Gizemli ve yaşamaya değer bilinmeyenlerle dolu bir dünya. Doğanın ışık veren ölmez güzelliklerinin yanında ışık verir gibi görünen ölümlülerle beraber geçen esrarengiz günlerim. Geceler ve günler birbirini kovalıyor, saat sürekli ilerliyor…
Sokakta yürüyen insanların bir havası var. Dünya işlerinin peşinden koşanların yarattığı puslu bir hava. Kaos içinde koşuşturan insanlar topluluğu. Hiç biri birbirine benzemeyen bin bir çeşit insan. Bazılarının vazgeçilmez alışkanlıkları üzerinde, bazıların ise kapitalist sistemin getirdiği post modern yaşama ayak uydurma cazibesi gölgesinde.
Anton Pavlovic Çehov yaşasaydı, sokakta dolaşan başıbozuk insanları gözlemleyerek; yıkılan toplumsal değerleri, gevşek, ayar tutmaz ilişkilere karşı nasıl bir oyun yazardı. Oyunun adını ”net olmayan, renksiz renklilik” mi koyardı. “n’oluyor bu insanlar?” mı derdi.
Belirsiz yaşamların yaydığı koku ile havanın kokusu aynı. Nefes alıp vermekten bile çekiniyorum. Kararsız, karamsarlık sarmış şehri… Evinde yakacağı bulunmayan fakir insanların hüznü çökmüş şehre. Mat, donuk, silinebilir kış mevsimini yaşayan şehir…
Yürümeye devam ediyorum. Birkaç yolun kesiştiği bir kavşaktayım.
En sağdaki yola bakıyorum. Yarı aydınlık gibi sonunu gördüğümü düşünüyorum. Sanırım gideceğim yer hep aynı… Arkadaşlarım, sorunları belli olan kişilerle sıralanmış dingin bir yol. Bu yola her girdiğimde dinlediğim konular da aynı. Yapılan işler aynı. Sanayileşmenin getirdiği yaşamlar. Sıkıntılar ve sıradanlaşan beyinler, bedenler, hepsi aynı… Komşularım aynı. Yine de emin adımlarlarla girebileceğime inandığım bir yol gibi görüp, duraksadığım…
İşte diğer bir yol. Bu yol da koşu pisti. Teksas’ın elinde Arabistan bayrağı, diğer elinde Amerikan bayrağı ile en önde koşuyor. Tarkan ve Karaoğlan’ın belinde Türk bayrakları ile nefes nefese Teksas’ı yetişmeye çalışıyor. Küreselleşmeden kaynaklanan yarışmanın yapıldığı pist. Ölüleri canlandıran, dirileri öldüren yol.
Onun yanındaki yola bakıyorum Yaşam dolu konuksever, aydınlık bir yol. Hiç duraksamadan rahatça girebileceğin, ilerleyebileceğin bir yol. Yolun sonunda seni karşılayan sevdiklerin. Seni hep bekleyen, destekleyen, her zaman güvenebileceğin, dertleşebileceğin insanların bulunduğu bir güzergâh… Merak ettiğin de sık sık aradığın, arandığın vazgeçemeyeceklerin… Ailen… Yola düşen güneş ışıkları parlak…
En soldaki yola bakıyorum. Ağlarla örülü, endişeli! Neyle karşılaşacağımı bilemiyorum, belli belirsiz. Ürpererek, ürkekçe bakıyorum. İleride ne var. Karanlıktan gelen küçük bir ışık görüyorum. Mum ışığı gibi yanan. Sanki bilerek az verilen bir ışık. Esrarengiz, gizemli bir yol. Garantisi olmayan gibi ama bir tarafını hep çekerek sende merak uyandırıyor. Eğlenceli gibi de görünüyor. Riski içerisinde barındıran merak ettiğim bir yol. Yönümü bu tarafa dönerek yürüdüğüm de başlangıcı güzel gidiyor dediğim. Ardından çekici gizemliliği yanında şikâyet etmek isteyip de edemediğim karmaşık bir yol… Çözemediğim…
|