Değerli Efece Haber okuyucuları; Efece Haber’deki haftalık yazılarımızda genellikle siyasi konulardan çok psikolojik, edebi ve sosyal konular üzerinde duruyorduk. Fakat gerek Anayurt gazetesinde ve gerekse kendimize ait internet sitelerinde gündemdeki siyasi konuları yazıyorduk. Efece Haber okuyucularımızın Türkiye’yi ilgilendiren gündemdeki siyasi konular üzerinde neler düşündüğümüzü hususunu göz önünde bulundurarak bu sefer bir değişiklik yaparak Anayurt ve kendimize ait internet sitelerindeki yazılarımızı bir araya getirip siz değerli Efece Haber okuyucularımıza sunmak istedik…
Anayurt gazetesinde 11 Haziran 2012 tarihinde AK Parti ve BİZ başlıklı bir hafta süren yazı dizimizde Fethullah Gülen Cemaat’nin AK Parti’den rahatsız olmaya başladığını belirterek iktidarı uyarmaya çalışmıştık..! Fakat AK Parti iktidarı hiçbir uyarımızı dikkate almadı..!
“AK Parti iktidarının, CMK’da değişikliğe gidileceğini ve Özel Yetkili Mahkemelerin normalleşeceğini açıklaması, Fethullah Hoca Cemaati ve Zaman gazetesini olağanüstü bir şekilde rahatsız ettiğini görüyoruz. Nedir bu telaş ve tedirginlik?! Hem de dolaylı, imalı, dokundurmalı haber ve yorumlarla AK Parti iktidarını eleştiriyor, akıl veriliyor, yol gösteriyorsunuz! Bugüne kadar çok iyi idiniz! Peki ne oldu da birden iktidara ateş püskürmeye başladınız?! Bu kin, bu hamaset ve bu öfke niye?!”
2012 yılında AK Parti ve BİZ Başlıklı yazı dizimizde, AK Parti iktidarı içinde Cemaat’in homurdandığını sezmeye başlamıştık. Hatta dolaylı yollardan ‘uyuyan yılan uyandı!’ imalarıyla AK Parti iktidarını uyarıyorduk. Havanın kararmaya başladığını, arkasından gök gürültüsü geleceğini ve mutlaka bir yere yıldırım gibi düşeceğini ifade etmiştik. Ve fazla bir zaman geçmeden bir yıl sonra 17 Aralık’ta bu Cemaat Yıldırımı (Paralel Devlet) olarak AK Parti üzerine düştü..!
“CMK değişikliği bence turnusol kağıdı oldu! Kaynayan kazandaki köpük gerçeği su yüzüne çıkardı! Rahatsızlık bu yüzden olsa gerek! AK Parti (iktidar) içinde de homurtulu sesler yükseliyor! Yani, bir çatlak oluştu! Bu çatlaktaki sızıntılar uyuyan yılanı uyandırdı! Ve hava birden karardı! Hafiften gök gürültüsü! Arkasından şimşekler..! Mutlaka bir yerlere yıldırım düşecek..!”
CMK’da 109. Madde’de değişikliğe gidilmesi, Adli Kontrol Sistemi’nin başlatılacak olması, Denetimli Serbestlik ile ilgili mevzuatın genişletilerek tatbik edilecek olması, AK Parti (iktidar) ve CHP (ana muhalefet) yakınlaşması (CHP’nin AK Parti iktidarına zeytin dalı uzatması) vs. birçok gelişmeler, bir kısım çevreyi rahatsız etmekle kalmadı aynı zamanda harekete geçirdi..! İktidara karşı ağır eleştiriler, imalı dokundurmalar, dolaylı göndermeler..! Hatta CMK’de 250’inci maddesinde yapılacak değişikliğin terörle ve çetelerle mücadelenin önünü tıkayacağı ile ilgili yorumlar yapılmaya başladı. Bu nedenle Adalet Bakanı Sadullah Ergin “CMK’nın 250’nci maddesinde yapılacak değişiklik Türkiye’nin terörle, çetelerle, darbelerle, mafyalarla mücadelesine halel getirmeyecektir.” açıklamasını yapmak zorunda kaldı! AK Parti Genel Başkanı Hüseyin Çelik ise “5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 100. Maddesinde üç muhalif partinin önerdiği tarzdaki değişikliğe olumlu bakmadıklarını ifade ederek bu tür bir değişikliğe gidildiği zaman farklı ve olumsuz hukuki sonuçların doğabileceğini ve suiistimale müsait ortama yol açacağını aleni bir şekilde ifade etti.
AK Parti’nin çiçeği burnundaki gazeteci Milletvekili de kendince üçüncü yargı paketinin basın suçları ile ilgili öngördüğü yaptırımları eleştirerek adeta ateş püskürerek kendi iktidarını uyarıyor! Şamil Tayyar “7.4 şiddetinde depreme yol açabilir” diyerek kendi iktidarına akıl veriyor! Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce ise daha ilginç iddialar ve eleştirilerde bulunuyor. Hüseyin Gülerce “Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250 değişikliği ile bu dava ve soruşturmalara müdahale gündemde.” diyerek rahatsızlığını şu ifade ediyor “Sadece Balyoz, Ergenekon davasıyla konuşulsa da, bu değişiklikten doğrudan ve derin şekilde etkilenecek dava ve soruşturma sayısı çok fazla. Yazıcıoğlu soruşturmasında sanıklara tahliye gelebilir, Çillioğlu ile ilgili faili meçhul soruşturması yarım kalacak, Zirve cinayetinin asker sanıklarına izin, 27 Nisan bildirgesini yazanlara dokunulmayacak” TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu da sonunda dilinin altındaki baklayı çıkardı! Özel yetkili mahkemelerin kaldırıldığı takdirde olumsuz sonuçların doğacağını şu sözlerle ifade etti: “Özel yetkili mahkemeleri kaldırıp ne yapacaksınız? Normal mahkemelere mi dağıtacaksınız o davaları? Yani bir hakim cinayete bakacak, adam yaralamaya bakacak, hırsızlığa bakacak, falana bakacak filana bakacak, sıra gelirse o davalara da bakacak. Mümkün mü böyle bir şey? O zaman o davalara sıra gelir mi?”
AK Parti’de çatlak sesler yükselmeye başlıyor!
“Görüyorsunuz AK Parti (iktidar) içinde çatlak sesler yükselmeye başladı. Bana göre kim ne derse desin Başbakan Erdoğan ve AK Parti iktidarının tarihi bir değişikliğe giderek başlatmış olduğu bu yeni süreç zamanlı, yerinde ve isabetli. Sonuç ne olursa olsun bu yeni kararları tatbik etmeli. Bence tüm bu değişiklikler ülkenin HAYRINA olacaktır..!”
Türkiye 100 yıllık cendere ve kumpastan kurtulmak için mücadele verirken, halâ bu cendere ve kumpastan kurtulmak istemeyenlerin mevcut iktidara olan kin, husumet ve öfkelerine bir anlam veremiyorum! Türkiye 100 yıllık dış bağlantılı zihinsel, fikirsel ve fiziksel sömürge zihniyetinden kurtulmak için mücadele verirken, halâ bu zihinsel, fikirsel ve fiziksel sömürge zihniyetinden memnun bir şekilde mevcut iktidara ateş püskürenlerin neyin mücadelesini vermiş olduklarını da bir türlü anlamış değilim! Türkiye 100 yıllık ahlâki, kültürel, tarihi işgale son vermek için diş-tırnak, gece-gündüz ve ölümüne mücadele verirken, halâ ahlâki, kültürel ve tarihi işgal edenlerle kol-kola, el-ele, sırt-sırta vermek isteyenlerin kime hizmet etmeye çalıştıklarını anlama da zorluk çekiyorum!
Ülke olarak 100 yıllık bir tarihi gaflet ve dalalet rüyasından daha yeni yeni uyanmaya başladık! Ülke olarak tarihin çarpıtılmış gerçek yüzünü daha yeni yeni görmeye başladık! Ülke olarak duyguda, düşüncede, kültürde ezildiğimizi ve sömürüldüğümüzü daha yeni yeni anlamaya başladık! Binlerce yıllık tarihimizi, kültürümüzü, inançlarımızı 100 yıl öncesinden nasıl bozmaya, değiştirmeye ve çarpıtmaya başladıklarını devlet ve millet olarak daha yeni yeni anlıyor ve kavrıyoruz! İnançlarımız, kültürümüz ve tarihimiz ile birlikte binlerce yıllık devletçilik anlayışımızı da 100 yıl öncesinden nasıl bozduklarını, çarpıttıklarını ve dejenere ettiklerini bugün artık çok mu çok iyi anlıyoruz. Ülkemizin ve milletimizin hali böyle iken,
bugün bu köhne zihniyete neşter atıp tüm acı gerçekleri ortaya çıkartan şu andaki mevcut iktidarı anlayamayanların nasıl bir gaflet ve dalalet içinde olduklarını görebiliyorum!”
Ta o günlerde söylemiştim iktidar içinde aykırı sesler var diye..! Ki Cemaat’in rahatsızlığı..! AK Parti’nin ileriyi görememesi, iktidar sarhoşluğu içinde gaflet ve dalaletle kendi içindeki brütüsleri fark edememesi..!Ve AK Parti’yi Cemaat konusunda dolaylı ve imalı ifadelerle sürekli uyarıyordum..!
