Ne tuhaf! Kim bilir kaç soylu yürek gelip geçmiştir ve geçmeye devam edecektir bu dünyadan. Kim bilir kaç soysuz yürek de geçmiştir ve geçmeye devam edecektir. Kim bilir kaç kişi kendini uysal bir şekilde ölüme hazır bekler... Kim bilir kaç kişi çürümüş, zehirlenmiş bir beyinleyaşarken ölür bu dünyada...
Bir insanın yüreği nasılsa yaşamı da öyle gibidir, ruhu yaşamın kopyasıdır diyebiliriz hiç kuşkusuz. Kendisini şekillendiremeyen varlık, hareketsiz ve saman yığını gibidir. Yaşamını renklendiren olaylara bakışını derinleştirebilen ve yönlendirebilen, yönünü çizen en başta insanın kendisidir aslında.
İnsan bütün olayları en derinlemesine gören gözlerle, düşünerek,hissederek değerlendirme yapabiliyor; en basit olaylardan ders çıkarabiliyor; ufacık olayların neler öğrettiğini anlayabiliyor ise erdemli insandır. Bütün gerçekliği içinde, insan yaşamıdır bu!
Diğer yandan insanlar birbirini olayların içinde bulmaya başladıkları zaman aslında tanımaya da başlarlar. Öyle olaylar olur ki dostlar birbirini tanıyamaz hale gelir. Eşler birbirini tanıyamaz. Kardeşler bir birine düşman kesilebilir. En küçük olaylarbile insanın gerçek yüzünü ortaya koyarak karşısındakine neler öğretmez ki…"Paran varsa dostun vardır" derler mesela. Kardeşler mal mülk bölüşürken mesela...Ya sessiz acılar içinde yaşayanlar. Veya canları da malları da kocalarına ait olan kadınlar mesela... Mutlu görünmeseler de sakin bir hayatım var der gibi görünürler. Mutsuzsa yalnızlığa gömülürler, çemberi daraltırlar etrafına...Yalnızlıktan güç alırlar belki de...
Oysa önce kendi yüreğini görmeye başlamalı insan.Güzel düşüncelerle ruhunu yaşatmalı güzelleştirmeli her zaman.Gücü,ruhundan doğru akıp gelmeli, duyguları konuşmalı, yönlendirmeli mesela. Yeşeren dalları, açan çiçeklerin kokusunu hissetmeli, doğanın güzelliğini, meyve veren ağaçları görmeli mesela.Beyaz bulutları mavi gökyüzünü seyretmeli, toprağın kokusunu sevmeli. Uçan kuşları seyretmenin zevkini yaşamalı, kuş sesleriyle bin parçaya bölünmeli ruhu. Denizin dinlendirici dalgaları ile ruhunu münzeviliğe çekmeli. Hepsi de mükemmel çünkü… Dalıp gitmeli zaman zaman. Alışılmamışın dışına çıkarak,kendisi için farkındalık yaratabilmeli risklerle beraber. Duygularını harekete geçirerek doğanın güzelliğine uyum sağlamalı. Doğanın bir parçası olduğunu unutmamalı aydınlanana kadar. Kötü düşüncelerden uzaklaşmalı, yüreğinin sıcaklığı ve akan kanın coşkusuna doyabilmeli yaşarken...Doğanın tüm ihtişamıyla tevekkül edebilmeli ruh;ki huzuru bulsun şu kısacık yaşamda.
Ne tuhaf! Bütün bu olan bitenlerden sonra ölüp toprağa karışıyorsun bile bile. Yaşamın sırrını çözemeden belki de. Var olmanın sebebini öğrenemeden belki de. Kendin olmayı bilemeden, güzellikleri göremeden. Kim bilir… Neler neler kaybederek göçüp gitmek bu dünyadan. Oysa yaşamın bir parça mutluluğundan alabiliyorsan, şairin dediği gibi "biraz hayal, biraz sevgi, derken merhaba, hayat boşuna, biraz ıstırap, birazda umut derken elveda..."
Ne yaparsan yap. Bütün dünya gözüyle hırsların, egoların sonsuz bir sessizliğin içinde, hiçbir işe yaramayacak gitme vakti geldiğinde…
|