Geçenlerde bir paylaşım sitesinde hoş bir video izledim. 2-3 yaşlarında iki kız çocuğunun yoğurta bulanmış komik hallerini gösteriyordu. Buzdolabı ve etrafları da yoğurttan nasibini almıştı. Kendilerini kameraya çeken ebeveynlerine sunulan şirin gülümsemelerle oyunlarına devam edip, birbirlerini yoğurtla bulamaya devam ediyorlardı. Onlar için yaptıkları çok hoş ve keyifli bir oyundu elbette.
Videoyu izledikten sonra düşündüm de; ne hoş bir şeydi çocuk olmak. Toplumun kısıtlamalarını henüz öğrenmeden, dayatmalara henüz maruz kalmadan özgürce davranırken bir yandan da hayat için tecrübe edinmenin ilk adımlarını atıyorlar. Yaptıkları her şeyi neşelenmek ve mutlu olmak için yapıyorlar. Bolca gülüp kahkaha atıyorlar.
Toplumun büyükler için uyguladığı kurallar onlar için geçerli değil. Büyüdükçe gülmenin ve gülümsemenin toplumda zararlı bir şeymiş gibi görüldüğünü bilselerdi acaba o kadar gülebilirler miydi? ‘’Çok güldüm, eyvah başıma bir felaket gelecek.’’ ‘’Yalnızken gülme , deli sanırlar.’’ ‘’ Kötü kadınlar gibi gülmeyi kes.’’ gibi cümleleri büyüme aşamasında sık duyan çocuk, zamanla gülmenin ve gülümsemenin aslında iyi bir şey olmadığını bilinç altına yerleştirmeye başlar. Sonuçta çevremiz yüzü gülmeyen, asık suratla gezen insanlardan geçilmez oluyor.
Halbuki gülümsemenin değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Gülümseyen birinin karşısında bizim de içimizde mutluluk pırıltıları oluşmaya başlar ve ister istemez biz de gülümsemeye başlarız. Tıpkı esnemenin bulaşıcı olduğu gibi gülümseme de bulaşıcıdır aslında. Yeter ki ruhumuzu serbest bırakalım. Gülümsemek sadece yüzümüzü aydınlatmakla kalmaz ruhumuzu da aydınlatır.
Bu kez gülümsemeyle ilgili yazı yazdım neden mi? Çünkü şu an tatildeyim. Dünyadan bihaber tatil yapıyorum. Ne şehit haberlerini, ne bombalama haberlerini ne de eşleri tarafından doğranan kadınları görüyorum. İş-güç derdi de yok, sadece dinleniyorum.
Ne kadar çok bekledim bu anı. Ömrüm boyunca bu kadar çok tatile ihtiyaç duyup, tatile çıkmanın ise imkansız gibi göründüğü bir anım hiç olmamıştı. Kış kapıya gelmişken piyangodan çıktı sanki. Son anda ortaya çıkan bu fırsat nedeniyle otel ayarlamaya bile fırsat bulamamışken imdadıma Efece Haber okuru iken tanışıp dost olduğum Hasan Bey(Tırman) yetişti. Cafe Tur’la bağlantı kurdu. Hasan Bey’e , Cafe Tur’dan Jülide Hanım’a ve Fuat Bey’ e teşekkür ediyorum.
Crystal Hotel De Luxe Resort& SPA kalıyorum. Çok sevdiğim Kemer merkezinde, yeşillikler arasında kurulmuş, konforlu bir otel.
Hepinize buradan sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Dönüşte, aylardır üzerime atılmış gibi hissettiğim ölü toprağından silkinip(Atalet Hali), tekrar pozitif ve aktif olarak hayata döneceğimi umuyorum. Bunları yazarken ben gülümsüyorum. Çünkü hala hayattan ve kendimden umudum var. Haydi siz de GÜLÜMSEYİN HAYATA…
‘’Mutluluk kelebek gibidir. Ne kadar çok kovalarsanız, sizden o kadar kaçar. Ama dikkatinizi başka şeylere çevirirseniz, gelip yavaşça omuzunuza konar.’’ Anonim
Bu hafta sizlerle Nüvide Gültunca Tulgar’ın ‘’ Kendi Kutup Yıldızını Bul’’ isimli kitabından aldığım iki paylaşımım olacak. Keyifli okumalar…
Karınca Görüşü
Tartışmalar bana bir psikoloji profesörünün şu hikayesini hatırlatır. Profesör bir test sorusu olarak öğrencilerinden bir karıncanın çevresindeki hayvanları nasıl ayırabileceğini düşünmelerini istemiştir. İşte sonuç: Karınca hayvanlar alemini iki sınıfa ayırmaktadır.
1-Aslan, kaplan ve çıngıraklı yılan gibi şefkatli ve iyi huylu hayvanlar ve;
2- Piliçler, ördek ve kazlar gibi yırtıcı hayvanlar.
Her şey sizin görüşünüze bağımlıdır. Jimmy Powers
Gülüş Kurşun Olmaz mı?
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende, güzel bir ruh
Kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak kalmak mıdır?
Özlenen yanındayken hasret duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal çalmak mıdır?
Saadet çalmak, müthiş hırsızlık olamaz mı?
Solması için bir gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için, silah, hançer mi olmalı?
Gülüş, kurşun olmaz mı?
Victor Hugo
Sevgiyle hoşçakalınnn…
|