“Ben bu şekilde düşündüğüm için iktidar yanlısı olarak suçlanacağımı çok iyi biliyorum. Yahu, yıllarca iktidar hakkında en ağır eleştirileri yapan yazarlardan birisi olarak bugüne kadar sadece gerçekleri yazdım ve yazmaya da devam ediyorum. Görülemeyen, algılanamayan ve hissedilemeyen ülkemin, devletimin ve milletimin acı gerçeklerine ışık tutmaya çalışıyorum. Mevcut iktidar kendi hatalarını, kendi yanlışlarını ve kendi gaflet ve dalaletini de daha yeni yeni görmeye başladı. Bu yanlışlardan, bu hatalardan ve bu gaflet ve dalaletten kurtulmak ve arınmak için de hamleler yapmaya başlayınca kıyamet koptu! Ve iktidar içinde aykırı sesler yükselmeye başladı! Gücün vermiş olduğu sarhoşlukla aşırı kin ve husumet içinde olanların rahatsızlıklarını da bugün çok açık ve net bir şekilde görebilmekteyiz.
İktidara karşı kendi içinde yükselen aykırı seslerin kendi inançlarının temelini oluşturan merhamet, hoşgörü, anlayış ve af gibi yüksek/yüce değerleri bile görmezlikten gelip iktidarın bu yöndeki gayret ve çabalarına karşı ateş püskürmelerini samimi bulmuyorum! Hamaset, kin, husumet ruhlarını karartmış! Kendi dışlarındaki karşı tarafı gaflet ve dalalet içinde olmakla suçlayanların bugün kendi gaflet ve dalaletlerini göremeyecek kadar basiret ve ferasetten yoksun olduklarını da apaçık görmekteyiz. Gücün vermiş olduğu sarhoşlukla ne yazdıklarını ve ne konuştuklarını bile bilmiyorlar!”
Aynı toprakların vatan, aynı ülkenin Türkiye ve bu topraklar (Türkiye) içinde yaşayan insanların MİLLET olduğu şuurunu da unuttular! Aynı bayrak altında yaşadıklarını ve ne kadar yüzeyde aykırı görüş ve fikirler olsa da özde aynı kanı, aynı tarihi, aynı kültürü ve aynı inançları paylaştıklarını da mı göremeyecek kadar kendilerini kaybetmişler ve karşı tarafa yönelik acımasız ve ağır ithamlar da bulunuyorlar. Gücü elinde bulundurmak karşı tarafı ez, çiğne, paspas yap anlamına gelmez..!”
Evet tam bir yıl önce Başbakan Erdoğan’ı dolaylı yollardan hem Cemaat konusunda hem de bazı bakan ve milletvekillerinin brütüs çıkabilecekleri konusunda uyarmıştım..!
“Bence mevcut AK Parti iktidarının şu andaki yapmış olduğu değişikliklerin ve yeniliklerin geç kalınmış olsa da bugüne kadar zaten yapması gereken şeyler olduğunu söyleyerek, tüm aykırı seslere rağmen pes etmemesini ve yolunda devam etmesini öneriyorum. Başbakan Erdoğan’ın bu konudaki serzenişleri ve açıklamaları da çok doğrudur. Başbakan Erdoğan içindeki Brütüslere dikkat etmeli!..”
Aslında her zaman AK Parti’nin doğrularına ‘doğru’ yanlışlarına ‘yanlış’ dememe rağmen ve AK Parti iktidarının doğru icraatlarına aleni bir şekilde destek vermem de bazılarını rahatsız ediyordu..!
“Bugün, şahsım, fikirlerim, inançlarım ve düşüncelerim doğrultusunda herhangi bir siyasi partinin adamı olmadığını izah edeceğim. İlkelerim, kurallarım, prensiplerim doğrultusunda hiçbir taviz vermeden açık yüreklilikle düşüncelerimi ve görüşlerimi bunca yıl bu köşeden siz değerli okuyucularıma seslendim. Elbet ki her yazar gibi benimde kırmızı çizgilerim vardı. Beni hayata bağlayan, yaşam felsefem olan ve her insan gibi bir amacım/idealim vardı. Şu anda hakkımda çıkan dedikodular AK Parti’ye (ki mevcut iktidara) gün gün yaklaştığımı ve bu yönde yazılar yazdığımı ileri süren çok değerli dostlarımın sitem etmeye başladıklarını işitiyorum. Zaman içinde değiştiğimi, dönüştüğümü ve bugün AK Parti’ye (ki mevcut iktidara) çok yakın fikir ve görüşler ortaya atarak onlara destek verdiğimi söyleyen dostlarım olduğunu biliyorum.
Değerli dostlar; benim özel hayatımı, geçmişimi, düşüncelerimi/fikirlerimi gerçekten tam bilseydiniz bu tür düşünceler oluşmazdı! Gerçi ben özel hayatımdan, geçmişimden ve nasıl bir düşünceye sahip olduğumdan o kadar çok bahsettim ki yazılarımda! Maalesef ya tam okunamadım ya da tam anlaşılmadım! Açık açık, dobra dobra, kim olduğumu, ne olduğumu, neyin mücadelesini verdiğimi yıllardır yazmama rağmen halâ anlaşılamadığıma ben de hayret ediyorum! Devletçi olduğumu, vatan-millet sevgimi, tarihi, kültürel, ahlaki değerlerimden taviz vermediği ve yıllardır inançlarımdan süzülüp gelen duygu ve düşünceler içinde sizlerle fikirlerimi pallaştığımı az-çok biliyorsunuz. Aynı zamanda evrensel değerlere de sahip olduğumu bilmeyen yok. Ve iyi bir demokrat olduğumu da sık sık yazdım. Hiçbir parti, hiçbir ideoloji, hiçbir gurup mensubu olmadığımın da altını defalarca çizdim.
Atatürk’e, laikliğe, devlete ve topluma farklı baktığımı, bu hususlarda çok farklı düşündüğümü de yıllarca yazıp-çizdim. Bize anlatılan ki dayatılan Atatürk ve lâikliğe hiçbir zaman inanmadım. Ben gerçek Atatürk ve gerçek lâikliğe inanan bir insandım. Aynı şekilde bize anlatılan ve dayatılan dine de inanmadım bugüne kadar. Bu konuda yıllar önce kitap da yazmıştım, ama yayınlamak istemedim. Yayınlansaydı kıyamet kopardı! İyi ki de yayınlanmamış. Dinciler beni aforoz ederdi! Dikkatinizi çekerim dinciler diyorum! Dindarlar demiyorum! Dini alet edenler! Dini kendi çıkarlarına kullananlar! Din adına makam-mevki ve şöhret sahibi olanlar! Dini kullanarak yapmayacakları şey olmayanlardan bahsediyorum. Aynı şekilde Atatürk ve Lâiklik adını kullanarak da bu ülkede ne zulümler yapıldığını zaten biliyorsunuz. Ülkem ve insanlarım yaralı! Hep mazlumlar, garipler, zayıflar ezildi ülkemde. Hep sömürücüler, zalimler ve çıkarcılar keyf sürdü ve saltanat kurdu bu güzelim cennet vatan ülkemde…
Hakkımızda eleştiriler yapıldıkça artık BİZ kimiz ki böylesi uyarılarda ve iddialarda bulunuyorduk?! Ve BİZ diyerek kim olduğumuzun ipuçlarını vermeye başladık.,!
“İşte bizler yıllar önce kefeni giyip ülkemi, insanlarımı ve topraklarımı her türlü dış etkenlerden, her türlü zulüm ve vahşetten, her türlü sömürü ve işkenceden kurtarmak için yola çıkmıştık. Asla pes etmedik yolumuzdan, çizgimizden ve davamızdan geri dönmedik. Elbet ki yola çıkarken pes edenler oldu, geri dönenler oldu, dökülenler oldu..! Onlara kızmadık biz yolumuza devam ettik. Dikkat ederseniz hep BİZ diyorum! Demek ki yalnız değilmişim! BİZ önemli bir kelime veya kavram! BİZ derken elbet ki gönül dostlarından, bu davaya baş koyanlardan ve bu dava için kefeni giyenlerden bahsediyorum! Herhangi bir parti, gurup, örgüt, cemaat vs. değildir. BİZ tamamen gönül erleridir! Binlerce yıllık tarihin derinliğinden süzülüp gelen gerçek devletçilik anlayışı ile donanmış ve binlerce yıldır da var olup-gelen bir kutlu/kutsal bir davanın erleri olarak adımıza BİZ diyorum..!
Daha 11 Haziran 2012 tarihinde “Yeri geldi edinmiş oldukları bu gücün bile bir gün kendilerini yiyeceğini belirtip ima ettik!” Ve bir yıl sonra yani 17 Aralık 2013 tarihinde işte sinsi ihanet gücünün paralel devlete dönüşerek AK Parti’yi yemeye çalışması..!
Bizim için AK Parti, gök parti, yer parti önemli değil! Bizim için kimler bu dosdoğru yolda hizmet ediyorsa onlara destek vermek boynumuzun borcudur. Biliyorsunuz AK Parti iktidarını en ağır ve acımasız bir şekilde eleştiren yazılar yazdık! Yeri geldi AK Parti iktidarının gaflet ve dalaletinden bahsettik! Yeri geldi edinmiş oldukları bu gücün bile bir gün kendilerini yiyeceğini belirtip ima ettik! Sürekli yanlışlarını yazdık. Ve sabırla bekledik. Ne zaman ki 2023 Projesi’ni tatbik ettiler ve destek vermeye karar verdik. Ne zaman ki yanlışlarından vazgeçmeye başladılar bizim de desteğimiz arttı..!”
AK Parti’ye karşı olan, Atatürkçü, laik, devletçi, cumhuriyetçi, demokrat ve milli Çok sevip-saydığım bir dostum/ağabeyim benim yazıları okuya okuya düşüncelerini değiştiğini ve bu yüzden dostlarını kaybetmeye başladığını anlatarak öfkesini kustu ve sitem etti..!
