Aralık ayının sonları olmasına karşın güneşin cömert davrandığı o gün siyah renkli bir Mercedes Valilik Konağı’nın yanındaki Adliye Sarayı’nın önünde durunca güvenlikten sorumlu polis memurlarının bakışları ister istemez o tarafa kayar. Otomobilden inen siyah takım elbiseli, güneş gözlüklü üç kişi bagajdan çıkardıkları siyah deri çantalarla birlikte ciddi bir edayla binaya yönelirler.
Güvenlikçi polislerden biri arkadaşına;
“Sanırım bunlar ‘Dombira’ operasyonuna katılan bizim sivil ekipler. Ellerindeki çantaların içerisinde de emekliye ayrılmış generallerin ekiplerimiz fazla zorlanmadan bulabilsinler diye Atatürk Parkı’nın tam göbeğine gömdükleri gizli darbe planları olmalı” der.
Bu sırada esrarengiz şahıslar kendilerine selam bile vermeden hızlı adımlarla içeriye girip binanın dört bir yanına dağılırlar. Bunlardan birisi ilk gördüğü savcı odasına dalar. O esnada dosya incelemekte olan cumhuriyet savcısı;
“Bir şikayetiniz mi var?” deyince, şahıs elindeki çantayı masanın üzerine bırakarak;
“Hayır efendim. Ben ‘Semirbank’tan geliyorum. Yılbaşı nedeniyle bankamızın hazırladığı hediyelerin siz üst düzey amir ve yöneticilere dağıtımı için görevlendirildim. Buradan çıkınca da Valilik Konağı’na geçip o kısımdaki şehrimizin ileri gelen şahsiyetlerine hediyelerini takdim edeceğim” deyince; mesleğine son derece bağlı, görevinin kutsallığının bilincinde, haksızlığa en ufak bir tahammülü olmayan, ‘geciken adalet adalet değildir’ öz deyişini kendisine düstur edinmiş cumhuriyet savcısı koltuğunda geriye yaslanarak görevliye;
“Anlaşılan siz Noel babalığa soyunmuşsunuz. Şayet ben savcı değil de normal bir memur olsaydım, bankanız içerisinde ne olduğunu bilmediğim, bilmek de istemediğim bu hediye dolu çantayı bana gönderir miydi? Hiç sanmıyorum. Noel baba kılıklı müdürünüze söyleyin, ben bu hediyeyi kabul etmiyorum. İllaki hediye dağıtmak istiyorsa ilimizdeki mahalle muhtarlarıyla görüşüp fakir çocukları tespit etsin ve onlara yardımda bulunsun” diyerek masanın üzerindeki çantayı banka görevlisine iade eder…
VERGİ KAÇIRIYORLAR…
Maalesef yıllardır süregeldiği şekilde özel kurumlarca üst düzey yönetici ve amirlere yapılan hediye dağıtımlarında bu sene de değişen bir şey olmadı. Devlet bu kurumların paraları har vurup harman savurmasına göz yumuyor. Kolay değil, havaya saçılan milyon liralar söz konusu. Üstelik kurumlar bu şekilde hem üst tabakayı memnun ediyor, hem de bedavadan reklamlarını yapıyorlar. Peki bunu nasıl beceriyorlar? Çok basit; dağıttıkları hediyeleri kurum giderlerinden göstererek devlete ödeyecekleri vergiden düşüyorlar…
BANA ÇIKARSA…
Hazır yılbaşından söz açılmışken biraz da halkın arasına karışmış Noel babalardan bahsedeyim. Bu tipler genellikle büyük ikramiyenin verileceği yılbaşı öncesi milli piyango bileti satan bayilerin önlerinde dolaşırlar.
Mikrofon uzatır onlara muhabirler;
“Beyefendi, büyük ikramiye size çıkarsa ne yaparsınız?”
Cevap yıllardır değişmemiştir;
“Bana çıkarsa yarısını fakire fukaraya dağıtacağım, bir kısmını Türk Eğitim Vakfı’na vereceğim, huzurevine de bir miktar yardım edeceğim, öyle ya efendim yarın ne olacağımız belli mi?”
Sanırsınız beyefendi sanki bu işler için Tanrı tarafından özenle yeryüzüne indirilmiştir. Noel babamız hızını alamadığından bol keseden atmaya devam eder;
“Az daha unutuyordum, geçen sene kocası ölen mahallemizdeki Safiye teyzeye de yardım edeceğim.”
İkramiye çıktıktan sonra ne fakire fukaraya, ne Türk Eğitim Vakfı’na, ne huzurevine, ne de Safiye teyzeye kimse uğramaz. Her nedense sürekli çeyrek bilete isabet eden büyük ikramiye sır olup uçar. Genellikle de banka müdürleri gelip tahsil ederler paraları talihli adına…
DÜNYAYI GEZERDİM…
Peki büyük ikramiye bana çıkarsa! Belki bencil olduğumu düşünebilirsiniz ama o parayla yeni coğrafyalar ve insanlar tanımak üzere dünyaya yelken açardım.
2012’de birazcık da olsa yeşermeye yüz tutan umutlarınızın 2013 yılında solmadan yeryüzünün en güzel çiçeklerine dönüşmesi dileğimle.
Mutlu Seneler…
|