne kadar barışsever olduğumuzu unutup size saldırıyoruz ve sürünüze zarar veriyoruz. Yoksa bizim sizinle hiç bir alıp veremediğimiz yok. Onun yüzünden hepiniz zarar görüyorsunuz. Bir türlü hayatınızdan emin rahat rahat otlayamıyorsunuz, belki geceleri bile bizim kükrememiz sizin uykunuzu kaçırıyor. Bunların hepsi Sarı Öküzün suçu. Verin onu bize, siz kurtulun, biz de barış içinde yaşayalım demiş.
Boz Öküz, diğer önde gelenlerle görüşmek üzere geri çekilmiş. Hepsi de sıcak bakmışlar bu teklife. Bir tek yaşlı Benekli Öküz olmaz demiş ama kimseye dinletememiş sesini. Zavallı Sarı Öküz kurban edilmiş aslanlara. Hepsi birden saldırmışlar zavallı öküzün üzerine. Bir ikisini fırlatmış üstünden ama bitkin düşmüş az sonra. Çırpınmış, böğürmüş, yardım istemiş, yalvarmış, ama yokmuş onu işiten. Diğerleri üzülmüşler üzülmesine ama elden ne gelir ki. Bütün sürünün selameti için bir öküz gerekliymiş. Bu gerçekten de günlerce sürüye hiçbir saldıran olmamış. Huzur içinde geçer olmuş günleri. Ama aslan sürüsü bu, ne kadar sabreder ki. Hele öküz etinin tadını aldıktan sonra.
Acıktık demişler Topal Aslana daha bir kaç hafta bile geçmemişken. O da yine almış yanına bir kaçını, bir defa daha gitmiş Boz Öküzün yanına. Selam diye girmiş söze. Gördünüz ya biz aslanlar ne denli uysal bir sürüyüz. Doğru kararınız için sizi bir daha kutlamak isterim. Siz de huzur içindesiniz, biz de. Ne mutlu. Yalnız buraya bunları söylemek için gelmedim. Büyük bir problemimiz var. Nedir? demiş Boz Öküz merakla.. Şu sizin Uzun Kuyruk demiş Topal Aslan. Öyle uzun bir kuyruğu var ki nereden baksak görünüyor. O kuyruğunu salladıkça bizim de aklımız başımızdan gidiyor. Gözümüz dönüyor, sürüye saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Hâlbuki siz öylemi ya, hepiniz normal kuyruklusunuz. Bir onun suçu yüzünden korkarım hepiniz zarar göreceksiniz. Gelin verin onu bize bu mevzuyu burada kapatalım. Eskisi gibi barış ve sevgi içinde iki taraf da hayatını sürdürsün.
Boz Öküz yine istişare yapmış sürünün ulularıyla. Yine sadece Benekli Öküz olmuş karşı çıkan. Hepsi de verelim gitsin demişler. İstişare daha da kısa sürmüş bu defa. Dışlamışlar Uzun Kuyruk’u sürüden. Saatler sürmüş zavallının çırpınışları ama sonunda o da yenik düşmüş aslanlara. Tekrar tekrar yinelenmiş bu olanlar. Her geçen gün daha da semirmiş aslanlar. Alabildiğince güçlenmişler. Öküzlerse her geçen gün daha da zayıflamışlar, seyreldikçe seyrelmişler. Aslanlar küstahlaştıkça küstahlaşıyorlarmış. Artık bir sebep bile söyleme gereği duymuyorlarmış. Verin bize şu öküzü yoksa karışmayız diyorlarmış sadece. Zavallı öküzlerin hayır diyebilecek güçleri kalmamış. Hepsi birer birer can veriyorlarmış aslanların pençesinde. Boz Öküz de aralarında olmak üzere bir kaçı kalmış en sona. Ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu harbi aslanlara karşı, oysa ne kadar da güçlüydük? diye sormuş biri Boz Öküze. Biz demiş Boz Öküz gözleri nemli ve sesi pişmanlıkla titreyerek Sarı öküzü verdiğimiz gün kaybettik bu harbi...
Şehitlerimize rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Mekanınız cennet olsun. Ve diyorum ki milletim uyuma!
Dr. Hülya ÜNAL
Aile ve Yaşam Koçu
|