Bugün size işyerimizin renkli simalarından nam-ı diğer Mitomani Vahit ağabeyden bahsedeceğim.
Biliyorsunuz tıp dünyasında mitomani yalan söyleme hastalığı demektir. Yani kişinin ciddi boyutlarda yalanlar uydurma, sonra da anlattığı bu yalanlara önce kendisini daha sonra da çevresindekileri inandırmasıdır. Masum bir şekilde başlayan hastalık dikkat çekmek için gittikçe hiçbir nedene gerek duyulmadan olayların inanılmayacak derecede büyütülüp abartılması ve dramatize edilmesi şeklinde dozajının artmasıyla devam eder.
Mitomaninin en bilindik örneği ise askerliğini yapmış Türk erkekleridir.
Ancak bizim Vahit ağabey mitomani ötesine geçerek Vahitomani durumuna gelmiş durumda. Anlattığı yüzlerce olaydan ilk aklıma gelenlerden bir kaçını paylaşayım da haklı mıyım, haksız mıyım siz karar verin.
İş adamı Üzeyir Garih'in öldürüldüğü gün arkadaşlarla bu olay üzerine konuşuyorduk. Vahit hemen konuya balıklama atlayıp ”O zamanlar daha 17 yaşındayım. Bir yolunu bulup gizlice Yunanistan’a gittim ve bir fabrikada çalışmaya başladım. Bir görseniz fabrikadaki Yunanlılar beni nasıl seviyorlar ve el üstünde tutuyorlar. Hatta 15 Mayıs 1919'da dedeleri İzmir'i işgal ettiği için onlar adına benden özür bile dilediler. Ancak buna rağmen bir süre sonra beni vatan hasreti sardı. Ülkeme dönmek istedim ama mümkün değil. Zira pasaportum yok. Ne yapacağımı kara kara düşünüyorum. Bir gün patron fabrikaya geldi, yanında da kim olsa beğenirsiniz! Üzeyir Garih.. Üzeyir beni görünce ‘Vahitcim! Ne arıyorsun burada, ben de kaç gündür nerede diyordum senin için, vay hayırsız, insan bir haber vermez mi Yunanistan’a gidiyorum diye’ dedi. Ona durumumu anlatınca ertesi günü beni kendi özel uçağıyla İstanbul’a getirdi” demişti.
Yine bir gün “İş adamı Aydın Doğan var ya, siz bakmayın bugün öyle zengin olduğuna. 1975 yılında aynı inşaatta amele olarak çalıştık. Sivas Cumhuriyet Üniversitesinin yapımında ben elektrik işlerini hallederken Aydın Doğan’da inşaatın demir bağlama işlerini yapıyordu. Öğlen inşaata ara verildiğinde kasaların üzerinde az mı üzüm ekmek yedik onunla. Sonra nasıl olduysa bu hale geldi” demişti.
Anlayacağınız Vahit'in tanımadığı ünlü, görmediği ülke hemen hemen yok gibi. Ancak o ülkelerde niçin bulunduğunu anlayabilene de aşkolsun doğrusu.
Bir keresinde Libya lideri Kaddafi’den söz açılmıştı. Vahit bizi sessizce bir köşede dinliyordu. Allahı var, öyle konuya hemencecik dalmaz, biraz düşünür, uyduracağı en güzel yalanı kafasında şekillendirdikten sonra söze girer. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Sigarasından bir nefes çektikten sonra gözleri uzaklara dalmış ve “Arkadaşlar! Siz bakmayın televizyonlarda Kaddafi’nin öyle uzun boylu göründüğüne. Hiç unutmam bir gün Trablusgarp meydanında bulunan çimlerin üzerine sırtüstü uzanmış dinleniyorum. Tam o sırada bir araba geldi ve içinden Kaddafi indi. Parkta oturanlar telaşla ayağa kalkıp esas duruşa geçtiler. Boyu kısa olduğu için oradan bir sandalye buldular, üzerine çıkıp kalabalığa hitaben konuşmaya başladı. Milletçe çıt yok, çünkü ondan çok çekiniyorlar. Tabi ben istifimi hiç bozmadım. Bu hareketim Kaddafi'nin dikkatini çekince yanındaki korumalarına bir şeyler söyledi. Korumalar koşarak geldiler ve 'liderimiz seni çağırıyor' dediler. Ben de onlara 'bir Türk'ün Arap’ın ayağına gittiği görülmüş şey mi, şayet bir sorunu varsa o buraya gelsin' dedim. Korumalar durumu ona söylediler. Bunun üzerine Kaddafi yanıma geldi, 'çevremde senin gibi cesaretli insanları görmek isterim, başdanışmanım olur musun' dedi. Ancak tüm ısrarlarına rağmen bu teklifini kabul etmedim” demişti.
