Çağdaşlık modern toplumlarda kültürel, siyasal, hukuksal ve bilimsel alanda birçok eylemi bünyesinde barındıran yapıya verilen isimdir. Yani o günkü çağa ayak uydurmak demektir. Şayet ortaçağdaysa o çağa göre hareket etmektir. Kısacası çağın gerekleri neyse, o çağda neyi yapan güçlüyse, neyi yapmak o çağda geçerliyse işte çağdaşlık o demektir.
Bu cümleden yola çıkıldığında ister istemez “acaba Türk toplumu çağdaşlaşmanın neresinde, ya da çağdaşlaşmayı ne olarak algıladı” diye düşünmüş olabilirsiniz. O halde biri Avrupadan, diğeri de ülkemizden şu iki örneği okuyun da görün, bakın çağdaşlaşmanın neresindeymişiz?
İşte Avrupa;
1900’lü yıllarda Avrupalılar yüksek binalarda çıkan yangınlarda toplu ölümlere bağlı standart kayıplar ile sancılar yaşayınca bunun önüne geçebilmek için yangın merdivenlerini icat ettiler. Her yeni yangında da görülen eksiklikleri tamamlayarak merdivenlerin bugünkü güvenli hale gelmelerini sağladılar.
İşte biz;
Geçtiğimiz günlerde bir TV kanalında Karadenizin cennet köşelerinden Uzungöl tanıtılıyordu. Burada bulunan üç katlı ahşap otelin sahibi ve yöneticisi ile röportaj yapıldı. Bu kişi otele “ahşap” olarak yaptırdığı yangın merdivenini anlatıyordu. Üstelik övünerek “merdivenin verniklerini bile kendi ellerimle ben attım” diyordu.
Allah göstermesin, yangın çıktığı zaman ilk önce verniklenmiş merdiven tutuşacak.
Avrupa ile aramızdaki farkın kaynaklandığı en önemli nokta da bu zaten..
Onların ilk kez icat ettikleri yangın merdiveni konusunda yaşadıkları sancıdan dolayı taklit etmeden tahkike geçmeleri,
Bizim ise bu konuda bir türlü taklitten tahkike geçemeyişimiz.
Çünkü işin şekline takılıp kalmaktan özüne ulaşılamayan bir durum var ortada.
Vernikli yangın merdivenine takılıp kalan anlayışımız…
|