Her hafta sonu bize uğramadan gitmezdin. Orta öğrenimimi yaptığım dönemleri anımsıyorum. Annemle sohbet ederken, kuzenimle kendimi odaya kilitleyerek dertleştiğimiz günler. Konuşacak çok şeyleri bulduğumuz, eğlendiğimiz anları anımsıyorum. Kuzenim kalsın diye sana yalvarır, ikna etmek için geçirdiğimiz güzel anlar.
Bayramlarda evimiz cümbür cemaat dolarken geçirdiğim en güzel günlerimi anımsıyorum.
Senin bize olan sevgini bizim sana olan sevgimizi, saygımızı anımsıyorum. Getirdiğin küçük hediyeleri. Bana diktiğin bez bebeği anımsıyorum. Kuzenimin bana onu verişini…
Hani düşüp ayağını kırdığında sana gelmiştik. Hasta hasta bize hizmet etmek istediğin anları. Bizi oturtacak yer bulamazmış gibi diken üzerinde olduğun anları anımsıyorum…Daha dün gibi…Anneme babama olan düşkünlüğünü, babam son yolcuğuna çıkarılırken “abim benim” diye haykırışını… Kurumayan gözyaşlarını…Sulu gözlülüğümün sana benzemesi…
Ne çok şey vardı bizi birbirimize bağlayan, güçlü aile bağlarımız…
Bir çiçeğin açmak için nedeni var, bir insanın ölmek için nedeni var mıydı?
İkinci kez sessiz haykırışımdı. İkinci kez hüzün adasında yalnız kalışımı yaşıyorum.
Kardeşim İbrahim’in bana verdiği ikinci kötü haberdi. Dört yıl önce babamın ölümü gözlerimin önümde daha dün gibi anımsıyorum. Şimdi ise teyzemin ölüm haberini alıyorum. Üzüntüden, annemi düşünerek yıkıldığım anı yaşıyorum. Kuzenlerimin üzüntüsünü tahayyül edemiyorum. İnceden bir sızı yüreğimi sarıyor.
Annemin yarısı, teyzelerin gülü. Güzeller güzeli teyzem. Yakıştıramadığım ölüm meğer başının üzerindeydi hiç aklımdan geçmezdi.. Kalp krizi, ani ölüm.. Ve sessiz yalnız başına çıktığın yolculuğu yakıştıramadım sana. Duyduğumda inanmak istemedim teyzem. Keşke seni sık sık ziyarete gelseydim.
Cesaretimi toplayarak anneme söylemek için çok zor anlar yaşadım teyze. Onu yıkmamak için alıştıra alıştıra, kilitli ağzımı alelusul, “teyzem çok hasta anne… kalp krizi geçirdi… Her şeye hazırlıklı olmalıyız…” diyebildim.
Evine giderken annemin gördüğü kalabalık karşısında, “kardeşim öldü mü?” diye bağırışı. Arabadan onu zor indirdim teyzem. Yıkıldı... Yüzüne yansıyan gölgeden on yaş daha ihtiyarladığını gördüm. Kuzenlerime sarılması, koynuna onları sıkıştırması, acısını içine gömmeye çalışarak “ben varım” gibi hissettirmeye çalışmasını gördüm teyzem.
Hüzün adasında, bu kalabalık insanlar içinde hep beraber yalnız kalışımız vardı. Her şey içimi yakıyor. Ölümün soğuk yüzünü tek başımıza hissedişimiz. Sıcaklık nedir bilmeyen ölüm…Puslu havanın, kara bulutların her an adamıza patlamak üzere olduğu ve akan göz yaşlarımız.
Yattığın musalla taşında üzerindeki örtüyü açıp bakamadım teyzem. Görmek istemedim. Seni en son gördüğüm halinle hep anımsamak istediğim için yüzüne bakanların söylediği morluğu görmek istemedim. Nefessiz kalışının belirtisini görmek istemedim…
Etrafa bakımdım belki bana sesleniyorsundur. Belki başımızın üzerinde dolaşıyorsundur. Göremedim teyze. Perde vardı aramızda.
Senin yeni yaşantına giderken ben, toprağın bedenini yemek için hazırda beklemesini görmek istemedim. Ete hasret toprağa bakamazdım. Toprağın ağzına verilişini, vücudunun toprağa karışacağı anı görmek istemedim. Buna önceden hazırlamadım kendimi.
Ölüm töreninde, seni yolculuğuna uğurlama zamanı çok çabuk geçti. Anlayamadım teyze. Seni ceset olarak değil de, en son gülümseyen capcanlı gördüğüm halinle anımsamak istiyorum.
Diliyorum teyze; yeni yaşantında Hz. Ayşe anamıza, Hz. Fâtıma anamıza komşu olursun. Tüm orada bulunan akrabalarımızla komşu olursun inşallah.
Güle güle teyzemm…
|