“Geçen gün bir dostum aradı ve acil görüşmek istediğini söyledi. Yaşça benden büyük.. Siyasi, kültürel ve sosyal yönlerden bir hayli donanımlı.. AK Parti ile uzaktan ve yakından hiçbir alâkası olmayan bir dost… Kendisi devletçi, cumhuriyetçi, demokrat ve milli..! Geleneksel anlamda Allah, Peygamber, İslâm ve Kur’an inancı da var. Fakat çok okuyup-araştıran birisi! Doğruları gördü mü kabul eden ve yanlışlarından vazgeçen bir insan! Çevresi ve etkinliği de olan biri. Boş bir insan değil. Çevresinde parmakla gösterilir. Sözü dinlenen bir akil insan.. İşte bu dost ile bir yerlerde buluştuk. Önce hal-hatır sorma, sonra da benimle görüşmek istediği konuyu açtı. Hem öyle bir açtı ki susturmak zor oldu. Bana söylemediği laf kalmadı. Bağırdı, çağırdı, öfkelendi. Kendisini sevip-saydığım için bütün bu hal ve davranışlarını hoş karşıladım. Asıl dilinin altındaki baklayı çıkartmasını bekledim. Sonunda patladı..!
“Nedir bu senden çektiğim Muhsin kardeşim. Seninle 7 yıllık bir dostluğumuz ve kardeşliğimiz var. Ahlakımız, huyumuz, davranışlarımız benzediği için iyi bir dost ve kardeş olduk. Ve yazılarını Anayurt’tan takip etmeye başlamıştım yıllar önce. Peki sen ne yaptın öyle?! Bu ağabeyinin, bu kardeşinin tüm duygu ve düşüncelerini alt-üst ettin! Bir de ilk kitabın olan Şer Üçgeni’ni okudum kafam tam duman oldu. Beni mahvettin ve bunalıma soktun. Bu yaşıma kadar bildiğim her şeyi çöpe attırdın. Daha önce AK Parti düşmanı idim, senin yüzünden şimdi bende AK Parti ve iktidarına karşı bir sempati oluştu. Bu yüzden yakın çevremi bile kaybettim. Bendeki değişikliği gördüler ve bir bir uzaklaştılar. Etrafımda kimse kalmadı. Yalnız kaldım, bunaldım ve dertleşmek için seni aradım. Durum bu Muhsin kardeşim.. Mademki dost ve kardeşiz, bak etrafımda da kimse kalmadı, ne olur uzak durma benden. Zaten sana zor ulaşıyorduk. Bundan sonra bari sık görüşelim.”
Dostumun ve bu değerli ağabeyimin bu durumuna hem üzüldüm hem de sevindim. Üzüldüm çünkü çevresindeki dostlarını kaybetmiş. Sevindim çünkü gerçekleri görmeye başlamış. Zaten kendisi egoist, inatçı ve önyargılı bir insan değildi. İşte bu yönlerini çok sevdiğim için bu kardeş-ağabey ile yıllarca dostluğum sürdü. Demek ki yazılarım etkilemiş. Demek ki bir şeyler yapabilmişim. Demek ki bir şeyler anlatabilmişim. Sadece bu dost-ağabey
mi(?!) başkaları da var! Yine yıllarca (iyi günde ve kötü günde) kaderbirliği ettiğim, her sıkıntımda imdadıma koşan, dertleştiğim, canım diyebildiğim kötü gün dostu bir bayan arkadaşım da bir ara benzer şeyler söylemişti. Kendisi üniversite mezunu, resmi bir kurumda çalışıyor. Eski sol görüşlü, hatta ateist düşüncelere sahip; modern, sosyal yönü geniş ve tek başına binlerce sorunun altından kalkabilen dik başlı, sert, kendinden emin bu can dost da bana “Zaman içinde fikirlerim değişti… Sana hak vermeye başladım.. Ben de AK Parti iktidarını şu anda çok iyi anlamaya başladım ve AK Parti’ye ilgi duyuyorum” diyerek o kadar çok şey söylemişti ki…”
AK Parti iktidarının doğru icraatlarına destek verdikçe ben de çok dost kaybediyordum..!
“Yıllarca yazılarımı okuyan ve çok yakından tanıdığım iki dosttan bahsettim. Aslında sayıları çok fazla… Ben sadece ikisini örnek vermek için mevzubahis ettim. Bu arada (diğer dostum gibi) yazılarımı takip eden çok dostlarımı kaybetmeye başladım. AK Parti iktidarına yakın görüşler ortaya attığımı ve aynen AK Parti gibi düşündüğümü söyleyen çok değerli dostlarım da zamanla benden uzaklaştılar. Kaderin cilvesi diyelim buna. Hayat; olabilir böyle şeyler! Tabi ki biraz hüzün verici durumlar. Yine de ben, benden uzaklaşan dostlarımı da hala seviyorum. Onlara karşı herhangi bir negatif düşüncem yok. Kendilerine son derece saygılıyım. Bütün bu olup-bitenler karşısında rahatsız değilim. Doğal buluyorum. Keşke beni geçmişimle birlikte ruh dünyamı, fikirlerimi, ki düşüncelerimi çok iyi anlayıp-kavrayabilselerdi…
Maalesef anlaşılamadığım için oldu bütün bunlar. Şartlanma, önyargı ve aşırı fanatik düşüncelere sahip dostlarım bir bir uzaklaştı benden. Dost ve okuyucularımın gönüllerini hoş tutmak için ikiyüzlü, riyakar, bukalemun, yalaka ve dalkavuk olamadığım için oluyordu bütün bunlar..! Gerçek ve doğru neyse onu yaptığıma inanıyorum. Kalp kırdım ve sürçü lisan etti isem affola… Gerisi nafile..!”
Neden AK Parti ve BİZ diyorum?! BİZ kimiz hususunun derinliğindeki sırların ipuçlarını vermeye çalışıyordum..!
“İKTİDAR ve BİZ derken ne demek istediğimizin daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç vurgu yapmak istiyorum: “İktidarın YENİ KARARLARI hayra işaret..!”, “AKP Parti iktidarının icraatları niçin anlaşılamıyor?!”,“İktidarı hep eleştirdik peki bugün niçin destekliyoruz?!”, “Düşüncelerim yüzünden kaybettiklerim ve kazandıklarım..!” diyerek BİZ hakkında bazı ipuçları vermeye çalışacağım. Yani, İktidar ve Biz hakkında yanlış algılamalar, yanlış yorumlar ve yanlış düşünceler olmasın diye biraz detaylara girdik. Bu hususlar üzerinde yıllarca şifreli yazdık. Ki okuyucumuzu düşünmeye itmekti amacımız!..
AK Parti’nin kuruluşunda, temelinde ve mayasında “ İnsana Hizmet” vardı! Devlete ve Millete Hizmet vardı! Adaleti ve Kalkınmaya Yönelik geleceğin Türkiye’sini ‘inşa’ etmek vardı! Devletin ve milletin üzerinde 100 yıldır oluşturulmuş olan ‘korku imparatorluğunu’ kaldırmak ve devleti ve milletin etrafını tel örgülerle örmüş, beton duvarlarla çevirmiş ve tamamen dış ağlarla örmüş olan çarpık, bozuk ve kökü dışarıda yabancı (bize ait olmayan) bir zihniyeti ortaya çıkartmak vardı! 100 yıldır Türkiye üzerinde oynanan oyunları ve Türkiye’nin önüne kurulmuş tuzakları gün ışığına çıkartarak bozmak vardı! Milli ve Manevi değerler üzerinden buldozer gibi geçmiş bir zihniyetin pabucunu dama atmak vardı! Emeğe,
hakka, insana değer verip saygı göstermek vardı! Sömürüye, işkenceye ve zulme son vermek vardı! AK Parti bu amaçlar için kurulmuştu ve bu amaçlar için yola çıkmıştı. Adı üstünde AK Parti. Devletin ve milletin üzerindeki karanlığı yok edecek bir ‘ışık’ gerekti bu millete ve AK Parti bu misyonla kurulmuş ve tam 10 yıldır hizmet ediyordu...
Aslında Milli Görüş davasının temeli de aynıydı. Fakat zaman içinde kısır döngülere, korkulara, içe kapanıklığa girerek kabuğunu yırtamadı. Bu acı gerçeği gören (R. Tayyip Erdoğan ve Arkadaşları) bir avuç insan liderlerine, partilerine bu durumu izah ettiler. Fakat dikkate alınmadılar. Hatta dışlandılar. Sonra da partilerinden ayrılarak AK Parti’nin temelini attılar. Kurdular ve başardılar. Yıllardır içinde bulundukları camiadan, partilerinden koparak yeni
bir çığır açtılar. BİZ o günleri, o günler öncesini ve daha da öncesini çok iyi bildiğimiz için bu bir gurup insana perde arkasında destek vermek için elimizden geleni yaptık. Onların göremediği gerçekleri BİZ görüyorduk! Bu bir gurup insanın önü tıkalıydı! Yolları mayınlı ve tuzaklıydı! Ve onların önünü açmak için kolları sıvayıp büyük bir mücadele ile yol üzerindeki mayınları patlatıp tuzakları kaldırdık! Onlar bizi göremezdi! Neler yaptığımızı da bilemezlerdi! Ancak hissedebilecekleri kadar bazı ipuçları verdik. Zaman zaman varlığımızı hissettiler! Yol açıldı ve AK Parti ilk seçimleri büyük bir farklı kazandı ve iktidar oldu.”
Çıraklık, kafalık dönemi her neyse AK Parti iktidarını asıl bekleyen tehlike ustalık döneminde cereyan edecekti..! Emperyalist küresel dış güçler dışarıdan, Brütüsler, işbirlikçiler ve hainler de AK Parti iktidarını içerden yiyeceklerdi..!
