Duygu yoğunluğu içinde yapayalnızsındır. Tıpkı sis gibi mesela! Tıpkı yağmur altında kalmış gibi. Tıpkı kör edici kar üzerinde yürümeye çalışır gibi. Tıpkı sonbaharda dökülen yaprak gibi… Nûn gibi sessiz. Yapayalnız dehlizlerinde…
O yalnızlığı küçümsemeyin ama. Bulut, deniz, yağmur ve hüzün ve de yalnızlık yoksa eğer önündeki sayfa bomboş kalıyor genelde... Aslında o kadar yoğun duygularla dopdoludur ki; bomboş zamana neler neler sığdırır; bomboş sayfalara neler neler doldurur. Sisin altında koskoca bir şehir yatar ya. Aynen yalnızlık da öyle, duygu ve düşüncelerle yüreği zengindir. Önündeki kâğıda kah damla damla gözlerinden akan, kah da yağan yağmur altında akıp gelen hissiyatınla doldurursun sayfaları yaprak yaprak… Duyguların içine gizlenen o içliliğin dışa vurmasını yaşarsın yalnızken mesela… Arada başını kaldırıp gökyüzünü izlersin, kimsenin bilmediği o hasretin vuslata dönüşünü görürsün… Aldığın apayrı hazzın mutluluğunu da yaşarsın aynı zamanda. Ruhunun yaşadığını, hissettiğini, ürettiğini görürsün. Sessizliğin haykırdığını; yalnızlığın senin için ab-ı hayat olduğunu anlarsın nihayetinde. Ya gecelerin konuşması, ayaklanıp yürümesi, ayrı bir lezizdir senin için. Hiçbir zaman bitmesin o masum geceler. Mülhem kaynağı ulvi geceler, ay, yıldızlar; hiç ama hiç sönmesin dünya var oldukça… Ey aşk hiç bitmesin yüreklerde! Biliyorum ki hüznün hiç geçmiyor ara ara uyuyor sadece. Alnında yazılanları sadece o biliyor; hüznü veren o, ete kemiğe büründüren de sensin sen…
İnsan hüzünlüyken; yeryüzünü bir başka, denizi bir başka, insanları daha başka ve gökyüzünü bambaşka görür ya. Yalnızken de öyle. Hüzün ve yalnızlık hap gibidir aslında. Kaderini de çizer gibi. Sakinleştirir. Sessizleştirir. Afyon sanki. Şarap sanki. İçtikçe coşar, taşar hissiyatın vesselam. Gereklidir yazmak için nihayetinde. Âşıkla maşuk gibidir, yalnızlık yazanla. Keyfin ve kâhyası… Ruhunu bulursun. Muhabbetin artar birlikte. Gökyüzü ana kaynağındır aynı zamanda. Rab oradadır. Bilirsin. İnanırsın. Ararsın bulutlar arasında, derinliğin içinde…
Sen busun işte. Yalnızlık senin tercihin! İsteyerek severek seçersin. Kimseye uymak zorunda da değilsin. Sana eşlik etmek isteyenler yanındadır zaten. Öylece kabullenirler ve yürür senle birlikte. Sen mutsuz da değilsin. Kim demiş ki “yazıları hüzünlü, yalnız ve mutsuz herhalde” diye. Bırak desinler, bilen biliyor ne olduğunu. Bilen biliyor yalnızlığın, hüznün senin için gerekli olduğunu; sonbaharın, denizin, yağmurun, sisin, bulutun, gökyüzünün senin için gerekli olduğunu. Bilen biliyor en küçük şeyleri ne çok dert edindiğini nasıl da üzüldüğünü… Bilen biliyor yazını bitirip sığınağından çıktığında o yazının sana artık ait olmadığını, etrafında bulunanlara döndüğünü, onlara sarılıp şen şakrak içinde kahkaha attığını… Bilen biliyor o anda normale döndüğünü; kızına sarılarak onu sevgiye nasıl boğduğunu. Eşine nasıl saygılı, sevgili olduğunu bilen biliyor..:)))
Nurcan Ofluoğlu Şen
|