Eğer ki günlük yaşamımız da herhangi bir terslik yok ise, güllük-gülistan içinde yaşayıp gidiyorsak, herhangi bir sorundan dolayı şikayetçi değilsek, günümüzü gün ediyorsak vardır mutlaka bir terslik..!
Rahatımız, huzurumuz, mutluluğumuz yerindeyse, aile efradımızla ve çevremizle hiçbir sorun yaşamadan günümüzü gün ediyorsak, akşamları evimize geldiğimizde televizyonun başına geçip o rengarenk dizilerden birini nefes nefese izleyebiliyorsak, parmağımız televizyon kumandasının tuşlarında dolaşırken haber kanallarını es geçebiliyorsak, müzik ve eğlence programlarına odaklanıp birinde karar verip bütün dikkatimizle seyr-i aleme dalıp huzur ve mutluluk içinde o geceyi çok rahat uyuyarak geçirebiliyorsak mutlaka güncel hayatımızda vardır bir terslik..!
İçinde oturduğumuz ev kendimizin ise, iyi-kötü bir de arabamız var ise, elektrik, doğalgaz ve su faturalarımız tıkır tıkır ödeniyorsa, hiçbir kimseye borcumuz yok ise şayet, kazancımız yerinde ve sorunsuz bir hayat yaşıyorsak işte o zaman ya devletten bihaberiz ya da milletten..!
Yani, yaşam felsefemizin ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ mantığı içinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz..!
Düzenli/sistemli bir hayat içinde sabah evden çıkıp akşam eve dönünceye kadar sadece iş yorgunluğu ve stresi var ise üzerimizde ve başka da bir şey düşünemeyecek haldeysek şayet kapitalist sistemin çarkları arasında sadece egoist bir yaşam tarzı ile dünyaya bakıyoruz demektir..!
Hafta sonları eşimizi (çoluk-çocuğumuzu) yanımıza alıp lüks bir lokantada soluğu alabiliyorsak ve güle-oynaya o haftanın stresini/yorgunluğunu atıp huzur içinde eve dönüp derin bir uykuyla sabahlayabiliyorsak şayet yaşamımızda çok büyük eksiklikler olduğunu hatırlatmak isterim..!
Aynı şekilde hafta sonu tatilleri (tiyatro, sinema, eğlence vs.) ile sorunsuz geçiyorsa ve ülke sorunları umurumuzda değilse, siyasetten bihabersek, ekonomik sorunumuz yok ise, gelecekle ilgili endişelerden uzak isek mutlaka yaşamımızda sorgulamamız gereken çok önemli şeyler vardır demektir..!
Oturduğumuz semtte, sitede, apartmanda komşularımıza bir yabancı kadar uzak isek, iş-güç yoğunluğundan ve zaman darlığından dolayı eş-dost-akraba ziyareti alışkanlığımız da yok ise ve sadece kendimizi(ailemizi) düşünerek dar çerçeveli mutluluklar ile yetiniyorsak mutlaka geçmişimize gidip nereden nereye geldiğimizi sorgulayarak ve bugünlere gelirken geçirmiş olduğumuz aşamaların da hesabını yaparak kendimize ve ailemize çeki-düzen vermek gerektiğini artık anlamamız gerekir..!
Başkalarının acısı, sıkıntısı ve mutluluğu umurumuzda değil ise şayet, sadece ve sadece kendi acımız kendi sıkıntımız ve kendi mutluluğumuz dışında hiçbir şey düşünemiyorsak şayet, işte o zaman daha başımıza herhangi bir kaza/bela, sıkıntı gelmediği için ve gelmeyeceğine de
garanti veremeyeceğimiz için yolun yarısında da olsa aklımızı başımıza toplayarak etrafımıza şöyle bir bakıp acı ve sıkıntı içinde yaşayanların halini göz önüne getirerek bir gün onların durumuna düşülebileceği korkusunu beynimizin bir kenarın kazımak zorunda olduğumuzun şuuru içinde yaşamımıza çeki-düzen vermeliyiz..!
Tarih, kültür ve inanç deyince aklımıza hiçbir şey gelmiyorsa (hatırlamak istemiyorsak!) ya da bilsek/hatırlasak bile önemsemiyorsak, devleti ve milleti kasıp-kavuran olaylardan bihaber isek, ekonomik durumumuz iyi olduğu için çoluk-çocuğumuzun geleceği ile ilgili de bir endişemiz yok ise şayet bu ülkenin ve bu milletin bir vatandaşı/ferdi olduğu bilinci halâ oluşmamış demektir..!
Vatan, millet, bayrak deyince, klasik söylemler dışında herhangi bir his uyanmıyorsa yüreğimizde, Allah, kitap, peygamber deyince de dinciler veya irtica olarak hafızamızda bir şeyler canlanıyorsa, paylaşmaktan uzak sadece ‘hep bana’ düşünesi yerleşmişse bilinçaltımıza şayet, bu kapitalist sistemin çarkları arasında ezilmiş, toplumdan kendini soyutlamış acizane/zavallı bir vatandaş olarak aynanın karşısına geçip ruh dünyamızda bir gezinti yaparak benliğimizi/kişiliğimiz defalarca sorgulamak zorundayız..!