“Bu sefer R. Tayyip Erdoğan’ın önü tıkalıydı! Gerçi yol açılmıştı bize gerek yoktu, çareyi Siirt’te buldular! Demokrasilerde çare tükenmezdi! Nihayet R. Tayyip Erdoğan Erdoğan Başbakan olabildi. Abdullah Gül’de Cumhurbaşkanı. Birinci dönem ki ÇIRAKLIK, zor şartlar altında atlatıldı. İkinci dönem KALFALIK, yine büyük kaza-belalarla atlatıldı. Sıra gelmişti üçüncü dönem USTALIĞA..! AK Parti çıraklık, kalfalık ve ustalık döneminde büyük başarılara imza attı! Gücün vermiş olduğu sarhoşluğa kapıldı bir ara! Birçok haksızlıklara, hukuksuzluklara ve yolsuzluklara göz yumarak kendi içinde arınma mücadelesine girdi! Kendi içinde temizlik! Bu konuda fazla başarılı olabildiklerini söyleyemem! Yine bir şeyler yapmaya çalıştılar. Temizlik çok zordu! Çünkü minnet borçları vardı! En kötü günlerinde yanlarında olan insanları bir anda dışlayamazlardı! Onların yanlışlarını demokratik yollardan bir kılıf bulacaklardı! Gönüllerini yapıp kılıfı da buldular..! Ve şu anda asıl tehlikeli dönem olan USTALIK zor bir süreçti! İçerden ve dışarıdan tüm saldırılara karşı geceyi-gündüze katıp mücadele etmeye başladılar. Bu sefer dış politika da hatalar başladı..! Sonradan düzeltmeye başladılar! Ve dış politikada da Suriye Politikası ile ABD’nin oyununa geldiler! ABD Suriye konusunda önce sonuna kadar destek verdi. Fakat Rusya, Çin ve İran gerçeği önemliydi! ABD ani bir geri adımla Suriye konusunda Türkiye’yi yalnız bıraktı. Türkiye gerçeği anlamıştı ama iş-işten geçmişti. Mecburen başlatmış olduğu politikasın sürdürecekti! Bu sefer Türkiye’de Suriye konusunda politik zik-zaklar çizerek Ortadoğu’da dengeleri bozacak manevralar yaptı. İran ilişkileri ve Barzani’ye uzatılan zeytin dalı..! Ki Irak petrolleri..! Çin ile de uzun menzilli füzeler konusunda anlaşmalar ve Rusya daha sıcak yakıknlaşmalar…
BİZ kimiz?! Ve neden AK Parti iktidarının doğru icraatlarına destek veriyorduk ve neden AK Parti’yi hem içerden hem de dışarıdan gelecek tehlikelere karşı sürekli
uyarıyorduk?! Çünkü BİZ hem Devlettik hem Millet..! Çünkü BİZ AK Parti’nin iktidar olsa bile muktedir olmadığını görüyorduk! O yüzden de BİZ AK Parti iktidarını içerden ve dışarıdan gelebilecek tüm tehlikelere karşı uyarmak zorundaydık! En önemli olanda BİZ kimdik?!
“İktidar ve BİZ”! İktidar (AK Parti) her şeyiyle açık ve ortada! Peki BİZ kimiz?! BİZ Hem Milletiz Hem Devlet! Hem de Ümmet! Sadece 80 milyon Türkiye içinde değil 7 milyar dünya insanı içinde BİZ! Kalp Türkiye! Binlerce yıl önce kök salmıştı bir çınar gibi dünya üzerinde! Ortadoğu’da, Asya’da, Uzak Doğu’da, Afrika’da, Avrupa’da, Amerika’da BİZ! Bir milyonu Türkiye’de dörtbuçuk milyonu dünyanın her yerinde BİZ! Ne parti, ne örgüt, ne cemaat, ne gurup ne de herhangi bir şey! Adı üstünde BİZ! Sadece zahiri değil! Zahir ve batin bir bütün halinde; ruh ve beden gibi BİZ! Binlerce yıllık tarihin derinliklerinden bugüne sessiz-sedasız ve derinde akan bir su gibi aktık gönüllere! BİZ gönül erleri! Yarenler! Eroğlu erler! Pirler ve faniler! Hak ve Batıl’ın HAK tarafında çilekeşler, meçhuller, görünmeyen kahramanlar: BİZ! BİZ’i ‘biz’ bile anlayamadık başkası nasıl anlar..!
CEMAATİN GERÇEK YÜZÜ ORTAYA ÇIKTI...
Fethullah Gülen’in Telefon Konuşmaları CEMAAT’in gerçek yüzünü ortaya çıkardı..!
Cemaat yıllar önce SIZINTI dergisiyle her yere sızmayı başlatmıştı..! Aynen MASON ve KABALA gibi gizemli bir örgütlenmeye gitmişti..!
İnternete düşen Fethullah Gülen’in telefon görüşmelerinde bugüne kadar kimsenin aklına bile gelemeyecek çok ilginç hususları ve çapıcı gerçeklerin ortaya çıkması Cemaat hakkındaki düşüncelerimizde yanılmadığımızı bir kere daha tescil etmiş oluyordu. SIZINTI dergisinin isminden de anlaşıldığı gibi gerçekten 30 yıl içinde siyasi partilere, kurumlara ve hatta iktidara nasıl sızdıklarının adeta belgeleyen bu telefon konuşmaları ibret vericiydi..! Dershaneler, öğrenci evleri, ağabeyler, ablalar, hocaya gönül bağı yoluyla bağlanan iş adamları vs. birçok yol ve yöntemle Cemaat’in aynen MASON localarına benzer örgütlenme şekliyle ilm-i siyaset ve takiye yoluyla inanan insanların duygularını sömürerek kalplerinde nasıl yer ettiklerini apaçık ifşa ediyordu. Sadece Türkiye’de değil okul kılıfı altında ‘hizmet’ diyerek adeta Hıristiyan misyonerler gibi bütün dünyada sinsi ve gizlice örgütlenmişlerdi.
Cemaat’in Ulu Göz’ü Fethullah Gülen’di…
Yıllarca onca şüpheye ve tereddüde rağmen ben bile Cemaat hakkında çok az yazdım..! Zan ve önyargıdan uzak şüphe ve tereddütlerimi içime gömmüştüm. Fakat Cemaat üzerinde yapmış olduğum istihbarat ve araştırmalar iki yıl önce bakışımı, düşüncemi ve fikirlerimi değiştirmişti. Artık zan ve şüpheye mahal vermeyen gerçekler ortaya çıktıkça Cemaat hakkında kesin fikrimi ortaya koymak zorundaydım. Her şeye rağmen Cemaat yapılanmasını Piramit’e benzeterek basamaklara ayırmak zorundaydım. Asıl tepe olan Ulu Göz Fethullah Gülen Hoca Efendi ve kurmayları (uzmanlar, hocalar, bilim adamları, iş adamları, üst düzey ağabeyler ve ablalar vs.) dışında orta tabaka diyeceğimiz sadece hizmet erlerini onlardan ayırmak zorundaydım. Cemaat’in orta tabakası gerçekten dava adamı oldukları inanmışlar ve gönülden bir bağ ile gerek Türkiye’de gerek yurt dışında hizmet ediyorlardı. Onlara bir sözüm yok..! Fakat onların da basiret ve ferasetle gönül gözlerini açarak son günlerdeki acı
gerçeklere seyirci kalmadan kendilerini sorgulamalarını istiyorum. Bir de asıl taban diyebileceğimiz çoğunluk kesiminin körü körüne bağlı olmaları bizleri derinden üzüyordu..!
Gülen Cemati’nin ilmi siyaset ve takiye yolu ile nasıl siyasete sirayet etti…
Fethullah Gülen Hoca Efendi’nin özgeçmişi irdelendiğinde Nur camiasından nasıl koptuğunu, nasıl dışlandığını açıkça görebiliriz. Daha sonradan ilm-i siyaset ve takiye yoluyla devlet erkanına sinsice yaklaştıklarına şahit oluyoruz..! MSP, AP, CHP, ANAP, Doğru Yol ve diğer bazı partilere sızarak siyasi arenada güçlenmeye çalıştıklarını ve hatta daha da ileri giderek fırsatlar ele geçtikçe devlet kademelerinde yer edinmek için çırpındıklarını, özel evler, dershaneler, sivil toplum örgütleri vasıtası ile de saf-temiz Anadolu’nun fakir-fukara çocuklarına el atarak, onların beyinlerini yıkayarak, geleceklerini garanti ederek asker ve polis okullarına yönelik yetiştirdiklerini, referanslar ve torpiller yoluyla onları bu okullara kazındırdıklarını yıllarca izleyip-gözlüyorduk.. Sadece askeri ve polis okulları değil siyasal, hukuk, mühendislik vs. her alanda öğrenci yetiştirerek kendilerine hizmet amacıyla nasıl yetiştirdiklerini de çok iyi biliyorduk. Dünyada benzeri az görülen gizli bir yapılanma (teşkilatlanma) ile zaman içinde güçlerine güç kattılar ve devletin her kademesinde söz sahibi olmaya başladılar. Dedikoduya, şaibeye iz bırakmayan bir güven ortamı yaratarak siyasi partilere destek verip amaçlarına ulaştılar.
Cemaat AK Parti’nin (inanç, kardeşlik bağı olan) yumuşak karnındın sızmıştı… Ve uluslar arası küresel güçlere yaranmak için İslâm’dan tavizler vererek DİYALOG çağrısı yapmış ve sonunda da başarmıştı..!
