Sessizce gelip ve sessizliği yüklüyordu omuzlarıma… Bir belirti. Bir işaret öncelikle…İçimde ve dışımda hareket halinde bütün kavramlar anlamsız bir biçimde kimsesizliğe doğru yürüyor o anda. Yüzleşmek değil bu; bir tür karşılama seremoni. Gerçek dünyada karşılığını bulamayan varsayımların birbiriyle bağlantısıydı bu…
Düşüncelerimi yönetememe durumu aynı zamanda. Bir müddet esaret altına giriyor daha sonra gidiyor sessizce. Bir karşılaştırma anı, bir gurur meselesi veya yaşadığım gerçeklerin acı çekme anı… Özgür bir ruha yaklaşan boşluğun bir gölge oyunu bu.Kısaca,“Boşluk”bunun adı sende yaşıyorsan eğer. Ya bir tarafındır ya da bir yanın. Bazen de kıyamet gibidir mesela. Ne zaman yanına yaklaşacağını bilemezsin. Alıp götürür seni senden. Bir gölge gibi peşinde. Umutsuzluk, can sıkıntısı adı bazen, “Hayat ne boş” diyen şeytanı dinler gibi. Bazen bir yağmurun yağışı etken olur mesela. Bazen bir seyahat, bazende yalnızlık. İnsanların çoğunun başına gelen tabii şeyler aslında. Nedensizce kafa yoruyorum böylesi durumlara. Yaşamımdaki, anımsamalar döngüsünü yaşatıyordu her defasında. Bazen düş için bir kapı veya geçittir. Saatler ilerler sen hala dolduramazsın içini. İçinde ne bir çiçek ne de bir böcek vardır. Net gibi görülse de müpheme sarılırsın bazen de. Öyle zaman olur ki sonsuzluk gibi büyür gözünün önünde. Neden bu boşluğu hisseder insan? Tam bir izahı yok muhtemelen… Her gün kesilen ömür etken belki de. Yapmak isteyip de yapamadıklarım… Bazen anımsamaların hüznü, bazen üzüntü. Sonsuza uğurladıkların… bir daha ne zaman görürüm beklentisi.
Gündemdeki olaylar olur bazen de, insanca yaşam beklentisi… Huzur içinde yaşayamayanlar… Adaletsizliği giderecek evrensel adalet mesela… Savaşın çocukları, çocukluğunu yaşayamayanlar, çığlık çığlığa... Sanattan, kültürden yoksun yetişenler… Boşluğu yaşatan gölgeler gibidir bunlar…
Beklentilerinin düşünü kurmak çok kolay ve insanlığın muazzam gelişimi için fikir geliştirmek fantastik kurgular yapmak, söylemek de çok kolay. Amenna. Ama uygulamasına gelince hiçbir şey yapamazsın… Tek başınasın çünkü.
İçimdeki boşluğu oluşturuyordu yaşamın gerçekleri içindeki bütün bunlar. Etrafını sarıyor karamsarlık, yanında kaybediş, üzüntü, hüzün. Farklı bir boyut sanki. Bir şeyleri görmek için çaba harcarsın mesela. görürsün ama göremezsin. Dalıp dalıp gitmeler derinlere. Bu durumdayken hep yalnızsındır. Gene de neden? Yaşamın amacı nedir sahiden? Neden her şeyi düşünmek zorunda hissediyorum kendimi?
Koca bir boşluğun içindeyken, boşluk ise benim içimdeydi zaman zaman. Bütün kaygıların içindeyimdir çıkana kadar. Bazen dehşet! Bazen ürkütücü! Bazen de evrene derin bir kuşku ile bakmak benimkisi… Belki de ne içindeyim tam anlamıyla ne de dışında. Farkında olmadan düşüyorum boşluğa. Bazen oluruna bırakıp, nihayet diyorum; ama hayatımızın ne kadar cılız olduğunu düşünürken de gayya kuyusunda can çekişiyor veya mezarda yaşıyor gibi geçiriyorum o anları yaşarken…
Oysa yaşam daha ötesine gitmeyi kimseye nasip etmez. Halime şükür deyip tevekküle teslim ediyorum kendimi sonunda. Hayatımızın doğru dürüst sahibi bile değiliz biz. Düşünmem, boşluğa düşmem bu yüzdenmidir belki de…
Tamam, gerçekler var ama yaşamı zehir mi etmeliyim kendime. İşte böyle, evet aynen böyle! İnsanın keyfini ve kafasını karıştırıyor böylesi anlar. El aman!!!!!
|