Gün gelir devran döner; kısacası muktedir olan her daim halktır…
Kaç gündür ülkemizde olan bitenleri izliyorum. Nasıl ki bir ölüyü mezara koyduktan sonra küreğin toprağa sürtme sesi yüreği de kazırsa, canını acıtırsa öyle işte; üzülüp kahroldum her defasında. Kâh garip bir yangında kâh da zorlanan sabrım ıstırap içindeydi haberlere her baktığımda. Olağanüstü bir fenomendi bu. Dilimde “Ey Türk gençliği” terennüm…
O gururlu gençlerimizin dimdik göğüs germesi olaylara, meydan okumaları yok mu? Pırıl pırıl bu gençlerimizin, yok edilmeye çalışılan değerlerimizi korumak için sokaklara inmeleri bilmem kaç gün oldu. Gurur duydum. Samimiyetlerinden. Onurlu olmalarından. Sahiplenme duyguları dolup taşırdı o genç yürekleri birer birer. On binlerdi Taksim’ de.
Geleceğimizin gençleriydiler; hem bedenlerini hem de ruhlarını inandığı şiarları korumak pahasına siper oldular. Birlik oldular, dirlik oldular ülkemize sahip olduklarını tüm herkese gösterdiler.
Yürek inandı mı söz özden söylenir. Hele kin, öfke, kibir varsa da umumiyetle dikkatsizce hareketlerde baş gösterir evvelemirde. İnanılan değerlerin hele çilesini çekmişse de “değiştim” dese dahi, sözde değişim, özdeki değerlerini gün gelir açığa vuracağı anların geleceği güne kadar gizlide bir sır olarak kalırmış meğer. Tıpkı başbakanda olduğu gibi .
“Geçmiş, geleceğe suyun benzediği kadar benzer,” der İbn-i Haldun. Başbakan geçmişi yeterince bilmiyor galiba. Bunları anlatmak benim haddim de değil zaten. Hem “değiştim” demesi bakımından hem de liderliği bakımından büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için. “Değiştim” diyen başbakanımız bu günlerde o eski haline, duruşuna, özüne döndü nihayetinde. Ülkeyi bölen, ayrıştıran, ötekileştiren, mahalle baskılarına iten, özden gelen sözleri ile kışkırtıcılığı ile kaos ortamı yaratmaya teşvik ediyor hala daha. Kendisinden olmayanları aşağılamakla kalmayıp sarf ettiği kâzip sözlerle, yaptırımları ile ötekileşen insanları mutsuz ediyor. Mesnetsiz, hamasi nutuklarına kimse inanmıyor artık. Her geçen gün de gözden düşmektedir. Kırk birinci hadis arayış içinde olması da mümkün belki de. Benim ben diyen; “benim valim, benim polisim, benim savcım” diyene, sensin sen başbakanım denilebilir mi bundan sonra?
Başbakan kucaklayıcı olmalıydı. Meramlarını dinleyip merhem olmalıydı. Ama olmadı, özü sözü bir olan değil ki olsun hem. Kendi doğrularından başka doğrulara inanmayandı her defasında. Yalan dolan öfke büyüdükçe büyüdü sardı tüm ruhunu. Gayya kuyusuna düşmüş gibi de oldu şimdi. Yüzde yüzün başbakanı olamadı velhasıl. Başaramadı. Şiddetle zulümle de bir yere varılamayacağı da aşikâr.
Bundan sonra bu halk geri çekilip seçim için çalışmalı artık. Oylarına, sandıklarına sahip çıkmalı. Gözaltına alınmalar, can vermeler, yaralanmalar oy kaybına vesile oluyor. Artık uyanan bu gençlik için sandıkta da boy gösterip huzur ve istikrar için medenice kendilerini göstermenin tam vakti.
Tek yol seçim tek hedef sandık. Kan bulaştı iktidarın yakasına. Bulaşmasın hepimize. Biraz sağduyu. Biraz akıl. Biraz da kararlılık olmalı hepimizde. Gözyaşı akıyor en derinlerde. Gitmeli artık bu iktidar. Seçimle geldi seçimle gitmeli…
Gün gelir devran döner; kısacası muktedir olan her daim halktır…
|