Fethullah Gülen ve Cemaati için AK Parti bulunmaz bir fırsattı..! Nasıl olsa yüzde 50 bir oy çoğunluğu ile sandıktan çıkmış ve tek başına iktidar olmuştu. Daha önceki yazılarımızda da bahsettiğimiz gibi sözkonusu İslâm ve kardeşlik olunca, sözkonusu dava ve hizmet olunca AK Parti onlar hakkında hiçbir zan ve tereddütte
bulunmadan her istediklerini pozitif cevap verdi. Hatta ve hatta hizmet ehli oldukları için, yalan, riya, haram konusuna dikkat edecekleri için, kul hakkı gözetecekleri için devlet kademelerindeki en önemli, en kritik görevlerde bile hiç tereddüt etmeden gelmelerine vesile oldu. AK Parti’nin (inanç bağı gözetilerek!) yumuşak karnından giriş yapan Cemaat zaman içinde istek ve arzularını daha da çoğalttılar. Artık ellerinde listeler ‘şuraları isteriz, şu yerleri bize verin, şu makamlara bizim adamlarımızı getirin, şu yetkileri bizim olacak’ diyerek AK Parti iktidarını ikna ettiler amaçlarına ulaştılar..!
Cemaat içerde bu yoğun çalışmaları yaparken Fethullah Gülen de Vatikan olmak üzere ABD, AB ve İsrail’in hem üst düzey yetkilileri hem de (CIA ve MOSSAD) gibi istihbarat birimleri ile de diyaloga geçerek kendilerinden uluslar arası arenada da söz sahibi olduklarını zannettiler..! Vermiş oldukları tavizlerle kendilerini hem Hıristiyan hem de Musevi/Yahudi dünyasına sevdirttiler, kabul gördürttüler ve onlarla sarmaşdolaş, el-ele, omuz-omuza bir ‘kardeşlik’ ruhu içinde vücut bulup Dinlerarası Diyalog düşüncesini hortlattılar. Bu bahsetmiş olduğumuz hususların belgeler Fethullah Gülen’in konuşmaları arasında vardır! Gerçekler ayrıntılarda gizlidir..! Fethullah Gülen Hoca Efendi, öyle çarpıcı ve korkunç konuşmalar yaptı ki, Kelime-i Tevhid’in özüne yönelik itikadı ve akideyi zedeleyen konuşmalardı bunlar. Lailaheillah demek yeter dedi! Muhammedünresullallah demeye gerek yok dedi! Kur’an’ın bazı ayetleri, Peygamberin bazı hadisleri miladını doldurmuş yönünde beyanlar verdi..! Biz iki yıl önce Fethullah Gülen’in İslâm’ın akide ve itikadı özünden dışına çıkmaya başladığını, diğer dinlerle (Hıristiyan ve Yahudiler) uzlaşma, barışma ve kaynaşma yoluna giderek ‘Hak Geldi Batıl Zail Oldu’ ayetini adeta inkar edercesine açıklamalar yaptığına şahit oldukça iğrenmeye/tiksinmeye başlamıştık. Evet, bütün bunlardan dolayı AK Parti iktidarını gerek yazarak, gerek yüz-yüze görüşerek uyarmaya başlamıştık! Fethullah Gülen ve Cemaati’ne dikkat edin diyorduk. Bunlar başınıza belâ olacak diye uyarıyorduk. Uyarımız sadece AK Parti iktidarına değil diğer siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve tüm toplumu kapsayacak düzeydeydi. Tehlike çanları çalmaya başlamıştı! Belâ ‘geliyorum’ diyordu! Fakat AK Parti iktidarı bütün bu uyarılarımızı dikkate almadı! Ki ilk uyarımı CHP’yi (Deniz Baykal’ı) hedef alan seks kasetleri ile yapmıştım! Daha sonra MHP’yi uyarmıştım! En son da AK Parti’yi..! İddialarım ve uyardığım hususlar zaman içinde bir bir gerçekleşti! Oysaki biz sadece ipucunu verip, yol gösterip büyük felaket öncesi uyarılarımızı yapıyorduk!
Ergenekon, Balyoz operasyonlarının perde arkasında da Cemaat’in ayak izlerini görüyorduk..!
Ne zaman ki Ergenekon operasyonları başladı Cemaat hakkındaki şüphelerim arttı! Ve Ergenekon mağdurları üzerinde yoğunlaştım, yapılan haksızlıkları, usulsüzlükleri kaleme aldım ve benim adım da Ergenekoncu’ya çıktı! Hatta ve hatta o kadar dikkati çekmişim ki Ergenekon Savcısı Zekeriye Öz beyefendi hakkımda Gizli Tanık yoluyla yüzlerce sayfa iddianame bile hazırlamıştı. Bunun üzerine benimle ilgili Gizil Tanık AKDENİZ dahil tüm gizli tanıklar üzerine derinlemesine araştırmalar yaptım. Ve öğrendiğim gerçekler tüylerimi ürpertmişti! Tüm gizli tanıklar özel seçilmiş, sabıkalı, ruh hastası, PKK itirafçısı, maceraperest, kendilerini ‘derin devlet’ havasına kaptırmış şizofren özellikli insanlar içinden seçilmişti. Bu sefer Gizli Tanık’larla ilgili uluslarası araştırmalar yaptım, başka ülkelerdeki gizli tanıkların yasal boyuttaki hak ve hukuklarını inceledim ve bu konuda da devleti uyarıcı yazılar yazdım. Bilhassa Ergenekon savcılarını uyarmıştım..! Yıllar sonra, şu içinde bulunduğumuz günlerde uyardığım savcıların gizemleri/sırları Cemaat uzantılı çıkınca Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının asıl amacı da ortaya çıkmış oluyordu. Yani, emperyalist küresel güçlerin Türkiye uzantısı sahte derin devlet deşifre olunca onun yerini Cemaat’in Paralel Devlet’i doldurulmuş olduğunu gördüm! Çünkü AK Parti misyonu, vizyonu, amacı/hedefi Türkiye’nin gelişmesi, büyümesi, tam bağımsız bir ülke olması, batının hegemonyasından kurtulması, IMF kıskacından çıkması ve kendi üreten, kendi gelişen, refah ve huzur içinde bir ülke olması için çırpınan ve Hedef 2023 Projesi ile de Türkiye’yi uluslar arası arenada sözü geçen, kalkınmış, müreffeh ülkeler seviyesine çıkmış, istihbaratı, silah sanayi, teknolojisi ile de tamamen milli olması gereken bir strateji izlediği için maalesef emperyalist küresel güçler boş durmadılar Türkiye’yi içerden kuşatmak için Cemaat fonksiyonunu devreye sokup kendi amaçları doğrultusunda kullanmak istediler.
Zaman içinde Cemaat hem içerde hem de dışarıda gücüne güç kattı ve öyle bir gün geldi ki kendisini ‘devlet’ yerine koyup 17 Aralık 2013 operasyonlarını başlattı…
İşte bütün bunlardan dolayı Fethullah Gülen ABD’de üs kurup Cemaat’ini dışarıdan organize etmeye başladı. Uluslar arası ilişkileri ve Türkiye içindeki yapılanması paralel büyümeye başladı, devlet kurumlarının en önemli yerlerine sızarak emperyalist küresel güçlerin hizmetçisi konumuna geldi. Zaten kendileri söylemiyor mu “Biz hizmet erleriyiz” diye..! Evet, hizmet ediyorlardı, hem öyle bir hizmet ediyorlardı ki kendi ülkelerinin siyasi, ekonomik, sosyal yönden çökertecek bir şekilde hizmetlerinde adeta yarış etmişlerdi. Öyle bir
zaman geldi ki devletin farklı kurumlarındaki istihbarat birimleri dahil olmak üzere Emniyet’te aleni, Yargı’da gizli bir şekilde örgütlendiler. Ta k ‘artık devlet bizim elimize geçti..!’ fikri olgunlaşıncaya kadar..! Ne zaman ki ‘devlet artık biziz’ düşüncesi meyvesini vermeye başladı işte o zaman düğmeye bastılar..! Ve yolsuzluk ve rüşvet kılıfı altında AK Parti iktidarı ve Başbakan Erdoğan’a yönelik 17 Aralık 2013 Operasyonunu gerçekleştirdiler. Elbet ki gelmiş-geçmiş iktidarlarda da yolsuzluk ve rüşvet dizboyu idi! Yolsuzluğa, rüşvete, haksız adalete hepimiz karşıydık! Varsa yolsuzluk yapan, rüşvet eden, haksızlık yapan cezasını çekmeliydi! Fakat Cemaat’in amacı yolsuzluk ve rüşveti ortaya çıkartmaktan çok bunu bahane ederek asıl AK Parti iktidarını devirerek ve Başbakan Erdoğan’ı koltuğundan ederek tüm devleti ele geçirme planını tatbikata koymaktı. Ve düğmeye bastılar ama amaçlarına ulaşamadılar. Başka bir iktidar/hükümet olsaydı çoktan devrilmişti. Bu küresel oyunu, tezgahı, tuzağı AK Parti iktidarı bilip-anladığı için pes etmedi tam tersine gerçek düşmanını görerek tedbir ve önlem alıp üzerlerine gitti. Üzerlerine giderken önce Emniyet’ten başladı..! Atamalar, görev değişimleri, yetki almaları ile bu sefer karşı operasyon dümesine mevcut iktidar basmıştı. Türkiye’de Fethullah Gülen ve Cemaat’in hiç de hesap etmediği gelişmeler yaşanmaya başladı. Evdeki hesap pazara uymamıştı! Yanlış hesap Bağdat’tan değil Ankara’dan dönmüştü! Fethullah Gülen pirince giderken bulgurdan olmuştu! Vurdukları keser sert kayaya çarpmış hatta geri teperek kendilerini yaralamıştı! Kazdıkları kuyuya kendileri düşmüştü!
