12 Mart’ta vizyona giren ‘‘Güneşi Gördüm’’ filmine gittim.
Filimde, sınır köyünde yaşayan, mayınların ortasında, kardeşin kardeşi öldürdüğü, her gün yapılan operasyonlardan bıkan köylülerin ‘‘çaresizliği ve yeter artık’’ diyen isyanı anlatılıyordu.
25 yıldır devam ederek akan kan, çekilen acı ve ıstırap vardı senaryoda…
Güneşin olduğu ülkede acı, savaş, çaresizlik, ölüm vardı…
Bir annenin yüreğinde acı çeken suskunluğu ve sessiz çığlığı vardı perdede…
Mahsun Kırmızıgül’ün son dönemlerde ülkemizdeki batı ile doğu kültür farklılığı mesajını veren "Beyaz Melek’’ filminin ardından karşımıza çıktığı bu senaryoyla ‘‘ ülkemizdeki gerçekler ’’ dercesine beynimize sokmaya çalıştığı; vaveylanın tam ortasındaki dram anlatılarak devletin güneydoğudaki eksikliğine dikkatleri çekiyordu.
Ülkemizde yaşanan hakikatlerin bir bölümüydü filim…
Askerde olan kardeşin, dağa çıkan abisine karşı çaresizliği vardı…
‘‘Çatışmada karşı karşıya gelirsek ne olacak abi’’ diye sorduğunda aldığı cevap; ‘‘Ben ölürsem terörist sen ölürsen şehit’’ söylemi hüzün veren sahneydi.
Yıllardır Güneydoğuda hissedilen devletin eksikliği kızarmayan yüzlere tokat gibi çarpıyordu…
Doğdukları köylerden zorunlu göçe tabi tutularak hiç görmedikleri mekanlarda bilinmezleri yaşamanın ve çocukların dramı anlatılmaktaydı. Köylüler bölünerek ailelerden biri Norveç’e diğerleri ise İstanbul’a göç etmesi ile devam eden yaşamları anlatılıyordu.
Güneşin görmediği Norveç’te 355 günü yağmur ve güneşsiz geçmesine rağmen halk mutlu ve rahat yaşıyordu. Devlet halka her türlü rahat imkanı sağladığı gibi göç ederek gelen Türk ailesine de sahip çıkarak bir ayağı sakat gencin ayağı tedavi ettirilip, tüm aileye iş imkanı sağlanıyordu.
Ülkemizde ise aksine istihdamda, güvenlikte ve kardeşlerin barışında yıllardır eksikliği her zaman var olduğu gibi İstanbul’a göç eden aileye sahip çıkılmamış, yaşam mücadelesi veren anne-baba ve çocukların çaresizlik içindeki trajik yaşamı gözler önüne sergileniyordu.
Trajik ve acı veren sahneler, gözlerimden gri bulutların geçmesine neden veriyordu…
Filimde söylendiği gibi güneydoğu köylerinde doğan çocuklar ‘‘ya korucu, ya asker, ya da dağa çıkarak terörist’’oluyordu.
Senaryoda sadece konunun bütünlüğünü bozan ve tek başına film olabilecek eşcinselin trajik olayı gereksizdi.
Mahsun Kırmızıgül son dönemde çektiği her iki filimde çok başarılı bir çizgi izleyerek bu tür konularda daha çok film çekilmesi gerektiğini ortaya koyuyordu.
İzlemenizi tavsiye ediyorum.
Filimden aldığım mesaj; her ne olursa olsun çekilen acıya ve savaşa son vermek için herkes artık bir şeyler yapmalıdır.
Özellikle kadınlar, anneler bu olaya el atarak barışı katkı sağlama düşüncesi içine girmelidirler.