Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bir davada mahkeme başkanının tanıklara CMK yemin hükümlerinde bulunmamasına rağmen “Allahım” ibaresini ekleyip, tanığa; “Allahım, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim” şeklinde yemin ettirdiğini gazetelerde okumuşsunuzdur.
Yalan yere yemin etmek hayatın sıradan parçası haline geldiği ve bu işin günahından korkan pek fazla kimse de olmadığı için yargıçların bu şekilde kanundaki yemin metni dışına çıkarak yaptırdıkları değişik yeminleri zaman zaman duyuyoruz.
Doğu bölgemizde halk arasında “Üç Taş Atmak” şeklinde yaygın olan bir deyim vardır. Buna göre kendisinden yemin etmesi istenen şahıs dinini, namusunu ve şerefini simgeleyen üç taşı yere atar. Şayet o kişi yalan söylemişse dininden çıkacağına, karısının boş olacağına ve toplum içerisinde onursuz bir insan olarak yaşacağına inanır.
Bununla ilgili olarak kaynağı bende saklı olan üç taş olaylarından birisini anlatayım;
1980'li yıllarda Bitlis'in bir ilçesinde ağa ile marabası arasında mahkemede görülen tapu davasının yapılan keşfi sırasında, kuraklıktan çatlamış topraklar üzerindeki keşif mahalline üç tanık sanki yağmur yağıyormuş gibi dikkat çekici bir şekilde ayaklarındaki sarı renkli çizmelerle gelirler,
Çizmeli şahısların heyecanlı ve huzursuz davranışları gözünden kaçmayan yargıç, yılların verdiği tecrübeyle bu tanıkların yalan söyleyeceklerini sezinleyince mübaşire;
“Taş yok mu taş!” der..
Yargıç’ın ne yapmak istediğini anlayan mübaşir derhal yerden üçer taş alıp tanıkların ellerine verir,
Yargıç, tanıklara ;
“Atın şu taşları yere ve söyleyin bana, bu arazi kimindir?”
Beklemedikleri bu hareket karşısında şaşıran tanıklar yine de ellerindeki taşları yere atarak;
- “Hakim bey! Gördüğün gibi üç taşı da yere attık, ekmek musaf çarpsın ki şu anda üzerine bastığımız toprak Reşo ağanın toprağıdır, hem vallah, hem de billah” derler.
Yargıç da;
- “Madem öyle, iş biter, heyet gider” diyerek maiyetiyle oradan ayrılır.
Mahkeme heyeti gittikten sonra ilginç bir şey olur,
Az önce yargıcın karşısında yemin eden tanıklar, ayaklarından çizmelerini çıkarıp ters çevirerek içerisinden avuç avuç toprağı yere boşaltırlar.
Meğerse bu tanıklar Reşo ağanın isteği doğrultusunda onun evinin bahçesinden alınmış toprakla doldurulmuş çizmeleri giydiklerinden, keşif mahallinde “şu anda üzerine bastığımız toprak Reşo ağanın toprağıdır” dediklerinde, her ne kadar bulundukları tarla zavallı marabaya ait ise de o anda çıplak ayakları ile gerçekten de ağanın toprağı üzerine bastıklarından rahatlıkla yemin etmişlerdir.
Süleyman Demirel’in ünlü “demokrasilerde çare tükenmez” sözü yukarıdaki olaya ne kadar da uymuş.
Konumuz yemin olunca, aklıma TBMM’de vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacaklarına, Cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacaklarına dair büyük Türk milleti önünde namusları ve şerefleri üzerine yemin edip, ardından dağdaki teröristle kucaklaşmaya giden, böylece Türkiye Cumhuriyetine bağlılıkları sadece yemin metnini okudukları iki dakikalık süreyle sınırlı kalan BDP’li milletvekilleri geldi.
Bence BDP’li marabalar da tıpkı Reşo ağanın yalancı tanıkları gibi İmralı’daki Apo ağalarından gönderilen toprağı çizmelerinin içerisine koyup yemin ediyorlar.
Dolayısıyla bu “Kandilseverler”in önümüzdeki seçimlerde tekrar meclise girmeleri halinde milletvekili andını okuduktan sonra kendilerine ayrıca “üç taş” attırılmasını öneriyorum,
Her ne kadar sonuç, mesleğine 22 yıl önce “teyze” olarak başlayan Ayşe teyzenin reklamını yaptığı çamaşır suyu kadar etkili olamasa da,
Yine de denemeye değer…
|