CHP, MHP ve AK Parti ile ilgili seks kasetlerini de hazırlayanların Cemaat olabileceği şüphesi 17 Aralık operasyonları ile adeta kesinleşmiş gibiydi…
Seks kasetlerinin perde arkasındaki izleri takip ederek Fethullah Gülen ve Cemaati’ni giden uzun-ince bir yolu katetmeden 17 Aralık 2013 dostmodern darbenin üzerinden fazla bir zaman geçmeden 13 Aralık 2014 tarihinde ansızın Fethullah Gülen’in telefon konuşmaları internete düştü ve Türkiye’de yer yerinden oynadı. Bu sefer kasetler değil telefon konuşmaları gündeme bomba gibi düşmüştü. Maske düşmüş kel görünmüştü! Fethullah Gülen ve Cemaati’nin tüm sırları üç-beş telefon konuşmasıyla birlikte deşifre olmuştu! Asıl amaçları da gün yüzüne çıkmış millet gerçeği öğrenmişti…
İBDA fikriyatı mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun içeri alınmasına ve yıllarca da esaret altında yatmasının müsebbipi de Fethullah Gülen Cemaat olmasın..!
Bu arada Fethullah Gülen’nin Türkiye dışına çıkmasına sebep (herkesin gözünden kaçan) bir gerçeği de hatırlatmak isterim. Evet, Fethullah Gülen’i korkutan, yurtdışına çıkmasına sebep olan asıl gerçek İBDA fikriyatının mimarı (tam 16 yıldır cezaevinde yatmakta olan) Salih Mirzabeyoğlu çevresindeki İBDA’cılardan tarafından ölümle tehdit edilmesiydi! Şimdi anlıyoruz ki (Salih Mirzabeyoğlu’da Milli Görüş ve Büyük Doğu camiasından, yani eski (1980 öncesi) AKINCILAR’ın bölünmesiyle AKINCI GÜÇ olarak ortaya çıkan daha sonra İBDA fikriyatının lideri olarak sensi duyuran Salih Mirzabeyoğlu’nun neden yıllarca cezaevinde yattığı ki şu andaki iktidar ile inanç, düşünce, fikir, kök bağı olmasına rağmen niçin serbest bırakılmayarak hala cezaevinde tutsak olduğu gerçeği de gün yüzüne çıkmış oluyordu. Ve dahasına da söyleyebilirim, İBDA fikriyatı mimarı ve lideri Salih Mirzabeyoğlu üzerindeki TELEGRAM uygulamasını da sözkonusu Fethullah Gülen Cemaatı’nın Paralel Devlet yapısından kaynaklandığı şüphelerim iyice netleşmeye gitti…
Ve bu konuyla ilgili o günlerde medyaya yansımış bir haberi tırnak içinde sizlerle paylaşıyorum:
İBDA-C TEHLİKENİN FARKINDAYMIŞ
Fethullah Gülen İBDA-C’yi İspiyanladı Kendisini Korkuttu… Fethullah Gülen’in Polis Koruması Almak İçin İBDA-C Hakkında Şikâyette Bulunduğu Ortaya Çıktı… Büyük Doğu Haber sitesinin yayınladığı habere göre bugün mevcut hükümete karşı uluslararası bir komplo içerisinde baş aktörlüğe soyunan Fethullah Gülen İBDA/C şikayet etmiş. Haber şöyle:
“Fethullah Gülen hareketinin hereket tarzınıda ortaya koyan hadise 1996 yılında gerçekleşti. Fethullah Gülen, İBDA/C örgütü tarafından tehdit edildiği ve öldürüleceği şikayeti ile İstanbul İl Koruma Komisyonuna kendisine yakın koruma verilmesi konusunda talepte bulunmuş ve bu talebi dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın 30.07.1996 tarihindeki oluru ile kabul edilmiş ve bu tarihten itibaren kendisine yakın koruma polisleri tahsis edilmiştir. 1999 yılındaki değerlendirmesinde aynı tehditin devam ettiği gerekçesi ile korumanın devam etmesi talebi tekrar değerlendirilmiş ve İstanbul Merkez Koruma Komisyonu tarafından uygun görülerek 2 yakın koruma ile devam etmesi kararı alınmıştır. Bu durum Fethullah Gülen’in rahatsızlığı dolayısı ile ABD’ye gitmesine kadar, hatta ABD’de bulunduğu 1. ayda ABD’de korunmasına kadar devam etmiştir.”
Bilhassa Fethullah Gülen ve büyük abi arasında geçen ilk telefon konuşmasında Asya Bank üzerinde durulurken BDDK sözkonusu olunca “BDDK’da adamlarımız var” diyerek kendilerinden emin ve büyük bir özgüvenle umursamadıklarını ama tedbir ve önlem alarak nasıl bir yol takip edecekleri üzerinde durdukları düşünüldüğü zaman, bir dönem Anadolu’daki Holdinglere yapılan operasyonların da Cemaat tarafından yapılmış olacağı olasılığı ortaya çıkmakta.. O dönemde BDDK operasyonları ile kaç Holding tarihe karnışmıştı. Benim bildiğim sadece Konya’daki ve Yozgat’taki Holdingler.. Kimbilir kaç holding..!
İkinci konuşmada THY ve Bir banka üzerinde durulurken nasıl bir strateji izleyerek paçayı kurtarmaya çalıştıkları üzerinde duruluyor. En önemlisi de Zaman yazarı Hüseyin Gülerce’nin iktidar ve Fethullah Gülen arasında kilit adam olduğu intibası da açık bir şekilde ortadan kalkmış oluyordu. Demek ki Hüseyin Gülerce’ye kadar ne büyük abiler varmış..! Hüseyin Gülerce ile ilgili Fethullah Gülen’e soru yönelten büyük abi bakın nasıl çark ediyor! Hüseyin Gülerce’nin iktidara koşmuş olduğu şartların Fethullah Gülen’den mi kaynaklandığı hususu sorulmuştu. Yani, “- Efendim 3 şart koşuyor. 1. yolsuzlukların üzerine gidilsin diyor. Yani paralel yapı varsa onları tasfiye edebilir. 2. Dedikodu gıybet etmeyelim. Bu bütün ülkeyi rahatsız ediyor. Sulh yolunu teklif ediyor.” Bu sorular üzerine Fethullah Gülen’in bir süre sustuktan sonra ‘haberim yok’ demesi ve boşver dercesine serzenişte bulunması Hüseyin Gülerce gerçeğini de ortaya koymaktaydı. Yani, Hüseyin Gülerce’ce böyle bir yapının içinde zurnanın son deliği olduğu ortaya çıkıyordu..! Demek ki Hüseyin Gülerce böylesi bir bulanık havadan nemalanmak isteyerek kendi kendine gelin-güven oyuyordu..!
Üçüncü telefon konuşmasında Cemaat’a Türkiye’den hangi iş adamlarının destek verdiği, Fethullah Gülen’i koruyan baronların isimleri aleni bir şekilde geçmekteydi. TUSKON ile birlikte Mustafa Koç, Adnan Polat, Turgay Ciner, Ali Sabancı ve Mehmet Nazif beyin isimlerinin geçmesi, ‘büyük patron (kastedilen herhalde Başbakan Erdoğan olsa gerek yanılmıyorsak!) duymasın’ sözleri ve Uganda’dan bahsedilirken Ananas şifresi, hatta ve hatta Cemaat’in yurt dışındaki okul hizmetleri kılıfı altında aslında uluslar arası devletler bazında iş takipçiliği yaparak çok büyük kar paylarına ortak oldukları da anlaşılıyordu.. TUSKON’un kapatılması ile ilgili dedikoduların, twetterdaki paylaşımların da sözkonusu edilmesi enteresandı! En önemlisi BDDK’nın Asya Finans üzerine gitmesinin olamayacağı ve BDDK da üst düzey bazı yöneticilerinin kendi adamları oldukları gerçeği ile de karşılaşıyorduk… Bütün bunlar apaçık gösteriyordu ki Fethullah Gülen ve Cemaati sadece Türkiye’de değil dünya çapında bir yapılanma ile küresel güç olmayı hedefleyerek Türkiye’deki devlet yapısının tamamen ele geçirip istedikleri gibi at oynatma düşünceleri karşısında tüylerimiz diken diken oluyordu.
Ve sonuç… Böylesi ülkemizin geleceğini tehlikeye sokan gelişmeler ve olaylar karşısında Devlet ve millet olarak ne yapmalıyız?!
Şimdi ülkenin daha vahim, akıbeti daha da meçhul, neyin ne olacağı konusu bile belli değil, nasıl olsa iktidar ve cemaat arasında geri dönüşülmesi imkansız bir savaş başladı, kimin kazanacağı konusunda fikrim olmasına rağmen, yeril ve genel seçimler öncesi daha birçok kaset, telefon konuşmaları, operasyonlar ki asıl korkum bu duruma müdahale edecek dış istihbarat güçlerinin provokasyonları ve fail-i meçhul süikastlerin olması ihtimali..! Ne iktidardan ne de cemaattan böyle bir şey beklemiyorum, ama bulanık havadan yararlanmak isteyen yabancı güçler iktidar ve cemaat arasındaki savaş ortamından (bulanık havadan) yararlanarak düğmeye basmaları ve Türkiye’yi siyasi, ekonomik, istihabir büyük bir krizin içine sokmaları..! İşte bu nedenle iktidarı, muhalefeti, diğer siyasi partileri ve tüm sivil toplum örgütlerini itidale, sükunete, işbirliğine, dayanışmaya davet ederek aralarındaki sürtüşmeleri, kavgaları, kırgınlıkları, polemikleri bırakarak bir an önce TÜRKİYE’NİN Kİ DEVLETİN ve MİLLETİN BEKASI İÇİN GÜÇBİRLİĞİ OLUŞTURARAK MİLLİ MUTABAKAT İLAN EDİLMELİDİR..! Bu kangren olmuş sorunu çözmek, ülkenin gidişatının önündeki tuzakları, engelleri kaldırarak ülke menfaatine, millet menfaatine herkes bir şeyler feda ederek MİLLİ MUTABAKAT yolunun açılmasında hemfikir olmalıdır..
