“Akıllı Olup Dünyanın Kahrını Çekeceğine, Deli Ol Dünya Senin Kahrını Çeksin”
Batı Karadeniz'in aşçılarıyla ünlü küçük ilçesi Mengen'de tanımıştım Deli Durmuş'u. Bütün çocuklar korkardı ondan. Ama bu korku onu kızdırmamıza engel değildi.
Hiç kimse de bir gün çıkıp “oğlum yapmayın etmeyin, günahtır, bu adamla bu kadar uğraşmayın” demezdi.
Sanırım büyüklerimiz “çocuklar kendi aralarında eğleniyorlar, zaten o da deli, ne yapalım” diye düşünürlerdi herhalde.
Gerek biz çocukların o zavallıya yaptıkları ve gerekse büyüklerimizin umursamaz tavırlarının ne kadar yanlış olduğunu bugün çok daha iyi anlayabiliyorum.
Ortalıkta Deli Durmuş'la ilgili o kadar çok rivayet dolaşırdı ki.
Hatta bunlardan bir tanesi beni çok etkilemişti. Yanlış hatırlamıyorsam Mengen’den bir grup, komşu ilçe Devrek’in uzak bir köyüne düğüne gidecekmiş. Bu tutturmuş “beni de götürün” diye. Fakat “sen ne yapacaksın düğünde, deli olduğun için bizi utandırırsın, otur oturduğun yerde” demişler.
Bizimki ne yapsın? Çaresiz kalakalmış oracıkta boynunu bükerek. Diğerleri binmişler arabalara uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra düğünün olduğu köye gelmişler, bir de ne görsünler, Deli Durmuş başköşede oturuyor.
İşte delilerin bir de bu eren yanları vardır ki, onun için her mahalleli, her köylü kendilerine ait delileri olsun ister.
Hatta o derece ki, bazı yerlerde “aşağı mahallenin delisi var da bizim niye yok” diye muhtarın başının etini yiyen köylüler olduğunu çok duymuşumdur.
KUL SIKIŞMAYINCA HIZIR YETİŞMEZ!
Delisi bulunmayan bazı köy muhtarlarının özellikle yerel seçimler öncesinde oy avcılığı uğruna bir süreliğine ortalıktan kaybolup daha sonra yanlarında nereden temin ettikleri anlaşılamayan bir deli ile çıkıp geldikleri çok görülmüştür.
Bir gün Davutlar köyünde de bu şekilde bir deli peydah olmuş. Buna çok sevinen köylüler ellerinden kaçırmamak için düzenli olarak ona maddi yardımda bulunmaya başlamışlar.
Ancak bu delinin ay sonlarında ortadan kaybolup, üç gün sonra tekrar dönmesine ise kimse bir anlam veremiyormuş.
Yine böyle bir ay sonunda delinin kaybolma zamanı geldiğinde olayı çözmeye karar veren iki köylü o gece evin yakınlarına gizlenerek sabaha kadar beklemişler.
Sabah henüz karganın malum icraatını yapmasına dahi fırsat vermeden ondan önce uyanan delimiz pencereden kısık gözlerle etrafı kolaçan edip ortalıkta kimsenin bulunmadığını anlayınca, akşamdan hazırladığı ve içerisinde köylülerin verdiği yardımlar ile meblağını kendisinin de bilemediği genellikle madeni bozukluk paraların bulunduğu valizini omuzuna alarak kendisini takip eden köylülerden bihaber patika yolda hızla ilerlemeye başlamış.
Öğlene doğru bir kasabaya gelmişler. Amansız takip kasabanın dar sokaklarında da devam etmiş. Bir müddet sonra delimiz sıvaları yer yer dökülmüş tek katlı bir eve girmiş.
Köylüler aradan iki saat geçmesine rağmen delinin dışarıya çıkmadığını görünce gidip kapıyı çalmışlar. Kapıyı köyün delisi açmış. Görünümü ise hiç de köydeki haline benzemiyormuş.
Kısa bir şaşkınlık evresinden sonra deli onları içeriye davet etmiş.
Meğerse bizim deli geçim sıkıntısı çeken emekli bir memurmuş. Üniversitede okuyan iki çocuğunun eğitim masraflarını kısıtlı maaşı ile karşılamakta oldukça zorlanıyormuş.
Askerlik arkadaşı olan Davutlar köyü muhtarının ücretli deli aradığını öğrenince de bu işe gönüllü olarak soyunup köyün delisi olarak göreve başlamış.
Her ayın son üç günü aralarındaki sözleşme uyarınca muhtardan izin alarak evine geliyor, kendisine verilen yardımları ailesine bırakıp geri dönüyormuş.
Delinin sırrını öğrenen iki köylü “eldeki deliden de olmayalım” düşüncesiyle bu sırrı saklamaya karar vererek oradan ayrılmışlar.
DELİMİZ ÖLDÜ, YAŞASIN YENİ DELİMİZ!
Bir su kuyusu düşünün. Ne kadar su çekerseniz çekin seviye sürekli aynı kalacağından kuyu taşmaz; işte bunun gibi köyün delisi de tek olur, biri gitmeden diğeri asla gelmez.
Mazallah düşünebiliyor musunuz aynı yerde 25 deliyi, ortalıkta saklayacak çomak kalmazdı.
Her canlı gibi ömrünü tamamlayıp dünyadan göçünce köy ahalisi “acaba yeni delimiz kim olacak” diye birbirlerine sormaya başlar.
Fakat bu meraklı bekleyiş fazla uzun sürmez, çok değil en geç bir hafta içerisinde nereden çıktığı belli olmayan yeni bir delinin köyün çocuklarını taşlayarak görevine başladığını görürsünüz.
Yaşadıkları muhitin hem ereni, hem de bereketidir onlar…
|