Gökyüzü garip şeyleri anlatıyor gene. Parça parça birbirinin içinde erimiş gibi eşsizliğin mükemmel kalıbına sığmayan bir manzara sergiliyor olsa da rengi kül renginde bulutlar…
Bütün düşüncelerimi, iradi hafızam grinin bütün tonlarıyla boyadı o anda. Yüreğimi kabartan felaketin yansımalarınıgörüyorum sanki yağmurun altında. Bağırıp çağırarak geliyor gibi. Dehşete kapılmamak, ürpermemek ve korkmamak mümkün değil. Her baktığımda ise görmek istediğim birçok şeyi de görebiliyorum besbelli. Felakete doğru kaçınılmaz yürüyüşün sarsıcı bir kanıtı gibiydi bulutlar bu günlerde…
Dağlar ise bir tuhaf. Işığını kaybetmiş gibi. Siyaha dönük, silik, virane.Taşa benzeyen yıkıcı bir yansıma nasıl hizaya gelir, belirsiz her tarafı yankı. Esenrüzgâr tersinden doğru yatay hareketlerle sanki ekstratropik siklon, yer yerinden oynayan ağaçlar çığlık çığlığa… Deniz de bir tuhaf, şahlanan bir tanrı mat siyaha dönük dalgalar hızla çarpıyor sözde faleze doğru… Ruhumu ikiye bölecek kadar karanlık günler ve cevapsız kalan sorunlar beynimin bir köşesinden bir köşeye yeldir yepelek…
Ruhumda biriken insanların yaşamındaki adaletsizliği, esareti, nefreti, hırsları ve bunların bu ülkeye yansımalarıydı hissettiğim tamamen…Bir ülke hayal edin ve ikiye bölünmüş bir halkı. Ezilenler, ezenler, masum ve masum olmayanlar, uyanık ve uyumayanlar, yerlerde sürünerek çıkmaya çalışanlar ve hiçbir caba göstermeden yükselenler… Bu ezilen yüreklerin feryadını hangi ruh yazacak bizlere…Önceliği var gibi görünen bazı düşüncelerin yarattığı duygusal dengesizlik.Hangi ruh bu karabulutları dağıtacak gökyüzünde, hangi ruh huzuru sağlayacak acı çeken memleketimin. Ne tarafa dönsem işsizlik,fukaralık ne tarafa baksam göz pınarlarından yüreğe akandamlalar… Bu ülkeyi bölen dondurucu ruhları kim ısıtacak, kim dönüştürecek sevgiye?… Tüm bu ezilen gençliğin yüreklerini kim mutlu edecek ahiret inancıyla kim iyileştirecek dünya gözüyle…
Şu bulutların kızgın sağanak yağmurunu çıplak kafa ile karşılayacak gibiyiz hepimiz. Üzerimize doğru yönelen bu felaketin müsebbibi cehaletmi olur genelde… Gözlerimiz silik, bulanık mı gözlemleriz yoksa. Bilinmeyen o kadar çok şey var ki; alfabeyi yeni öğrenen çocuk gibiyiz çoğunluğumuz… Yağmurun altında çırılçıplak, doğanın verdikleri ile yetinmesini bilemeden, her geçen gün karanlığa gömülen şehir şehir bizimkisi…
Bulutlar bu kadar çok felaketi yansıtırsa bana; ben nasıl güvenebilirim inandığım değerlere, nasıl güvenebilirim en tepedekilere… Esen rüzgâr ayrıca bir felaketin postacısı ise…
Neden acı çekiyor bazılarımız? Neden bazıları şanslı doğarken bazılarının kaderi şansızlık, sefillik… Koca bir ülkeyi kontrol eden bir ruh, tüm milletin aklını yönetmeye ve yönlendirmeye çalışıyor, sanki ölümsüz bir ruha sahip gibi… Biçimden biçime geçişler…
|