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN BÜYÜK FELÂKET..!
Siyasi ve Ekonomik kriz, Türk-Kürt Çatışması, Terör Olayları, Suiksatler ve Erken Seçim…
Sinsi ve kahpe oyun bozuldu..! Darbe deşifre oldu..! Arı kovanına çomak sokuldu..! Kılıçlar kınından çıktı..! İktidar-Cemaat arasında meydan muharebesi..! Ortalık toz-duman..! Türkiye’nin üzerini sisli ve puslu bir hava kapladı..! Bundan sonra her şey olabilir..! Siyasi kriz zaten başladı..! Muhalefet bile oyuna gelerek Cemaat’in değirmenine su taşıyabilir..! Taşeron terör örgütleri eyleme geçebilir..! BDP ve PKK da bu bulanık ortamdan nemalanabilir..! Yabancı istihbarat ajanları ve yerli işbirlikçileri silahlı terör eylemlerini başlatabilirler..! Başbakan Erdoğan’ın da hayatı tehlikede..! Önemi devlet adamlarına yönelik suiksatler olabilir..! Ayrıca Türkiye’yi bekleyen diğer tehlikeler arasında ekonomi de var..! Her an ekonomik kriz patlayabilir..! Suriye bile Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumu fırsat bilerek Türkiye içinde terör
estirebilir..! Kısaca, yerel seçimler öncesi Türkiye’yi çok büyük bir felaketler beklemekte..! Yerel seçimler öncesi olacaklar genel seçimler öncesi olacakların da habercisidir..! İktidar yerel seçimler öncesi olması muhtemel olayların önüne geçebilirse genel seçimlere rahat girebilir..! Yine de iktidarın son derece tedbirli olması gerekir..! Bahsetmiş olduğumuz olması muhtemel olayları yerel seçimler öncesi engellense dahi genel seçimlerde yeniden patlak verebilir..! O yüzden iktidarın şimdiden çok sıkı önlemler alarak kendi güvenliği dahil olmak üzere ülke güvenliğini önplanda tutması gerekir..!
İktidar-Cemaat kavgası, internete düşen yeni ses kayıtları yeni tartışmalar yol açtı..! Devlet içinde, toplumda ve medyada akla-hayale gelmedik komplo teoriler, derin yorumlar ve analizler yapılıyor..! Her iki tarafta elindeki kozları kullandıkça kimin haklı kimin haksız olduğu gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaya başladı..! İktidarın hoşgörü, iyi niyet, saflığı ile birlikte gaflet ve dalaleti başına öyle dertler açtı ki..! İktidarın Cemaate olan çok aşırı yakınlığı, hoşgörüsü ve sevginin faturasını bugün ülke olarak çok pahalı ödemek zorunda kaldık..! Cemaate yönelik ortak paydalar arasında inanç duygusallığı, hoşgörü ve sempati ile birlikte bir o kadar basiret ve ferasetten yoksunluğun başına dert açmasıyla gözleri perdelenen iktidarın zihin açıklığından da körelmesi nedeniyle Cemaat tuzağına düştü ve devlet kurumlarının en kritik yerlerine Cemaat adamlarını getirerek kendi kuyusunu kazabildi?! Nihayet, cemaatin masum, saf ve temiz yüzünün aslında takiye mantığı üzerine giydirilmiş bir maske olduğu ortaya çıktı da iktidar acı gerçeği görebildi! Oysaki Cemaatin gerçek yüzünün şeytani ve sinsi izdüşümü, silueti ve asıl gizli şifreleri yolsuzluk ve rüşvet kılıfı altında iktidara yönelik 17 Aralık operasyonlarında ortaya çıktı. Cemaatle ilgili tüm gerçeklerin perde arkası 17 Aralık 2013 tarihinde aralandı ve iktidar şok üstüne şok geçirerek kendisini sorgulamaya başladı. !7 Aralık 2013 tarihi iktidar-cemaat kapışmasının miadı/miladıdır..!
AK Parti-Cemaat Gerçeği..!
İktidarı üçe ayırarak bir gerçeğin altını çizmek istiyorum. AK Parti’nin daha ilk kuruluş günlerindeki birçok olaya şahit oldum. R. Tayyip Erdoğan ve bir kısım dava arkadaşlarının samimi bir şekilde AK Parti’yi kurduklarını çok iyi biliyorum. Amaçlarından ve asıl niyetlerinden hiçbir zaman şüphem olmadı. Fakat ne olduysa sonradan oldu. Aynen Cemaat’e sızıldığı gibi, AK Parti’ye de içerden ve dışarıdan bazı güçler sızdı! Çıkarcı/menfaatçi insanlarla birlikte yalaka ve dalkavuk insanların da at başı yarış edercesine R. Tayyip Erdoğan dahil olmak üzere parti kurmaylarına yakın olabilmek için akla-hayale gelmedik yalan, dümen ve entrika ile iktidarın içine sızdıklarını çok iyi biliyoruz..! Bu sızmaların önüne geçilemeyişi ile başlayan süreç içinde AK Parti zaman içinde bambaşka bir parti haline dönüştü..! Ve bu durumu fırsat bilen dış güçlere de zaten gün doğmuştu..! Dış güçlerin güdümünde ve kontrolünde olan bazı AK Parti ileri gelenlerin nasıl da R. Tayyip Erdoğan ve kurmaylarını etkileyerek her istediklerini yaptırdıklarını da unutmadık ve daha dün gibi hatırlıyoruz. Dış güçler bir ara iktidarı öyle bir hale getirdiler ki adeta uçurdular..! Kendi yörüngelerinde her istediklerini yaptırdılar. O yüzde ABD ile sıcak diyaloglar başladı. O yüzden AB kapılarını açtılar. O yüzden BOP ortağı yaptılar. AK Parti iktidarını kanatlandırıp uçurdular. Ve tam bu sırada bugünler için hazırladıkları Cemaati iktidara monta edip asıl amaçlarını gerçekleştirmek için düğmeye bastılar. Önce geçmişteki kendi kontrollerindeki derin yapıyı bertaraf etmekle işe başladılar. Bu sayede TSK hedef haline getirildi. TSK’nın onuru, şerefi
ve gururu ayaklar altına indirildi. Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile de hem PKK’nın hem de Cemaat’in önünü açtılar. 70 yıllık derin yapıyı bertaraf ederken 25 yıllık paralel yapı iktidara montajlandı..! Yani, sahte derin devlet yerine yeni paralel yapıyla devam etmek istediler..! Çözüm Süreci bahanesi ile de PKK siyasallaştırılarak barış ortamı zuhur etti..! Türkiye içerden üç ayrı kıskaç altında (derin, serin ve paralel) kontrole alındı..! Derin derken, 70 yıllık NATO uzantılı siyasi, sivil toplumsal ve kurumsal derin yapının kalıntıları üzerinden halâ varlığını hissettiren bir yapıdan söz ediyorum. Serin yapı derken sıcak teması bırakmış PKK’nın BDP ile siyalaşarak serin bir hava estirmesi üzerine iktidara her istediğini yaptıracak bir konuma gelmesinden söz ediyorum. Ve paralel yapıdan bahsederken de yıllardır köstebek misali tüm kurumları örümcek ağı gibi sızmış ve bilhassa yargı ve polis gücü ile devletin çok önemli kurumlarına sirayet edip iktidara alternatif paralel bir yapı ile Türkiye’nin yönetimini ele geçirmek için 17 Aralık darbesine kadar ki zaman süreci içindeki rüştünü tamamlamış paralel yapıdan bahsediyorum…
Cemaati cemaatten ayırmak gerek: Paralel yapı ve saf/masum gerçek cemaat..!
Cemaatin masum saf temiz yüzü derken aslında ayrı bir gerçeğin altını kalın bir çizgiyle çizmek isterim. Evet, Cemaati üçe ayırmak gerekiyor. İlki lider/imam, ikinisi lider imamın emirlerini harfiyen uygulayan omurga imamlar..! Üçüncüsü ise ana gövde dediğimiz asıl çoğunluğu oluşturanlar… Yani ana gövde.. Lider/imam ve onun emirlerini harfiyen uygulayan omurga imamları dışında kalan ana gövde gerçekten saf, temiz, dürüst ve inanmış insanlar. Asıl Cemaat diye ben bunlara derim. Onlara hiçbir sözüm yok. Onların bir an önce bu sihirli/büyülü dünyadan sıyrılarak gerçekleri görmesi gerek..! Zaten değil midir bu saf, temiz, dürüst insanlar sayesinde lider/imam ve onun emirlerini harfiyen yerine getiren omurga imamlar ayak duruyor ve nefes alıyor. O halde onların nefeslerini kesmek ve ayakların kaydırmak için bu saf, temiz ve dürüst insanları uyarmak, uyandırmak ve kendilerine getirmek gerekiyor. Gerçekten uyutulmuş ve uyuşturulmuş büyük bir kitle var cemaat içinde. Asıl ana gövde onlar. Keşke onlar bir uyansa, onlar kendilerine bir gelse ve onlar bu büyüyü/sihri bozup ah keşke gerçekleri bir görebilse..! Bizlere düşen onlara dua edip bir an önce kendilerine gelmeleridir. Böyle düşünmekle de Cemaat düşmanlığı yapmadığımız gibi (tam aksine) Cemaat’in ana gövdesinin safiyetine, samimiyetine, temizliğine ve dürüstlüğüne inandığımız ortaya çıkıyor.
