Nisan ayının ilk haftasında Almanya’da 12.Dünya İş kongresi düzenlendi.
Küresel nitelikli firmaların CEO’ları ile (Ford, Bayer, Adidas, BP, Bosch, Siemens, Google, …) Dünyadaki farklı üniversitelerden 300 öğrencinin katılımıyla gerçekleşen bu organizasyona Akdeniz Üniversitesini temsilen iki öğrenci katıldı.
Mehmet Veysel ve Çağrı Bekmezoğlu.
Organizasyon bünyesindeki hatırı sayılır bir seçici kurulun ders başarıları, sosyal durum ve katılımcının kongredeki konulara ilgisini belirten niyet mektubunun değerlendirmesi sonucunda da katılmaya hak kazandılar. Yani tamamen kendi girişim ve çabalarıyla.
Söz konusu kongreye katılmanın bu gençlerin ve Ülkemizin geleceği için çok çok önemli olduğunu düşünüyorum. Dünya’ya entegre başarılı gençlerimizin her zaman desteklenmesinden yanayım.
Konaklama ve ulaşım giderleri kongre tarafından karşılandı ancak onun dışındaki kongre katılım, vize, vs. gibi işlemler için ceplerinden ciddi de para harcadılar. Ve birkaç gün önce geri döndüler. Ama nasıl dönmek!. O kadar güzel anlatmışlar ki sözü onlara bırakmak en güzeli.
***
Her biri ayrı ayrı ve uzun uzun ele alınabilecek yurtdışı deneyimimden çıkardığım sonuçlar ve öğrendiklerim:
Anadilin dışında bir dili akıcı bir biçimde konuşabilmenin insanı nasıl tatmin ettiğini öğrendim…
Yabancı bir ülkede bulunmanın mutluluğunu öğrendim ve ta oralarda özlemeyi…
Geleceğiniz parlak görünüyorsa sizi destekleyecek birilerinin mutlaka olduğunu ve size ellerini uzattıklarını öğrendim…
Farklı uluslardan insanların Türk insanına göre daha az kindar ve dedikoducu olduğunu, ne varsa yüze karşı söylendiğini öğrendim…
Öte yandan, ne olursa olsun bizim milletimizde var olan “gönül” ve “merhamet” kavramlarının başka dillerde büyük eksikliğinden ötürü tercümesinin dahi olmadığını öğrendim.
Ve bir kez daha hatırladım; gönül almayı, gönül vermeyi, gönül bağlamayı, gönül koymayı, gönülden sevmeyi, gönlüne göre yaşamayı…
İnsanın ailesi, sevgilisi ve en yakın dostları yanında olmadan hep bir şeylerin eksik kaldığını öğrendim…
İnsanların dillerini ve dinlerini asla kaybetmemesi gerektiğini öğrendim. Aksi halde yurtdışı, bu değerleri elinizden acımadan alıyor…
Sadece bir çağrı atarak iyi olunduğunu, iyi olduğumu anlatabildiğimi öğrendim ve sevdiklerimin sesini duyamamanın acısını yaşadım…
Dünyada lider konumdaki firmaların CEO’larına ulaşmanın Türkiye’de daha alt pozisyonlara ulaşmaktan bile çok daha kolay olduğunu öğrendim. Komplekssiz yöneticileri…
Avrupa’da insan haklarına saygının olduğunu; ama sevginin yoğun yaşanılmadığını öğrendim…
Tatlı dilin dünyadaki herkesi nasıl ikna edebildiğini öğrendim…
En küçük bir dakikalık bir arada bile kitap okuyanları gördükçe okumanın ne büyük zevk ve ne büyük bir eylem olduğunu tekrar tekrar öğrendim… Bir de Ataol Behramoğlu’nu andım: “Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın” dedim kendime…
Bulunduğunuz yerde mutfak kültürünün damak tatlarına mutlaka hitap etmesi gerektiğini öğrendim (suyun bile); birinci gün, ikinci gün geçiyor; fakat ya sonrası?
Eğitime ve insan sağlığına Avrupa’da Türkiye’den onlarca kat daha fazla değer verildiğini öğrendim…
Ülkemizin gündeminin ne kadar boş konularla doldurulduğunu, incir kabuğunu doldurmaz sebeplerle birbirimize düşman gösterildiğimizi bir daha anladım…
“Tartışma”nın ne büyük bir erdem olduğunu bir kere daha öğrendim, biri konuşurken diğerinin sözünün asla kesilmemesi gerektiğini…
Dünyanın çok büyük olduğunu öğrendim, dünyanın çok küçük olduğunu öğrendim…
Çok büyük; milyonlarca insan var, yapı var, canlı var; coğrafi haritalar o büyüklüğü anlatamıyor. Çok küçük; dil ve teknoloji sayesinde hayalinizin eremeyeceği yerlere bile yakınlaşabiliyorsunuz.
Ve yaşamanın, sağlıklı olmanın, seven ve sevilen olmanın değerini ve lüzumunu bir daha, bir daha öğrendim…
Öğrendim, öğreniyorum, öğreneceğim…
05 Nisan 2009 - Çağrı Bekmezoğlu
***
Daha ne söylenebilir değil mi? Bize sadece gurur duymak düşer. Böyle bir gençliğin geldiğini bilerek.
Yolunuz açık olsun gençler!
|