Biz toplum olarak bayılırız eşek şakalarına. Çevremizdekilere zarar verip vermeyeceğimizi düşünmeden her aklımıza estikçe yaparız böyle şakalar. Halbuki bunların sonucunda bir çok kişi yaralanmış ya da bazen hayatını da kaybettiği kayıtlara geçmiştir. Arşivlerde aranırsa eminim ki çok sayıda bu tarz olaya rastlanır. Benim hafızama kazınmış ve ölümcül olmuş bir iki şaka hala yerini koruyor.
Hiç aklımda yokken böyle bir konuyu seçmemde ki sebebe gelince; on üç saatlik uzun ve çok yorucu bir iş gününden sonra,arabama binip evin yolunu tuttum. Aklımda bir an önce eve gelip ayaklarımı uzatıp dinlenme hayali. Eve gelmeme az zaman kalmışken bir anda patlama sesi ,arabamın camında parlayan ateş ve koku ile irkildim. Trafik yavaş ama hala seyir halinde olduğu için de kenara bile çekemeden devam ettim yoluma. Arabanın camı açıktı ve içeriye bir koku yayıldı. Çocukluğumdan gelen bir kokunun varlığını hissettim o anda.
Mantar tabancalarına benzer kokusu olan bir madde idi belki maytap. Patlama sesi ve bir anlık alev o kadar yüksek geldi ki bir ara acaba kurşun mu geldi diye de düşünmeden edemedim. Şimdi soruyorum o şakayı yapan kişiye; O madde bir iki saniye farkla ön cama çarptı. Açık olan camdan ya içeriye girip gözüme denk gelseydi? Benim kör olmamdan zevk alacak mıydınız? Ya da camda müthiş ateş görüntüsü olduğuna göre yüzüme gelip yaksaydı ne olacaktı? Bu sizi çok mu mutlu edecekti?
Bunu yapan çocuk ya da erişkin her kim olursa olsun sadistçe duygudan başka bir şey değil. Birinin canını yakarak zevk alınmasının mantığı da yok.
Bu şakaları yapanlar erişkinse, onlarda bir zamanlar çocuktu. O dönemde anne babanın ilgisizliği, sevgisizliği belki de yaşadıkları şiddet anları çevreye karşı duyarsız hale getiriyor. Sevgiyi tatmayan sevmeyi bilemez. Şefkat görmeyen çevresindekilere şefkat gösteremez.
İlgi göremeyen, sıcak bir aile ortamında yaşamayan insanlar, erişkin çağa geldiklerinde hala ruhsal gelişimini tam anlamıyla tamamlayamadıkları için ,çevreye duyarsız hatta zararlı bireyler haline geliyorlar. Öyle ki yaptıkları hareketlerin birine zarar verme ihtimalini bile umursamıyorlar. Hatta bundan gizli veya açık zevk bile alıyorlar. Bir şekilde bilinç altı geçmişin öcünü alıyor bu şekilde.
Aile ve toplumsal eğitime yeteri kadar önem verilmeyen toplumlarda maalesef ahlaki ve toplumsal değerler anlamını yitiriyor. Zaman içinde yozlaşmalar kaçınılmaz oluyor.
Sadece okullarda verilen eğitim( Artık sadece öğretim ağırlıklı bir sistem geçerli.) bireyin gelişimine yeterli katkıyı sağlayamıyor. O nedenledir ki ailenin önemi bir kez daha burada ortaya çıkıyor.
Bir bozuk meyvenin diğer sağlam meyveleri de bozduğu düşünülürse, bozuk bir ailenin de giderek toplumu ve düzeni bozması da aşikardır. Bunun tersi olarak tek başımıza da olsak yapacağımız her doğru hareket topluma örnek teşkil edecek hale gelebilir.
Nasıl bir toplum istiyorsak, nasıl bir çevrede yaşamak istiyorsak o şartları önce kendimiz yerine getirdiğimizde ,hak ettiğimiz yaşam koşullarına kavuşabileceğimiz inancındayım.
