Gece sessizliğe büründü. Biriktirdiğim duygularım bitmiş gibi geceye ayak uydurarak bekliyorum. Kaçmak isteyen şifreli kelimelere müsaade etmeyen ruhum ve yazmak için hareket halinde olan parmaklarım klavye üzerinde; düşünüyorum. Az sonra bizim sokağa da girip sessizliği bozacak olan üç silahşorların gölgesi, ilerleyen geceye doğru yol alıyor.
Ruhumu vererek zihnimden geçen kelimeleri boş sayfaya yazıyorum. Cümleler temiz sayfada bütünleşip, bir çok kelimeleri silerek okunabilir olmaya değer; belki de kalıcı, belki de okunmayıp, bir tarafa atılacak bir yazı yazıyorum.
Az sonra beklediğim gecenin eciş bücüş Athos, Porthos,Aramis’i görüyorum. Bu sefer ellerinde silah değil, geleneksel gürültülü ramazan davulun tangır tungur, dan dan dan tokmağın sesi ardından diğer iki kişinin horul morul uyuyan insanları uyandıran sessizliği yırtan manilerini dinliyorum.
Karşı binada uykusu bölünen, sersemlemiş bir halde, çenesinin altı bıngıl bıngıl bencilliğin ben-iyle hareket eden adamın hışımla balkona çıkıp, üç silahşorlara bağırmasını dinliyorum. Fizyolojisi ve psikolojisi bozulan bu adamın, “hay ben sizin manilerinize davulunuza……..” diye başlayan ve devamını getiremeyeceğim cümleleri önce yazıp sonra siliyorum.
Ardından kulaklarıma kadar uzayan çizgi halindeki gülümsemem.
O anda adamın sağır ve dilsiz olmasını isterdim. Önlem almayan yetkili merciler ne iş yapar diye düşünüyorum. Her evde uyandırabilen dijital saat, telefon ya da elektronik bir alet olmasına rağmen gürültü çıkaran bu üç silahşorlar gerekli mi gereksiz mi diye ilk etapta karar veremiyorum.
Kendime dönüyorum ve çocukluğumdaki Ramazan günlerini anımsıyorum. Beni kaldırmak istemeyen anneme inat, sahur vakti uyanıp oruç tutmayı öğrenme azmimi. Yarı uykulu halde davul çalmasını beklediğim geceleri ve tepki vermeyen diğer insanları anımsıyorum. Geceye ve gündüze değişken güzel bir renk veren geçmiş günleri, farklı tad, farklı ruh hallerimi anımsıyorum.
Şimdi ise gelişen teknoloji ve zor yaşam koşullarının insanları asabi, stresli ruh hallerine dönüştürdüğünü gözlemliyorum.
Birkaç kuruş para kazanma ümidiyle, işlevini kaybeden ramazan davulunun insanları zorla uyandırmanın yanlışlığını görüyorum. Ve işsiz, zorda kalan üç silahşorların acizliğine üzülüyorum.
Ramazanın son günlerine doğru, emeğinin karşılığı olacak olan parayı nasıl ve kimlerden alabileceğini düşünüyorum.
Bu yazımı bitirdikten sonra kendimi bir fincan damla sakızlı Türk kahvesi ile ödüllendireceğim. Sonra balkondan dışarıya tekrar bakacağım. Gecenin temiz yaz kokusunu içime çekeceğim.Yüksek binaların arasından gökyüzüne bakarak, gecenin efsunlu güzelliğine dalıp kuyruklu yıldız arayacağım. Bir çift yıldızın bana göz kırpması ile boşluğa doğru kayışını karmaşık kilitli, yazamayacağım duygularımla izleyeceğim. Sabah ezanını okuyan hocanın güzel sesini dinleyeceğim.
Ardından mutlu günlerin gelmesini dileyeceğim; herkesin eşit(!) işsizin, fakirin, fukaranın olmadığı ekonomisi güçlü(!), ulusal bütünlüğü olan medeni bir ülke…
|