HAYAT akıp giderken, herkes kendi işinde koşadururken “Haber de neyin nesi oluyor”, herkes kendi başına geleni yaşıyor, herkes kendi hayatını idame savaşı veriyor, “Habere ne lüzum var” diye düşünülebilir.
Gelin görün ki kazın ayağı öyle değil işte.
Kazın ayağını öyle bırakmayan ne ben, ne de siz; bu işi böyle kılan hayatın ta kendisi!
İnsanların sosyal, ekonomik ve kültürel yaşantı içinde birbirlerinden habersiz yaşamaları imkansız. Zira haberleşme su, hava, elektrik ve telefon kadar önemli.
Bu anlamda ilk haberin yapılışı da en az tekerleğin bulunuşu kadar değerli.
Haberin özünde bilgi vardır. Bir kişinin hasta olması, hastaneye götürülmesi için ambulans gerekmesi bir haberdir söz gelimi.
Bir kişinin aşık olması, bu aşkını sevdiğine ilan etmesi, yani sevdiğini bilgilendirmesi bir haberdir.
Kişinin sınav sonucunu öğrenmesi ya da yarın havanın nasıl olacağına dair bilgi haberdir.
Demek ki haber bize ulaşması gereken, ulaştığında da hayatımızın durumunu ve niteliğini değiştiren, geleceği yönlendiren bilgidir.
Diyebilirsiniz ki “Hangi aklı evvel” bu işi ilk defa yapmıştır? Yani elma alimin başına düşünce yer çekimi kanunu bulunmuş ya da hamam tası kurnada yüzünce suyun kaldırma gücü tespit edilmiş.
Peki, n'olmuş da haber olmuş? Bir tasavvur yapalım;
İnsanların henüz avcılıkla geçindiği bir devirde, evin reisi ava gitmiş. Hanım evde bekliyormuş. Reis gururlanarak kapıya gelmiş ve hanımına, “Sevgilim, akşam yemeğimiz hazır” demiş. İşte bu güzel bir haber!
Yahut, ilkel adam ava gitmiş. Fakat eli yüzü yaralı dönmüş. Eşine, “Bugün açız, çünkü vahşi hayvanlar bana saldırdı, av yapamadım” demiş. İşte burada da iki kötü haber iç içe. Hem yaralandığını söyledi, hem de eli boş geldiğini. Bakın bunların sonuçları var, “Akşama açız!”, “Avcı adamın tedaviye ihtiyacı var!”
Örneğin eski içişleri bakanının vatandaşa, “Beni sevdiğini nereden bileyim? Takla at inanayım” demesi.
İşte size haber. Vatandaş takla attıysa ayrı haber, atmadıysa ayrı haber. Bu konuya espriyle yaklaşanlar neler söyledi ayrı haber, tepki gösterenler neler söyledi ayrı haber.
Görüyorsunuz ya, yaralansan haber, ölsen haber, takla atsan haber, atmasan haber.
Bu haber meselesine kafayı taktım ben arkadaş.
“Aşktan hasta olan Teabbata Şarran” misali ben de haberden hasta oldum yahu!
Ne kadar haber denizinde gezersem, o kadar muhaberatta ve dahi huzurda olacağım.. Bu böyle biline.
Mutmain olabilmek için gelin sizi başka haber izahatlarına götüreyim:
Tarihte ilk yazılı haber verme işinin Roma İmparatoru Julius Caesar tarafından tesis edilen ve önemli haberleri halka bildiren “Acta Divrna” isimli duvar ilanları ile başladığı kabul edilir. Bunu merkezden taşradaki tanıdıklara yazılan, siyasi, ticari ve sosyal haberleri içeren günlük mektuplar takip eder.
Osmanlı-Venedik savaşları esnasında, Venedik hükümetinin emriyle yazılan ve ülkenin çeşitli bölgelerinde halka savaşın gidişatı hakkında bilgi veren “Venedik Mektupları”nı okuyan kimselere ödenen en küçük Venedik parası “Gazetta”dan, Türkiye’de uzun yıllar “Ceride” olarak kullanılan bugünkü “Gazete” kelimesi ortaya çıkar.
İlk sıralar sadece çeşitli ve ilginç olayları haber yaparak bunları halka duyuran gazetelerin siyasi kimlik kazanması ise İngiltere’de başlar..
1789 ihtilali Fransa ve Almanya’da ilk siyasi gazetelerin çıkmasına neden olduğu gibi, siyasi haber ve yorumu da gazeteciliğin temel vasıfları arasına sokar.
Günümüzde ülkelerin hemen hemen tamamında gazeteler başlıca iki grupta toplanır:
Hür rejimlerle idare edilen ülkelerde kanun çerçevesinde serbest olarak yayımlananlar, totaliter rejimlerin bulunduğu ülkelerde ise iktidarların kontrolünde ve emrinde yayımlananlar.
Ülkemizde yayımlanan gazetelerin yukarıdaki kategorilerden hangisinde yer aldığını söylememe bilmem gerek var mı?
Zira ortalık İzmir’de işgalci güçlere karşı attığı ilk kurşunla Milli Mücadele fitilini ateşleyen Osman Nevres (Hasan Tahsin)'in mezardaki kemiklerini sızlatan cumhuriyet karşıtı kalemşorlarla dolup taştı.
Şair “Güneşin altında söylenmedik söz yoktur” demiş ama ben buna katılmıyorum, çünkü olaylar varsa yeni sözler ve yeni haberler her zaman olacaktır.
Hatta, Nazım Hikmet'in, “Sana söyleyeceğim en güzel söz, henüz söylememiş olduğum sözdür” demesi gibi, en güzel haber, henüz yapılmamış olan haberdir.
Olay varsa haber vardır, haberi olay doğurur. Hayat sahasında toplumsal, ekonomik, kültürel ve doğal olaylar durmayacağına göre haber de bitmeyecektir.
Her zaman en güzel haberleri, duymak istediğiniz biçimde almanız dileğiyle,
Haber hayattır...
|