(Tiryaki Hasan Paşa’yla uzaktan yakından ilgisi yoktur)
Bildiğiniz üzere bitkilerin beslenmesinde gerekli olan kimyasal elementleri sağlamak için toprağa ilave edilen maddelere gübre deniyor.
Doğal olarak Karadeniz’deki çiftçiler de fındık bahçelerine yılda bir kez gübre atıyorlar.
Fakat gelin görün ki Hasan Mücahit Ayhan isimli arkadaşım;
“Erkeğe yakışan küfür,
Perdeyi gösteren güpür,
Bahçeyi kollayan sülfürdür...”
Üçlüğünü kendisine şiar edinerek yılın 365 günü bıkıp usanmadan fındık bahçesini gübreleyerek işin cılkını çıkarmış durumda.
Öyle ki,
Sülfür sülfür döktüğü gübrelerin etkisi nedeniyle bahçedeki fındık ağaçlarının yaprakları Rafya palmiyesinin yaprakları gibi büyüyüp, karasinekler karga, serçeler helikopter, kediler ise kaplan iriliğine eriştiğinden ve ayrıca zemin toprağı 27,5 metre yükseldiğinden, “Hasanların Yeri” olarak bilinen bahçenin adı “Gübre Tepe” olarak anılır oldu.
Ve hatta yine öyle ki,
Dünyanın en çok bilindik üç büyük safari turu olan Kenya’daki Masai Mara, Zanzibar’daki Serengeti ve Güney Afrika’daki Kruger Doğal Parkı’na uzak diye gitmekten vazgeçen Avrupalı zengin turistler bu işi Hasan'ın bahçesinde, hem de çok daha ucuza yukarıda bahsettiğim ucube hayvanları vurarak halletmeye başladılar.
Tabi ki Hasan'da onları son günlerdeki modaya uyarak Osmanlı paşalarının giydiği üniformasıyla Tosun Paşa kılığında karşılayıp, vurulacak hayvanların yerini göstererek ek gelir sağlıyor.
Aynı zamanda sol ayağıyla çektiği füze gibi şutlarla önünde duran bir boğayı “Çayırlar yan gelip yatma yeri değildir” diyerek rahatlıkla devirebilme yeteneğine haiz ülke çapında gizli kalmış futbol yeteneği olan Hasan’ın her birinin patenti kendisine ait Üç Adım Gübresi, Tek Adım Gübresi, Sol Ayak Gübresi gibi yüzlerce çeşit gübreyi bahçesine attığını öğrenince arkadaşlarla aramızda ona Gübreci Hasan Paşa diye hitap etmeye başladık.
Bir rivayete göre Gübreci Hasan Paşa'nın bazı geceler;
“Bahçeden bir tıkırtı geldi, sakın hırsız olmasın, ben bir bakıp geleyim, hem de hazır gitmişken bu arada bir torba da gübre atarım, çünkü gübreleyesim geldi” diyerek o karanlıkta hiç erinmeden bahçeye gidip gübre attığı bile söyleniyor.
Yine bir gece yarısı bahçede Tıkırtı Gübresi atarken buna rastlayan köyün bekar ve bıçkın köpeklerinden “Çamur Çomar” isimli it;
“Ulan Heysin! (Buralarda yöresel ağızda Hasan’a Heysin denir) Senin gübrelerin yüzünden büyüye büyüye dinozor gibi olup evde kaldım, safariciler beni vurabilmek için sana yüklü paralar ödeyip peşimde dolaşıyorlar, üstelik bu bünyeyle saklanacak yer de bulamıyorum, mabadım avcıların tüfeklerinden çıkan dom dom kurşunlarıyla delik deşik hale geldiğinden artık seni ısırmak farz oldu” diyerek ona saldırınca, Hasan gübre çuvalı sırtında tabana kuvvet kaçmaya başlar.
Kaçarken de bir yandan, “Yahu ben bunu niye daha önceden akıl edememişim, şu Çomar'ın elinden kurtulunca bahçeye bir de Dom Dom Gübresi atayım” diye düşünür.
Tam bu sırada komşu bahçelerden birisinde gübre çalışmalarını bitirmiş evine dönmekte olan Çavuş lakaplı Mehmet Uslucan,Hasan'ı ayakları sırtına vurur şekilde kaçarken görünce ona;
“Paşam bu ne hız? Tabakhaneye şey mi yetiştiriyorsun? dediğinde,
Hasan;
“Bırak şimdi şakayı yeğenim, mabadını seviyorsan sende kaç, çünkü bahsettiğin o tabakhane malzemesini taşıyan Ali dayının köpeği Çamur Çomar peşimden kovalıyor” der demez ardından Mehmet Çavuş'da tabanları yağlar.
Bizim iki kafadar mabatlarını Çamur Çomar'dan korumak adına Niksar ilçesi istikametine giden karayolunda o anda önlerinde gitmekte olan ne kadar araç varsa hepsini teker teker sollayarak dünya yaya hızı limitini aşarlar.
Niksar ilçesini geçtikten sonra Mehmet Çavuş nefes nefese, “Hasan paşam, ben acıktım” deyince ayakkabılarını çıkartarak yol kenarındaki bir dinlenme tesislerine girerler.
Tesisten;
“Niksar istikametinden Tokat istikametine yaya olarak kaçmakta olan 657 sayılı bordro mahkumu Hasan Paşa ve yanındaki sinirli şekilde ters ters bakan şahıs! Kendi kendinize tesisimizde yarım saat ihtiyaç molası vermiş bulunuyorsunuz.. Hareket saatinde ayakkabılarınız içerisindeki yerlerinizi almanız önemle rica olunur..” diye anons yapılır.
İhtiyaç molası bitiminde Hasan Paşa ve Mehmet Çavuş ayakkabılarını giyip, arkalarından Çamur Çomar'ın gelip gelmediğini de kontrol ettikten sonra Tokat istikametine doğru tekrar koşmaya başlarlar ve iki saat sonra da görkemli bir şekilde bu güzel şehre girerler.
Tokatlılar paşalarının geleceğini Niksarlılardan duydukları için şehrin girişinde üzerlerine çiçekler atarak onları karşılarlar ve “Gazi Osman Paşadan sonra bir de Hasan Paşamız oldu çok şükür” diyerek düğün dernek kurarlar.
Bu arada yerel halk sanatçılarından birisi de Hasan Paşa için derlediği türküyü söylemeye başlar;
Tokat'a paşa geldi koşarak
Parkları gübreledi coşarak
Bir eli Mehmet'in kolunda
Diğer eli selam modunda
Tokat'ın dört tarafı dağlar
İçinden bir Yeşilırmak akar
Çomar ısıramadım diye ağlar
Hasan Paşa Tokat seni bağlar
***
“Uyan Hasan uyan! Bahçeden tıkırtılar geliyor, sakın hırsız olmasın? İstersen bak da gel.. Hazır oraya kadar gitmişken bir torba da gübre atarsın..”
Hasan;
“Hanım! Niçin uyandırdın beni ya? İsterlerse fındık ağaçlarını komple söküp götürsünler hiç umurumda değil.. Az önce gördüğüm rüyadan sonra bırak gübre atmayı, bahçenin yanından bile geçmem artık.. Hem ben karar verdim, emekli olup Tokat'a yerleşeceğim ve orada paşa paşa yaşayacağım..”
Ne diyelim?
Yeni paşaları şimdiden hayırlı olsun Tokat’lılara…
|