Ağır bir taş gibi bırakıyorum bedenimi tekneden. Suyla buluşma anının çıkardığı hışırtı kulaklarımdaki uğultuya bırakıyor yerini. Suyun üzerinde yuvarlak halkalar gittikçe büyüyerek yayılıyor. Kelebek etkisi büyüyor, ben küçülüyorum dibe doğru.
Kızgın güneşin yaladığı vücudum, denizin en soğuk yerinde, sularla buluşmanın şokunda.
Bir an üşüdüğümü hissediyorum, hemen geçiyor. O soğuk gerçeklik sarmalıyor, alıştırıyor. Yüzyıllardır dibe doğru çöküyorum sanki.
Etrafımda benden bihaber yüzen canlılara bakıyorum geçip giderken.
Renkli, küçük büyük. Dikenli, pullu, büyük ağızlı.
Ahenkli yüzüşlerine bakınca ,”istersem bende yapabilirim” diye düşünüyorum. Hani ellerimi ayaklarımı yavaşça kıpırdatsam bende yüzerim onlar gibi. Ama umurumda değil, taş gibi bedenimi bırakıyorum yer çekimine, deniz dibine. Ciğerlerime son kez doldurduğum hava refakatçim hala. Tatlı bir uyuşukluk, boş vermişlik.
Tembellik…
Az sonra öleceğimi bile bile uğraşmaya takatim yok hali.
Derin mavi, sessizlik, huzur.
Yalnız ben varım.
Diğer canlılar umurumda değil
Bende onların.
Kimse dönüp bakmıyor. Ölüversen de onların gözünün önünde, müdahale edecek değiller. Herkes kendi tercihini yaşıyor. Kendinden sorumlu. Kimse kimsenin ardından bunalıma girmiyor, hayata küsmüyor. Üzülmüyor.
Kuyruğunu sallayıp yönünü değiştiriyor.
Kulaklarımda çınlamalar başladı. Bana ait olmayan bir dünyada, huzurla çöküyorum dibe.
En son neresi, merak ediyorum. İçimdeki son refakatçi nereye kadar benimle gelecek?
Saçlarım uçuşuyor, yosunlar gibi dalgalanıyor. O koca gözlü, koca dudaklı balık bir an karşımda duruyor. “bu ne çirkin şey” diyor muhtemel benim için. Kıskanıyorum bin bir renkli pullarını, ahenkle kuyruğunu sallayışını, umursamazlığını.
“Ah keşke” diyorum “benimde ciğerlerim yerine solungaçlarım olsaydı”. “Keşke bir denizkızına dönüşüverseydim”. “Keşke hep burada kalabilseydim”.
Nasıl tatlı bir rehavet içerisindeyim. Her yerim uyuşmuş. Pelte gibiyim. Kontrolsüz bedenim, iniyor sesizce dibe. Hala şansım var, ayaklarımı bir çırpsam, şöyle kollarımı vursam yukarı yukarı, ciğerlerimi doldursam tekrar hayatla. Ama istemiyorum. Derinlere indikçe görüş alanım gibi beynimde bulanıklaşıyor. Uğultu artıyor. Sanki konserve kutusuyum. Kulaklarım acıyor. Bedenim acıyor. Buruşup, büzülüp, katlanıyorum sanki. Ciğerlerim iflas ediyor, derin derin nefes almak istiyorum. Ciğerlerime tüm deniz çağlayıp doluyor.
Ölüyorum….
Bir rüya gördüm, hayırdır inşallah.
İyi de uyumuyordum ki ben !?
|