Nihayet bahar geldi. Kar ve soğukla boğuştuğumuz iç karartıcı kış bitti ve sonunda bahar geldi… Baharın gelmesiyle yüreklerimize de bahar geldi. İnsanlar daha güler yüzlü, daha neşeli ve daha umutlu. Kasvet havası silkelendi üzerimizden. Hoş geldin bahar…
Her yerde çiçekler açmış ağaçlar gelinler gibi çiçeklerle bezenmiş, mis gibi kokularını etrafa saçıyorlar. Kuşlar şen sesleri ile neşemize neşe katıyor. Ne güzelsin sen bahar. Senin gelmenle birlikte hayatımızda başka hiçbir şey değişmemiş bile olsa yüzlerimiz aydınlandı. Yüreklerimize umut doldu…
Terasa çıktım, tertemiz bahar havasını içime çektim ve gözlerimi yumdum. O anda çocukluğuma döndüm. Bir anda kendimi cıvıl cıvıl seslerle dolu bir parkta buldum. Her tarafta benim yaşlarımda rengarenk giysili çocuklar koşuşturuyor. Ben de onlarla koşuyorum. Bir yandan salıncaklara binip gökyüzüne havalanıyoruz. Diğer yandan tahterevallide çığlıklar atıyoruz.
Kayakta kayabilmek için sıraya geçerken zaman zaman itişen çocukları görüp gülümsüyorum. Aaa o da ne bir çocuk çember çeviriyor neşe içinde. Diğerleri de peşine takılmış koşuyorlar çılgınca.
Salıncakta sallanırken gökyüzüne çıkıyorum sanki… Orada bulutlarla yarışan rengarenk uçurtmalar gözüme çarpıyor. Ne kadar güzeller. Rengarenk ve upuzun kuyrukları ile süzülürken gökyüzünden yeryüzüne güleç yüzle bakıyorlar …
Bir anda kulağıma bir ses çalınıyor. Elma şekeriii, pamuk şekeriii… Sevinç çığlığı atıyorum. Ne çok severim elma şekerini. Pembe pamuk şekerini de yerken ne kadar da mutluyum. Ağzımda pamuk şekeri tadı ayaklarımın arasında dolaşan bir dokunuşla gözlerimi açıyorum. Köpeğim Tarçın daldığım çocukluğumdan günümüze döndürüyor beni. Yüzümde mutlu bir gülümsemeyle, coşkuyla sarılıyorum Tarçın’a. O bile şaşırıyor bu kadar neşeli olmama. Anlamsız gözlerle yüzümü inceliyor…
Nereden bilsin çocukluğuma gidip, gezip geldiğimi. Nereden bilsin çocukluğumu hala hayal edip mutlu olduğumu. Nereden bilsin hala içimde küçücük bir çocuk olduğunu ve bu yaşıma rağmen hala elma şekeri yemeyi çok sevdiğimi. Utandığım için, elma şekerini eve alıp orada yalnız kaldığımda yediğimi nereden bilsin Tarçın’ım…
Şimdiki çocuklar bilseler dışarının tadını hiç otururlar mıydı bilgisayar başında? Hadi kalkın çocuklar , bırakın teknolojik aletleri. Atın kendinizi sokağa. Bisiklete binin, parklarda oynayın, uçurtmalar uçurun. Hadi tam zamanı şimdi. Hatta ve hatta benim yerime de elma şekeri yiyin doyasıya… Hadi çıkın çocuklar… Sizlerde büyüyeceksiniz, büyümeden tadını çıkarın çocukluğunuzun.
Ve büyükler… Bu hayatı bir kez yaşayacağız. Bütün kederleri, üzüntüleri kuyuya atıp yaşayalım baharı… Coşalım, içimize çekelim baharın mis kokusunu. Bahar canlanma demek, bahar neşe demek bahar aşk demek… Hadi sevgiyle yaşayalım baharı…
Hoş geldin baharrr… Ruhumuza neşe getirdin, iyi ki geldin…
Not: 19 Nisan da guatr ameliyatı olacağım. Dualarınızı bekliyorum. Sevdiklerim yanımda olacak ancak oğlum başka şehirde okuduğu için onu üzmeme adına bilgi vermedim. Sağlıkla ameliyattan çıktığımda yeniden sevgiyle sarılacağım inşallah oğluma ve sevdiklerime… Sizlerin varlığını hissetmek daha bir güç veriyor bana. Sevgilerimle…
‘’Bugünü yaşa, yarın çok geç olabilir.’’ Martial
DEĞERİNİZİ BİLİN
(Bu yazımda sizinle Sayın Cevdet Kılıç’ın Bilgelik Hikayeleri isimli kitabından bir hikaye paylaşacağım. Keyifli okumalar.)
İyi bilinen bir konuşmacı, seminerine 50 dolarlık bir banknotu göstererek başladı. 200 kişiyi bulan dinleyicilere, bu parayı kim ister diye sordu ve eller kalkmaya başladı. Ve konuşmacı bu parayı sizlerden birine vereceğim fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım dedi. Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere hala bu parayı isteyen var mı? Diye sordu, eller yine havadaydı. Bu sefer, konuşmacı peki bu paraya şunları yaparsam? Dedi ve 50 doları yere attı onun üstüne bastı, ezdi, kirletti ve para şimdi kirli ve buruşuktu. Fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu.
Konuşmacı şöyle dedi:
Arkadaşlar burada çok önemli bir şey öğrendiniz. Görünen şu ki, burada paraya ne yaptıysam da hiç önemsemeden onu yine istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi. Çünkü o hala 50 dolar. Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz, fakat ne olduğu veya ne olacağı önemli değil, hiç bir zaman değerimizi kaybetmeyiz, temiz ya da kirlenmiş, hırpalanmış ya da kırılmış, bunların hiçbiri önemli değildir. Önemli olan şudur: Sizi sevenler, sizin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir.
Evettt, kendi değerinizin farkına varın. Bir başka siz yok bu dünyada… Siz özelsiniz ve teksiniz. Sevgiyle hoşçakalın…
Dr. Hülya ÜNAL
Aile ve Yaşam Koçu
|