1962-63 sezonunda UEFA'nın Türk takımlarına Kupa Galipleri Kupası'na katılma zorunluluğu getirmesi nedeniyle lige paralel olarak düzenlenen ve en anlamlı özelliği de kupayı kazanan takımın gelecek sezon formasına Türk Bayrağı koyma hakkını elde etmesi olan Türkiye Kupası, bu sezon Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın paralel takımlarıyla çıktıkları maçlarda alt liglerden mütevazi takımlar karşısında daha ilk turda havlu atmaları, Galatasaray'ın da Gaziantep BB karşısında turu kıl payı geçerek gruplara kalmasından anlıyoruz ki, üç büyükler bu kupayı artık angarya olarak görüyorlar.
Taraftarı olduğum dördüncü büyük Trabzonspor'u bunların dışında tutuyorum, zira Balıkesirspor maçına tam takım çıktıkları halde üç gol birden yiyerek elendiler.
Bazı spor yazarları istedikleri kadar,
“Alt ligdeki takımlar üç büyüklerle oynarken inanılmaz bir şekilde konsantre ve motive oluyorlar. Bunun yanı sıra büyük takımların yedek ağırlıklı kadroları da kendilerini bırakmış, moralman yitik ve maç eksikleri olan futbolculardan oluşuyor. Dolayısıyla bu yedeklerden ortaya iyi bir futbol koymalarını bekleyemezsiniz” diyerek başarısızlığın faturasını yedek futbolcuların üzerine yükleseler de,
Aziz Yıldırım'ın “geçen sezon kupayı müzemize götürdük ama toplamda 2 milyon Euro zarar ettik. Bu statü devam ederse fazla anlamı yok" demesi erken elenmelerin gerçek nedenini ortaya koyuyor.
Taraflı yönetimiyle Türk futbolunu Edirne'nin gerisine hapseden futbol federasyonu bu kupayı tekrar cazibeli hale getirmek için ne yapar, ne eder bilemiyorum.
Bildiğim bir şey varsa o da üç büyük takımın Anadolu'da bir alt gruptan takımlarla oynadıkları Türkiye Kupası maçlarında yıldız oyuncularını oynatmadıkları gibi, onları yorulmasınlar diye deplasmana götürmeye tenezzül etmedikleridir.
Son olmasını temenni ettiğim böyle bir olay bugün Spor Toto 2. Lig Beyaz Grup'ta mütevazi bir şekilde dar bütçesiyle boğuşan, iki gün önce teknik direktörü istifa etmişken bu maçın hatırına ikna edilerek görevine döndürülen Tokat'ta oynanan Tokatspor-Galatasaray maçında tekrarlandı.
Tokat'ta yaşayan ve yeni doğan çocuğuna “Çınar” adını vermeyi düşünürken ona Wesley Sneijder'e duyduğu hayranlık nedeniyle “Çınarder” ismini veren bir baba, Galatasaray teknik direktörü Roberto Mancini'nin Sneijder'da dahil olmak üzere geçtiğimiz hafta sonu oynanan Bursa maçına çıkan kadronun tamamını İstanbul'da bırakarak yedek takımı Tokat'a getirdiğini görünce binlerce Tokat'lıyla birlikte hayal kırıklığına uğradı.
Nasıl olmasın ki? Maç saatinde Gaziosmanpaşa Stadyumu'nun çimleri üzerinde tavşanın suyunun suyu gibi bir takım vardı. Yedeğin yedeğinin yedeği. Yani günün siyasi moda sözüyle söylemek gerekirse “Paralel Galatasaray!”
Elbetteki Galatasaray'ın üç kulvarda yarıştığını, bu tür maçlarda yıldız oyuncularının sakatlanma riski olabileceğini biliyoruz. Ancak 18 kişilik kadroya alınmamış bile olsalar Galatasaray yönetimi yıldız oyuncuları pekala İstanbul'a uçakla bir saat mesafedeki Tokat'a getirebilir, maç öncesi seyircileri selamlatabilir ve sonra da onları tribüne çıkartıp maçı izlettirebilirdi.
Sonuç olarak;
M.Ö. 100 veya 44 yıllarında yaşadığı tahmin edilen Julius Sezar'ın en seçkin askerlerden oluşan ordusuyla Tokat'a gelip burada Basforos kralı 2. Pharneke'nin ordusu ile savaştıktan sonra “Veni-Vidi-Vici (Geldim-Gördüm-Yendim)” demesinin üzerinden yüzyıllar geçtikten sonra, bu kez Sezar'ın soydaşı olan Roberto Mancini'nin Galatasaray ordusunun en seçkin askerlerini İstanbul'da bırakarak acemi bir orduyla Tokat'a gelmesi, yakın bir zamanda Süper Lig'e çıkarak Türk futboluna olağanüstü bir renk katacağına inandığım Tokat'lı futbolseverleri ziyadesiyle üzmüştür...
|