Elime kalem alıp tek kelime yazamadım. Keşke rüya olsa, bu acı hiç yaşanmamış olsaydı. Kelimelerin bittiği yerdeydim ilk öğrendiğimde. Yaşadığım acının iki gün demlenmesini bekledim…
‘’10 kişi çığ altında kaldı’’ kötü haberini birkaç günlüğüne geldiğim Ilgaz dağında almak beni derinden sarstı. Bir zamanlar katıldığım Zigana dağ yürüyüşlerinde onca yıldır hiçbir sorun yaşanmamıştı.
Karadeniz’in dik dağlarında, yaylalarında o eşsiz güzellik içinde yürümenin ve doğa sporu yapmanın zevki bir başkadır. Doğa içinde ormanı, vadiyi, akan dereleri, şelaleleri seyretmenin zevki bir başkadır. Kışın bembeyaz bir örtüyle kaplanmış ağaçlar arasında ve çıplak dağ eteklerinde patika yollarda yürüyüş yapmak bambaşkadır. Türkiye’nin hiçbir tarafında bulamazsınız bu muhteşem güzelliği…
Zigana’da çığ altında kaybettiğimiz arkadaşımız Erhan Terzi’nin önderliğinde zorlu dağ yürüyüşlerini yapardık. Soğuğu iliklerimize kadar hisseder, dağın kuzeye bakan yönünü yürürken yüzümüzü bıçak gibi kesen hava bazen dudaklarımızı çatlatırdı. Esen poyraz rüzgâr ve yağan yağmur donacak gibi üşümemize ve daha hızlı adım atmamıza sebep olurdu. Dağın doğuya bakan yönünü yürürken üzerimize yansıyan güneş ışığı altında terlememek için üzerimizdeki kalın kıyafeti çıkararak yolumuza sohbet ede ede devam ederdik. Yürürken bazen hülyalara dalıp, karın beyazlığında gözlerimizin kamaşması ile kendimize gelerek soğuk havanın verdiği sıcaklığı tüm bedenimizde hissederdik.
Tedak üyesi arkadaşlarımızın sevdikleri ve mutlu oldukları dağda, kara teslim olmaları ve çığın sebep olduğu tevekkülü değiştirmek mümkün değildi.
Tüm güzelliğiyle yapılan dağ sporunda böyle bir acı yaşanmasaydı. Keşke bir rüya olsaydı. Sonsuzluğa giden bir yürüyüş olmasaydı o sabah saatleri…
Bembeyaz battaniyenin altında, su içinde kalan bedenlerin saf temizliği ve sessizliği içinde ruhu teslim etme anı hiç yaşanmamış olsaydı…
Yürekten sevilen, günahsız dokusu bozulmamış doğayla bütünleşip verilen son nefesle, yeni başlangıca atılan adım ve sevdiklerinden uzaklaşarak sonsuz aleme kavuşmaydı yaşanılan…
Bu dünyadan göçüp giden arkadaşlarımız artık o dik dağlarda bizi bekleyecek. Tedak, yine devam ettireceği yürüyüş etkinliklerinde, bizleri zirveden gözlemleyerek yol gösterici olma özelliklerini ruhumuzda her zaman hissedeceğiz.
Derin düşüncelere dalıyorum ve seyrediyorum. Bizler ise devam edecek olan hayatımızda tevekkülü yaşayacağız. Belki doğanın eşsiz bahar güzelliği içinde belki bembeyaz karla örtülü ağaçların arasında kim bilir. Kalan hayatımıza devam etmek istercesine ve tek başına kalmamak için uzanan Melisa’nın sevgi dolu saf, temiz eline sım sıkı tutunuyorum…
İnadına esen dondurucu havada kendilerini bembeyaz doğaya teslim eden arkadaşlarımız için içimden akıp giden dua sözleri ve akan pınarlarımda engel olamadığım gözyaşları…
Elveda bu coğrafyaya yabancı olmayan arkadaşımız Erhan Terzi…
Elveda doğayı keşfetme pahasına ruhlarını sonsuzluğa teslim eden diğer yoldaş arkadaşlarımız…
Dışarıda kar yağıyor, yüreğime dolu taneleri, sızlatarak acı içinde yol alıp yerleşiyordu gecenin karanlığında…
Acının ve kederin hiç eksik olmayacağı bu fani dünyada ne kadar çok kar yağarsa yağsın sıcak evimizde otururken dahi yalnızlık içinde, sonsuz bir yaşama uğurlanan arkadaşları düşündüm hep. Karın kucağında moraran sıcak bedenleri ve üzerimize çöken ıslak, tonlarca karın altına saplanan kendi bedenimi hissettim. O beyazlığın altında yaşanan son nefesin derin soğuğunu yaşadım gözlerimi kapayarak…
Keşke rüya olsaydı…