Hava erken karardı gene; yeryüzü, gökyüzü simsiyah, sanki istirahate çekildi dünya. Yüreğimi sükûnete davet eder gibi de. Dinliyorum içsesimi. Dil sükût. Söz bitti. Bekleme zamanı demek ki… Yerimden kalkıp lambayı kapatıyorum; geceyi camın arkasından daha iyi görmek için…
Pencereyi de aralıyorum sessizliği dinlemek için… Karşılıklı konuşuruz. Kim bilir… Söyleyecek ne çok şey vardır bana akşam akşam.
Dinliyorum sessizliği kısa bir süre. Zaman yok ki diyor içsesim; sizin ürettiğiniz iki hareket arasındaki süredir sadece. Mefhum. Karanlığın da bir daveti var herhalde… İzle, bekle ve gör diyor sanki; çöz beni ey küçük insan gör benim büyüklüğümü. Dehşetli yönümü. Gör benim kudretimi ve gör benim nasıl sessizce de ağladığımı, inim inim inlediğimi ve de gör beni neden sırrımın çözülmesini nasıl da senden beklediğimi… Ve daha da neler neler beklediğimi…
Sırtım sana neden dönük anla artık. Toprağın altı geçmişin senin, geçen zamanı düşünme yaşarken; yeryüzü yaşadığın zaman ne alırsan ne yaşarsan yaşadığın anbean günbegün; gökyüzü ise geleceğin, hayallerin, umutların yarına ne bırakacağın… Hizmetin. Sadakan. Zekâtın. Yaptığın iyiliklerinin karşılığı olan alacağın senin… Gökyüzüne iyi bak ve geleceğini orada gör. Hakir olma. Gaflete girme. İçindeki sesi dinle. Sen sen ol vicdanın hep en önde olsun. Asıl başlangıç orada. Asıl yaşamın da orada senin. Onu korumalısın ki bir yerin olsun her daim. Taht-ı mekânın olsun geleceğinde.
Sırtım neden sana dönük. Neden karanlık sardı her bir tarafını. Şer burada çünkü. Korku burada. Sessizliğin sesi burada. Vahamet burada…
Köpek havlaması akşam akşam. Başka bir yerden de uluma sesi. Kötü haberin postacısı sanki. Kara haber habercisi. Ölümü anımsatma bir nevi de. Sıranın kimde olduğunu bilememe. Ve beklemek en endişe verici. Sıra kimde? Korkularla, kaygılarla yüzleşme anı. Kontrolden çıkan bir güçsüzlük ani… Yüreğin darbe üstüne darbe alması gibi. Ardı ardına bağıran bir göğüs çarpması gibi. Karanlığın hissettirdiği anlar bu. Arabaların korna seslerini duymuyorum bu arada nedense… Görmüyorum insanların ürettiği aydınlatmaları, sokak lambalarını da!
Yasa giren bir öyle bir an ki, sessiz sessiz yazma vakti gecedir aslolan. Duygularını dillendirmek geceye yakışır. Yazmanın en iyi vakti… Ve saadeti. Der-i saadet.
Başımı kaldırıp bakıyorum yukarıya ve kımıldayan yıldızlar. Ayın yüreğine dokunma sakın. Yanmak var ucunda. Ayın yaydığı sözcüklerle nefes almak varken yanmak neden? Sözcüklere tutunmak. Bir garip hayallerde gerçeği aramak... Yeryüzünden göğe uzanan bir yolda yürümek gibi. Yıldızların arasından ve ayın yanından geçmek gibi. Hemencecik kuruyan akan gözyaşları. Karanlığa tutunmayı öğrenerek ve yön bulduğuna inanarak adımlamak. Bazen yavaş bazen hızlı bazen de öfkeli. Suçlamak da olmazsa olmazı… Yaşananları ve yaşanamayanları… Yaşamak ve yaşatmak için söylenen her sözcükte evrende ise. Hala capcanlı hala belirgin ise. Net bir halde… O karanlığın altında hızla yürüyenler, takılıp düşenler, kalabalık, kalabalıklar… İyi bir söze takılıp ayağa kalkanlar… Tekrar düşenler…
|