Gerçek bir sanatçıydı.
Çıkarları uğruna siyasetçilerin önünde diz çöken omurgasız meslektaşlarına hiç benzemiyordu.
Birçok ulusal ve uluslararası ödül sahibiydi.
Her ne kadar üniversitede filoloji, felsefe, psikoloji ve sanat tarihi bölümlerini okuyup bunların hiç birisinden mezun olamadıysa da, çevirdiği filmlerle sinemanın kitabını yazdı.
Özellikle de “Ezel” isimli dizi filmde “Ramiz Dayı” karakteri ile fenomen oldu.
Ne yalan söyleyeyim, bu diziyi hiç seyretmedim, ancak orada ders verici nitelikteki replikler gündelik hayatta sık sık kulağıma çalındı.
“Ölüm gibidir sadakat. Bir kere çizgiyi geçtin mi, geri dönüş yoktur.”
Bunun yanı sıra Yılmaz Güney’in 1976 yılında Ankara merkez kapalı cezaevi çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan isyandan yola çıkarak senaryosunu yazdığı “Duvar” filmindeki gardiyan “Tonton Ali” karakteri kendisiyle bire bir örtüşmüştü. Çünkü filmde olduğu gibi gerçek hayatta da o sert görünümlü yüz ifadesinin ardında sevgi ve şefkat saklıydı.
Etkileyici ses tonuyla can verdiği reklam ve belgesel filmler sayesinde evimizin sürekli konuğuydu.
Kaz dağlarının Rapsod’usu aynı zamanda şiir ve doğa aşığıydı.
Sık sık “Önemli olan ölmek değil, geriye bir şeyler bırakabilmek” derdi.
Öyle de yaptı zaten.
Kendisini seven milyonlara kalbini bırakıp gitti.
Güle güle Ramiz dayı.
Toprağın bol olsun…
|