“Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere…” (M. Akif Ersoy)
Pazar akşamı bir elimde sütlaç kasesi, diğer elimde de televizyonun uzaktan kumanda aleti sörf yapıyorum. Hangi kanala baksam iğrenç bir tartışma:
“Galatasaraylı oyuncu rakibine tükürdü mü, tükürmedi mi?” Üstelik arkadaki fonda tükürdüğü iddia edilen futbolcunun ağzını şişirmiş “hakk tuuu!!!” dercesine fotoğrafı sürekli bana bakıyor.
Bir an için o tükürüğü ekrandan fırlayıp sütlacımın üzerine gelmiş gibi hissediyorum. Midem bulanıyor. Sütlacı yemekten vazgeçip güya daha seviyeli olduğunu her fırsatta ilan eden TRT kanalını açıyorum. Ne mümkün, orada da aynı muhabbet “tükürdü mü, tükürmedi mi?” Hay o tükürük kadar kafanıza taş düşsün emi!
Ancak siz yine de yukarıda yazdıklarıma bakmayın. İnternette bu konuyla ilgili kapsamlı araştırma yapınca gördüm ki tükürük zannettiğimiz gibi öyle kötü bir şey değilmiş.
Sindirimin başlamasını ve kolaylaşmasını sağlayan, nişastayı maltoza ve dekstrine parçalayan tükürük, hem ağızdaki bakterileri yok ediyor, hem de özgül ağırlıkları farklı olan yağ, su, asit gibi maddelerin faz farkı yaratıp ayrışmasını önleyerek hazmı kolaylaştırıyormuş. Bu nedenle doktorlar yemekten sonra 15 dakika sakız çiğnenmesini ve böylelikle bolca tükürük üretilmesini salık veriyorlar.
Anlayacağınız öylesine ilginç ve güçlü bir şey ki bu tükürük, 1943 yılında İngilizlerin Hindistan'daki Hoogly nehrine inşa ettikleri Howrah köprüsü, üzerinden geçen yayaların tükürükleri nedeniyle çelik halatlarının kalınlığının 6 milimden 3 milime düşmesi nedeniyle neredeyse yıkılma noktasına gelmiş.
Dahası var; bir insan günde 1,5 litre, yaşamı boyunca da iki yüzme havuzunu dolduracak kadar tükürük salgılıyormuş.
Atalarımız bu mübareğin farkına varınca “Gevşek tükürüğün sakala zararı vardır” atasözü ile günümüz siyasetçilerine uyan “Tükürdüğünü Yalamak” deyimini bizlere hediye etmişler.
Bahsettiğim bu atalar durgun suya tükürünce, şayet tükürük suyun üstünde kalıyorsa o hafta hava güzel, batıyorsa yağmurlu oluyormuş. Yani bugünkü meteorolojinin tükürükçesi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde göz kapaklarım kendiliğinden düşmeye başlayınca “bu kadar tükürük bilgisi yeter” diyerek kendimi uykunun kollarına attım. Asıl ilginç olay da rüyamda meydana geldi. Bunu anlatmadan geçemeyeceğim.
Verdiği 674 kanun teklifi ile ulaşılması güç bir rekor kıran ve bu nedenle de adı Kanun Baba'ya çıkan değerli Türk büyüğümüz Kağan Tükür basın toplantısı yapıyordu ve aklımda kaldığı kadarıyla da şunları söylüyordu:
“Değerli basın mensupları,
Son zamanlarda futbol sahalarında tükürme vakalarının artması üzerine dün gece olağanüstü toplanan meclisimiz 'Tükürük Yasası'nı kabul etti.
Bu kanunun bazı önemli maddelerini açıklıyorum,
1- Tükürük, küçük 15 gram, orta 30 gram ve okkalı 65 gram olmak üzere üç bölüme ayrılacak.
2- Stadyumlarda binlerce kişinin önünde çimlere tükürmeyi adet haline getiren futbolcular bundan sonra sahaya boyunlarında tükürük torbası ile çıkacaklar.
3- Hakemin ya da rakip futbolcunun yüzüne tükürmeye karar veren kişi maçtan önce muhakkak aile hekimine, şayet buna zamanı yoksa en yakın sağlık kuruluşuna müracaat ederek tükürüğündeki mikrop değerlerini ölçtürerek “Tükürebilir” raporu alacak ve bu rapor sadece maç içerisinde geçerli olacak.
4- Haksız kırmızı kart gördüğünü düşünen futbolcu, maçı yöneten hakeme üç metre mesafeden 15’er gramlık toplam beş adet tükürük gönderecek.
5- Şayet tükürükler hedefi tutmazsa, bu kez “Altın Tükürük” kuralı devreye girecek ve takımdaki oyunculardan birisi hedefi tutturana dek her birisi 65 gram ağırlığındaki seri tükürük atışlarını hakeme yönlendirecekler.
Sonuç olarak;
Üç büyük kulübe yaranmak adına kuralları hiçe sayan futbol federasyonu ile tahkim ve merkez hakem kurulu görev başında olduğu müddetçe her hafta yeni bir tükürük olayının ülke gündemini meşgul edeceğinden şüpheniz olmasın.
Sağlıcakla ve okuyarak kalın…
|