Size diyorum ya, yeter ki bunun yanında bir şey hakkında konuşun. Derhal olaya müdahil olur.
Bir defasında ”Yerel seçim arefesindeyiz. Kahvehanede oturuyorum. Benim ve ailemin 350 oyu olduğunu nereden duymuşsa bilemiyorum, tanımadığım bir adam yanıma geldi ve elindeki bond çanta içerisindeki bir milyon markı göstererek kendi adaylarına destek olmamız halinde bu paranın benim olacağını söyleyince ona 'ben ölmüş anama sövdürmem' dedim ve elimin tersiyle çantayı itip adamı kovdum” demişti. İşin ilginç tarafı Vahit'in annesinin halen yaşıyor olması.
Bir gün işyerinde öğlen yemeğindeyiz. Vahit ”burada 5 liraya 4 çeşit yemek yiyoruz, oysa ki benim daha önce çalıştığım İzmir'deki işyerinde 1,5 liraya 8 çeşit yemek veriliyordu” deyince durumu teyit etmek için bunun bahsettiği işyerini gizlice telefonla aradım. Karşıma çıkan görevli “bizim işyerinde yemekhane yok ki yemek çıksın” dedi. Üstelik Vahit ağabeyi de tanımadı.
Bakın bu da çok ilginç. Vahit 1957 doğumlu olmasına ve ortaokulu dışarıdan zar zor bitirmesine karşın artık nasıl oluyorsa sık sık “1955 yılında Siyasal Bilimlerde öğrenciydim. O sıralar ülkenin gidişatı hiç hoş değil. Amerikanın kucağına oturmuş vaziyetteyiz, hoş şimdi de öyle ya! Adnan Menderes okula geldi. Ben bunun kravatından tutarak sarstım ve 'özgürlük istiyoruz' dedim, o da bana 'bir ülkenin başbakanının yakasına yapışmışsın, bundan büyük özgürlük mü olur' dedi. Anlayacağınız hani bugün 68 kuşağı diyorlar ya siz bakmayın onlara. Asıl kuşak bizim 55 kuşağıdır” demişti.
Anlattıklarının yalan olduğunu bile bile yeter ki o mutlu olsun diye her defasında ona inanmış görünüyorduk. Ancak dün öyle bir yalan attı ki “artık yetti gari” diyerek arkadaşlarla beraber kendisini tatlı sert bir güzel fırçaladık.
Son yalanı şöyleydi;
Bu yıl içerisinde iki kez kalp krizi geçirip iki kez de anjio olmasına karşın “ister inanın ister inanmayın, ben doktora son muayeneye gidişimde koşu bandında bir saat sekiz dakika kaldım. Daha da inmeyecektim de, doktor ‘sırada bekleyenler var Vahit bey’ diyerek aleti durdurdu” dedi.
İnanılır gibi değil. Bu anlattığı şey orantıya vurulduğunda Ankara/Polatlı arası bir saatte koşulmuş gibi bir hesap çıkıyor ortaya.
Halbuki koşu bandına çıkan en sağlıklı insan bile, on beş, bilemediniz yirmi dakika ancak dayanır, sonunda da nefes nefese kalır.
Neyse ki arkadaşlardan birisi araştırınca olayın gerçek yüzünü öğrendik. Meğerse band çalışmaya başlayınca bizimki henüz 28. saniyede tepetaklak düşerek üçüncü kalp krizini geçirmiş.
Ee Vahit bu.
Dünyanın en ücra köşelerinden birisinde yaşadığını iddia ettiği ilginç bir hatırasıyla ne zaman karşınıza çıkacağı hiç belli olmaz.
Ne de olsa mitomaniye açık ara fark atmış bir efsanedir kendisi.
|