Sokak her zamanki gibi kalabalık ve gürültülüydü. Her geçen gün nüfus arttığı için sokakta yürümekte zorlanılıyordu. İnsan kalabalığından hızlı yürüyemiyor çarpmamak için azami dikkat gösteriyordu. Sinema salonuna vararak arkadaşının yanına doğru yürüdü. Kendisi için ayırtılan iki bileti aldı. Arkadaşıyla sohbet yapamayacak kadar kuyruk vardı gişede. Bileti alarak boş gördüğü bir masaya giderek oturdu. Saatine baktı. Yediye çeyrek vardı.
Giriş kapısına doğru bakan yönde oturduğu için gelen gideni görebiliyordu. Genç adam kapının eşiğinde belirdi. Etrafına bakınıyordu. Genç kız elini sallayarak yerini belli etti. Yanına gelen genç adamla el ele tokalaşıp birbirlerini öptüler.
Sohbet etmeye pek zaman kalmadan film başlamak üzere olduğu anons edildi. Oturdukları yerden kalkarak üçüncü salona doğru yürüdüler. Yerlerine oturarak filmi izlemeye başladılar. Yan yana beraber oturmayla aşkın sırlarını keşfediyorlardı yeniden. Yalnızlığını gidererek mutlu anlara çeviren sevdiği kız vardı yanında. Huzur içinde dinlendiğini hissediyor elini omzuna atarak ona sarılıp filmi seyretmek istiyordu genç adam.
Yapamadı… Mesafeli olmaya çalıştı. Yakında tayini belli olup uzaklaşacaktı genç kızdan. O yüzden her zaman mesafeyi koruyarak korumalıydı sevdiğini. Yasak aşk yaşamasına rağmen arkasında gözü yaşlı bir sevgili bırakmak istemiyordu.
Her şeye rağmen genç kız ise onun yanında saf duygularıyla aşkın cennetini yaşıyordu. Ve her ikisi de sessiz bir sır taşıyordu yüreklerinde. Tapınak içinde gizli buluşmaydı sanki o anda yaşadıkları. Hazineleri ise bir birlerine karşı duydukları heyecan ve etkilenmeydi. Hüzün, mutluluk ve umut dolu dakikalar geçiriyorlardı. Karmaşık duygulardı yaşadıkları. Ortak bir geleceğin olmayacağı hüznü, anı yaşamanın heyecanı ve mutluluğu vardı üzerlerinde.
Genç adamın kölesi olmaya hazır bir kız, onu kölelikten kurtarmaya hazır bir adam vardı.
Adam yanında oturan ve içinden, ‘‘bebek yüzlüm’‘ dediği genç kıza baktı çaktırmadan. Ona karşı içinin eridiğini hissediyordu. Her ikisi de saf ve temiz aşk taşıyorlardı yüreklerinde…
Kıpır kıpırdı yürekleri. Yeni bir dünyanın keşfine doğru kadırgalarının yelkenlerini şişiren kadırga görevlisini andırıyorlardı. Sevginin ummanında kendilerini nelerin beklemekte olduğunu bilmeseler de bu muammalı yolculuğa birlikte karar vermişlerdi. Asılacaklardı kadırgalarının küreklerine sevginin rüzgârını yüreklerine doldurarak. Esrarengiz define avcılarına dönüşerek mi yoksa sevgi korsanlarının talanına uğrayarak mı geri döneceklerdi? Kadırgaları mı yolda fırtınalara dayanamayıp alabora olacaktı bunu her ikisi de bilmiyordu. Bildikleri tek şey vardı ki, o da sevginin bilinmeyen bir boyutunda sonsuzluğa doğru birlikte kadırganın küreklerine asılacaklardı, yorgun ancak ümitle. Yürekleri sevgiyle dolu olarak iki sevgi tellalı…
Unutmuşlardı geçmişlerini, hatırlamak istemiyorlardı yarını. Onlar her an bitecekmiş gibi bu birlikteliğin zevkini biteviye yaşamak istiyorlardı. Bu yolculukta her ikisi de tedirgindi. Ancak onlar bunu düşünecek değillerdi. Birlikte olmanın yarattığı duygusal dinginlikte tatlı bir düşü yaşamak istiyorlardı birlikte. Filmi değil adeta duygularını görüyorlardı koca perdede. Her ikisi farklı bir duygu yoğunluğunu yaşamakta olsalar da ortak bir noktaları vardı ki her ikisi de bir birlerini kaybedeceklerdi. Talihin kara döngüsü içerisinde son kere ellerin vedalaşmak için bir birine uzanmasının vakti yakındı. Dökülecekti ayrılığın kederiyle gönüllere akıp giden sevginin ifadesi yaş damlaları. Saklanmaya çalışılacaktı yaşananların gizli şahitleri. Boşalacaktı göz pınarlarından kalplerine acıyla, yakıp kavurarak…
|