Sanıyorum biraz fazla iyimserim. Ama günümüz şartlarında iyimser olmaktan başka şansımız da yok gibi geliyor bana…
.
"Şaka çok ciddi bir sanattır." Bernard Shaw
.
(Bu yazımda sizler için, Sayın Cevdet Kılıç’ın Bilgelik Hikayeleri isimli kitabından iki paylaşım yapıyorum. Keyifli okumalar…)
..
KARINCA KİTO
.
Mahkûmun biri, yalnız kaldığı hücre içinde bir karınca ile arkadaşlık yapar. Kito adını verdiği bu karınca zaman içerisinde adamın talimatlarına göre hareket eder hatta takla atmayı bile öğrenir.
Mahkûm, insanların Kito'ya hayran kalacağını ve göreceği büyük ilgi sayesinde zengin olacağının hayalini kurmaktadır. Hapisten tahliye olduğu gün Kito'yu kibrit kutusunun içine koyarak bir kafeteryaya gider. Amacı insanların Kito'ya nasıl tepki vereceğini test etmektir.
Karıncayı kibrit kutusundan çıkaran eski mahkûm garsonu çağırır. Amacı garsona Kito'nun marifetlerini göstermektir. Garsona "Masanın üstünde duran şu karıncayı görüyor musun?" diye sorar sormaz, garson elindeki bezle karıncayı alır ve "Affedersiniz beyefendi" diyerek Kito'yu öldürür.
Her kişinin kendine ait değerleri ve inançları vardır. Bir kişi için çok önemli olan bir olay diğeri için pek de önemli olmayabilir. Kişileri kendi inanç sistemimize göre değerlendirirsek sorunlarla karşılaşabiliriz. Yapmamız gereken kişilerin inanç ve değerlerine saygılı olmak ve ilişkilerimizde kendimizi onların yerine koyarak hareket etmektir.
Altının değerini en iyi sarraf bilir.
AYI (BİR ATEİST FIKRASI) (Konumuz şaka olduğuna göre biraz da gülelim istedim.)
Temel ateistmiş. Bir gün ormanda gezerken etrafına bakınmış ve her şey ne kadar tesadüf eseri oluşmuş diye düşünürken birden arkasından gelen sesle irkilmiş. Arkasına dönüp baktığında büyük bir ayının kendisine hızla yaklaşmakta olduğunu görmüş. Temel koşmuş ayı kovalamış. En sonunda Temel bir ağaç kütüğüne takılarak yere düşmüş. Ayı da Temel’in üstüne atlamış. Tam pençesini Temel’e vuracakken Temel haykırmış:
Taaaanrııııııımmm!
Bir anda herşey durmuş. Dünya dönmemiş, ayı donup kalmış, dere akmaz olmuş. Temel şaşkın bir şekilde ne olduğunu anlamaya çalışırken gökten bir ışık hüzmesi Temel’e doğru yaklaşmış ve ışıktan bir ses gelmiş: Bugüne kadar beni hep inkâr ettin. Şimdi sıkışınca beni çağırıp yardım istiyorsun. Şimdi söyle bana bugüne kadar beni inkâr edene ben şimdi nasıl yardım edeyim. Temel iyice şaşırmış bir şekilde:
Tamam, seni bugüne kadar hep inkâr ettim. Şimdi de senden yardım istemem anlamsız ama en azından şu ayıyı imana getirebilirsin demiş. Ses, peki dedikten sonra ışık hüzmesi kaybolmuş.
Her şey normale dönmüş. Dünya dönmeye başlamış, dere akmış, ayı da elini Temel’in üzerinden çekmiş. Temel tam yırttık diye düşünürken ayı iki elini de havaya kaldırarak şöyle demiş:
Allah’ım senin rızan için orucumu tuttum, senin rızkınla orucumu açıyorum.
Sevgiyle hoşçakalınnn…
.
Dr. Hülya ÜNAL
Aile ve Yaşam Koçu
|