Yaşam felsefeniz BATI doğrultusunda, duygu ve düşünceleriniz BATI endeksli, fikir ve yorumlarınız da BATI hedefli ise şayet BATILILAŞMIŞ bir ülke vatandaşı olarak kendinizi vicdanınızda sorgulayarak KİM olduğunuz konunda cevap buluncaya kadar kafamızı duvardan duvara vurmamız gerektiğini söyleyebilirim..! Kafamızı duvardan duvara vurmalıyız ki, ola ki kaybetmiş olduğumuz benliğimiz/kimliğimizi bulup asıl BEN ile yüzleşerek yeniden gerçek özümüze dönebiliriz..!
İçinde bulunduğumuz günlerde ülkemizin halini görüp de üzülmemek olur mu?! Siyasi arenanın karıştığı, devletimizin üzerindeki kaoslu/bulanık havadan nemalananların cirit attığı, milletimizin akıl tutulması yaşadığı bir atmosferde bir kenara çekilip ‘boşver’ diyerek sıradan/günlük hayatımızı devam ettirmek lüksü içinde elbet ki olamazdık..!
Duygularımız, düşüncelerimiz ve fikirlerimiz üzerinde ambargo koymak isteyenlere inat özgürlüğü ve bağımsızlığı arzu eden bir milletin torunları olarak mutlaka bir şeyler yapmanın zorunlu bir hal aldığı bir dönemde geceleri rahat uyuyamazdık elbet..!
Siyasetin içinde veya dışında olma lüksümüz olmasa da ülkemizdeki gelişmelere ve olaylara seyirci kalamazdık..! Bütün bunlardan dolayı devletine ve milletine sorumlu bir vatandaş olarak her birimiz üzerimize düşeni yapmak zorundaydık..!
Devletimizin ve milletimizin istikbali/(geleceği) için denizde bir damla misali de olsa ülkemiz hayrına kendimizi sorgulamamız gerektiğine inanarak mutlaka ve mutlaka taşın altına elimizi koymaktan asla çekinmemeliydik..!
“O halde ne yapmalıyız?!” sorusuna cevap bulabilmek için aynanın karşısına geçip kendi gerçek yüzümüzle yüzleşmenin zamanı geldiğini ve kendi kendimizi sorguya çekerek yalnız olmadığımızın bilinci içinde devlet ve millet şuurunu kuşanarak tarihi derinliği binlerce yıla uzanan bir neslin torunları olduğumuzu beynimizin en önemli köşesine yerleştirmekten işe başlamalıydık.
Ne aile, ne eş-dost-akraba, ne de çevre olarak bir milletin bir devletin parçası olduğumuzun bilinci içinde hayatımızı yeniden gözden geçirip ve yeniden derlenip-toparlanarak yeni bir
şuurla, yeni bir umutla asıl kimliğimize/özümüze dönebilmeni mücadelesini vermek için kolları sıvamalıydık…
Kısaca, vakit geçmeden şu fani dünyada kısacık ömrün son dönemlerine yaklaşmadan düğmeye basıp (ailemizle, eş-dost-akraba ve çevremizle) birlikte mazimize temiz bir toplum ki temiz bir nesil bırakarak huzur içinde gözlerimizi yummak varken, gelecek nesillerin hatırlaması için dünyaya hayırlı bir çivi çakmadan göçüp gitmenin dayanılmaz acısını ruhumuzun derinliklerinde hissetmek daha mı iyi olacak?!
Mesleğimiz ne olursa olsun, ister gazeteci, ister siyasetçi/politikacı, ister bürokrat, ister eğitimci, ister sanatçı (ressam, senarist, yönetmen vs.) ister, edebiyatçı (şair ve yazar) ister doktor, mühendis, öğretmen, ister toplum bilimci, psikolog, felsefeci, stratejist ve düşünür ki evet mesleğimiz ne olursa olsun bu milletin ve bu devletin bir ferdi/parçası olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız..!
İster zengin, ister orta halli, ister fakir olalım hiç fark etmez; yine de üzerimize düşen sorumluluğun bilinci içinde millet ve devlet olma şuurunu sindirerek asli görevimizi yerine getirmek için karınca adımlarıyla da olsa mutlaka ve mutlaka bir şeyler pampalıydık…
Çünkü dört tarafı denizlerle çevrili, yer altı ve yerüstü kaynaklarıyla adeta bir cennet olan güzel yurdumuzdan başka gidecek bir ‘vatan/toprak’ var mıdır?!
Bu millet tam 6 asır boyunca adalet ve merhameti ile bütün dünyaya hükmederek koskoca bir imparatorluktan (milyonlarca kilometrelik toprak parçasından) geriye kalan şehit kanlarıyla sulanmış bir avuç toprak parçası üzerinde Gazi Mustafa Kemal önderliğinde destansı bir Kurtuluş Savaşı sonucunda yeniden devlet olabilmiştir. Yani, daha 100 yıl önce derin bir milletin torunları olarak geçmişimizden ibret alıp şu içinde yaşadığımız karanlık günleri tekrar nasıl aydınlatabiliriz şuuru ve devlet ve millet bilinci içinde birlik-beraberlik, dirlik-düzenlik ve huzur ve refah içinde oluruz niyeti ile üzerimize düşeni yapmak zorunda olduğumuzu asla ve asla unutmamalıyız…
|