Yeryüzüne bakıyorum; yüzlerce defa seyrettiğim bu büyüleyici manzara o kadar güzel, o kadar görkemli ki her baktığımda bana sıcak bir etki bırakıyordu. Güneş doğarken de batarken de gerek yağmur öncesi gerekse yağmur sonrası ayrı bir güzellikteyken zihnimdeki bütün kelimeler tepetaklak oluyor önce. Çözümsüz kalan bütün soruları anımsıyor ve bütün bunların bir tesadüf eseri olamayacağı düşüncesi hâkim oluyordu yüreğime. Eskiden düşündüğüm şeyleri tekrar tekrar düşünüyor aynı şeyleri yaşamış gibi, aynı ilgiliyle, aynı tepkiyle karşılaşıyor olmam bana oldukça garip geliyordu. Hayatı güzelleştiren her şey ama her şey derinlerde, oldukça derinlerdeydi. Bu manzara, bu izlenimler tarifi imkânsız bir acıya dönüşüyor bazen de…Koca bir sessizlik çöküyor üzerime. Gördüğüm etkileyici manzaralar karşısında sessizliğe bürünen ruhum, yazmaya itiyordu beni böylece.
Bir insanın geçmişi, bütün sorunları, geleceği, eski düşünceler, yeni düşünceler, izlenimler, deneyimler bütün her şey bu eşsiz, büyülü manzara karşısında anlamını yitiriyordu. Bütün olan bitenleri yukardan izliyor gibi sonra yavaş yavaş siliniyor zihnimde. Kalan bir takım düşüncelerde uçuşup duruyordu. Bütün gayretlerime rağmen birçoğunu yakalayamıyordum. Durup düşünmeye başladığımda gördüğüm sadece manzaraydı gözlerimin önünde kalan. Huzuru derinlerde aramak böyle bir şey. Yüzeyde ise insanların şakaları yoruyor. Ben hep böyle sığınağımda yaşamalıyım maviliklerin içinde diye düşünüyorum bir kez daha…
Eylül ayının başındaydık. Sokakta konuşmalar, bağrışmalar, gürültü batırdı… Sıkıcı bir yaşam dedikodusunun tercümesiydi işittiğim sesler… Bu tür sesleri sokakta kalabalık insanların arasında yürürken de duyuyorum. İnsanların her birinden çıkan konuşma sesleri birbirlerinin gölgelerine çarparak derinlere iniyor önce, yansıması ise suratıma doğru tokat gibi vuruyordu. Hayat bu insanlar üzerine kurulu bir oyun meğerse. Dikkatli olmayı gerektiren bir oyun bu. Zira oyuncuların eşit olmadığı besbelli. İnsanların birbirlerine yaptıkları kötülük Allah’ın verdiklerinin önüne geçiyordu.
Gözlem yapmaya devam ediyorum. Bir takım insanların şarlatanlığı mı desem, başka bir şey mi yoksa! Allah’ım! Özgürlük, özgürlük bu… Bağıra bağıra konuşmak, öfkelenmek, yerinde duramamak. İnsani bir durum mu?İnsanları rahatsız eden hiç bir şey yok gibi görünüyor. Ne bir ezilmişlik ne de bir baskı altında yaşama durumu. Hissettiğim bu mu sahiden… Ülkenin geleceğini tehdit eden felaketlere uzak gibi duruyor çoğunluğu. Avam sınıfı… Ulusal bir sorun olarak da algılanmaz bu şimdi… Her neyse. Seslerin kimlere ait olduğu, ruh hallerinin nasıl olduğu ile ilgilenmiyorum; bende yarattığı etkiyi hissetmeye çalışıyordum böylesi durumlarda. İçim de bir tuhaf! Kederle karışık bir sessizlik içinde…Hayatın hakikatleriydi bütün bunlar. İster istemez bende yüz yüze geliyordum bu yaşamla, dönüyorum yerime.
Ruhumla konuşmak çok daha kolay. Beni gerçekten anlıyor. Harika bir hoşgörü ve zekâsı var. Oysa insanlar öyle değil, yaşamın manası konusunda o kadar cahil ki…
|