17 Aralık darbesinin aylar öncesinden plânlı/programlı ve sistemli bir şekilde hazırlandığı ve iktidarın mutlak surette devrileceği üzerine yönelik operasyonların başlatıldığını belgeleyen ses kasetleri bir bir ortaya çıktıkça Türkiye’nin içerden ve dışarıdan nasıl kuşatma altına alınarak darbe zeminin hazırlandığına 17 Aralık operasyonları sayesinde şahit oluyorduk. Biz bile yıllardır Cemaat’i gerçekten samimi, ihlâslı, hizmet ehli olarak görmemize rağmen içimizdeki şüpheyi hiçbir zaman bir kenara atamamıştık! Bu nedenle de mevcut iktidarı bu konuda gerek yazarak ve gerekse yüz-yüze görüşmelerimizde defalarca uyarmıştık. Keşke uyarılarımıza kulak verselerdi! Keşke ne demek istediğimizi anlayabilselerdi! Keşke dikkatlerini uyarılarımıza vererek asıl anlatmak istediğimiz acı gerçeği fark edebilselerdi..!
Neyse si 17 Aralık operasyonları ile iktidar kış uykusundan uyandı ve korkunç gerçeği gördü! İş işten geçmeden hızlı bir manevra ile gerekli önlemleri alarak olması muhtemel olayların da önüne geçmiş oldu. Fakat yeterli miydi?! Hayır..! Tam aksine, iktidarın, Cemaat’in boş durmayacağını göz önünde bulundurarak bundan sonra neler yapabileceği konusunda strateji geliştirip yine olması muhtemel birçok olayın daha şimdiden önüne
geçilmesinin yollarını araması en doğal hakkıydı. Yolsuzluk ve rüşvet kılıfı altında iktidara yönelik darbe girişiminin fiyaskoyla sonuçlandığını anlayan Cemaat’in telaşa kapılıp B Plânını devreye koyabilmek için ABD-Türkiye arasındaki telefon trafiğinin (ses kayıtlarının) internet ortamına düşmesiyle birlikte yazılan darbe senaryonun derinliği de apaçık gün yüzüne çıkıyordu.
Başbakan Erdoğan’ın konuşması üzerine..!
Başbakan Erdoğan’ın Beyoğlu Belediyesi’nin tapu dağıtım törenin yapmış olduğu konuşmasında başarısızlıkla sonuçlanan 17 Aralık darbesinin gerçek yüzünü apaçık izah ediyordu. Ve Başbakan Erdoğan aynen şöyle seslendi: “17 Aralık operasyonuna biz darbe dediğimizde ciddiye almayanlar. Mesele açıldıkça her şey ortaya çıkıyor. Bir yerde planlar, tuzaklar kurulmuş ve 17 Aralık tarihinde de düğmeye basılmış.” Yani, operasyonun başlangıcında ‘darbe’ denildiğinde ciddiye almayanlar zaman içinde internete düşen ses kasetlerindeki tüyler ürperten konuşmalar sonucunda 17 Aralık’ın aslında bir darbe olduğunu bütün yönleriyle ortaya koyuyordu. Başbakan Erdoğan bu gerçeğin altını çizerek sözü getiriyordu istifa eden milletvekillerine. İstifa eden milletvekillerinin hem partilerine hem de millete ihanet ettiğini belirtiyordu.
Başbakan Erdoğan konuşmasının devamında: “Önce yargı eliyle hükümet zayıflatılsın. Sonra vekiller istifa etsin. Bu kirli planlar şimdi ortaya çıkıyor. Milletin oyuyla gelenler birilerinin talimatıyla istifa ediyor. AK Parti’ye bazı tuzluklar sızmış. Sen milletin oyuyla gelip emirle istifa edeceksin. Sen bu millete ihanet içindesin. Bu millete yapılmış bir ihanettir.” Biz de burada Başbakan Erdoğan’a hak vererek istifa eden milletvekillerinin gerçekten ihanet ettiklerine inanıyoruz. Çünkü onları milletvekili olarak meclise taşıyan yine AK Parti tabanıydı. Cemaat’in genel oy oranı yüzde 1 civarında olmasına rağmen Cemaat yanlısı kaç milletvekilinin bu şekilde vekil seçildiği hesap edildiğinde elbet ki yapılanın bir ihanet olduğu ortaya çıkmakta… Bu da gösteriyor ki takiye yolu ile AK Parti içine sızmış Cemaat yanlısı vekillerin zamanı gelince böyle bir ihanete kalkışacakların tahmin etmek bile akla ziyandı..!
Öte yandan Başbakan Erdoğan, bazı vekillerin kimlerden emir aldıklarını ve kimlerin talimatı ile istifa ettiklerini izah ederken de acı bir gerçeğin de altını çiziyordu: “Bazı vekiller vaiz lobisinden, faiz lobisinden emir aldılar. Bugün de Türkiye düşmanlarından emir alanlara aziz milletim gerekli cevabı verecektir Bunları gördünüz Nisan ayından sonra hükümet atayacaklarmış, bakan atayacaklarmış. Hedefleri buymuş. Yolsuzluk ve rüşvet kılıfı adı altında ne yapmak istedikleri ortaya çıkıyor. Hükümetleri millet getirir millet alır. Çeşitli komplolarla hükümetimizi yıpratmak ve kendi istekleri doğrultusunda kuracaklarmış. Geçti o günler. Medya hükümet kuramaz. Sermaye kuramaz. Sadece millet kurar. Uluslararası sermaye guruplar Türkiye’de hükümet kuramaz. Şair ne demiş Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz: Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!” Elbet ki hükümetleri millet getirir ve millet götürür. Elbet ki bu hususta tek söz sahibi millettir…
Ve asıl hedefin Türk ekonomisi olduğunu açıklayan Başbakan Erdoğan, hükümetin müteahhitlerin parasını ödeyememiş yalanını da yüzlerine vurarak toplam 3 katrilyon küsür
ödemeye yapıldığını izah ediyordu: “Gazete ve yurtdışındaki medyayla Türk ekonomisini hedef aldılar. Efendim neymiş hükümet müteahhitlerin parasını ödemiyormuş. Külliyen yalan 3 katrilyon 100 trilyon ödeme yaptık. Bu ayda bitireceğiz.” Başbakan Erdoğan’ın yatırımlar konusunda geri adım atılmayacağını belirterek özel okullar konusunda da şunları söylemiştir: “ Yatırımlarda durmak yok yola devam. Daha dün Milli Eğitim Bakanım ve Maliye Bakanımla görüştük. Okul noktasında, okullaşma noktasında bizler bir özel okulun 15 öğrenci eksiği var. Bize maliyeti nedir? Biz bu yavrularımızı özel okullara göndereceğiz. Bu konuda birçok teşviki bakanım da açıkladı. Seçim sonrası yasayı inşallah meclisten geçireceğiz. Türkiye’den bazı işadamlarıyla işbirliği yaptılar.”
Erdoğan konuşmasının sonlarına doğru hükümete kumpas kuranların, darbe teşebbüsünde bulunanların, ihanet edenlerin asıl amaçlarının Türkiye’nin büyümesinden, gelişmesinden ve uluslar arası arenada söz sahibi olmasından çok rahatsız olduklarını izah ediyordu. Milletin ekmeğine göz dikenlerin nelerle uğraştıklarını, dış güçlerle işbirliği yaparak ihanet içinde olanların barış ve huzura darbe vurduklarını, iktidarın 2023 hedefini baltalamak istediklerini, MİT’ten rahatsız olduklarını, İran ile olan ilişkilerden bile nemalanarak öküz altında buzağı aradıklarını ifşa eden konuşmasında aynen şunları söydi: “Şifre ne Ananas. Şifre ne tespih. Kimlerin kimlerle iş tuttuğunu görüyor musunuz? Maalesef benim 77 milyon vatandaşımın ekmeğine göz diktiler. Bu sefer sert kayaya tosladılar. Biz buraya akşam yatıp sabah kalkıp gelmedik. Biz paramızdan sıfırları atarak geldiler Devletin borçlanmasını yüzde 60’lardan tek haneye indirdik. Faizi yüzde 30’lardan tek rakama indirdik”
Erdoğan hiçbir gücün kendilerini (iktidarı) engelleyemeyeceğini, gelişmelerden ve olaylardan etkilenmeden 2023’e kilitlendiklerini ve dün rüzgarda giden ekonominin bugün fırtınaya ve boraya karşı bile çok dayanıklı olduğunu, iktidardan rahatsız olanların niçin rahatsız olduklarını izah ederek çok ilginç tespitlerde bulundu: “ Önceden bir rüzgarda giden ekonomimiz. Şimdi fırtınaya, borana karşı dimdik duran bir ekonomimiz var. 2008’deki krizi atlattığımızda tüm dünya bizi alkışladı. 2023 hedeflerimize durmadan yürüyeceğiz. 17 Aralık’ın bir hedefi de çözüm süreciydi. Çocuklarımızın kanı aksın diye çok uğraştılar. güneydeki çok sevdikleri ülkeyle işbirliği yaptılar. Bu örgütün istismar ettiği ihlaslı gençlere söylüyorum: Bunlar Mavi Marmara’dan neden rahatsız? Orada şehit olan kardeşlerimiz bizim kardeşlerimiz değil mi? Bu olaylardan rahatsız olanlar bizden rahatsız? Bunlar bu ülkenin MİT’inden neden rahatsız? Bunlar asırladır komşumuz olna İran’dan neden rahatsız? Ben ve arkadaşlarım Ali Hamaney ile aynı odada oturuyoruz. Kendi yayın organlarında bu fotoğraf Türkiye’de şok etkisi yarattı. diyorlar. Ben başbakan’la, görüşmüşüm. Hamaney’le görüşmemizden neden rahatsız? Bunlar güçlenen ekonomiden neden rahatsız? Güneydeki sevdikleri ülke var ya onlar rahatsız oluyor. Haşhaşi deyince çok rahatsız oluyorlar. Ajanlıktan, casusluk deyince rahatsız oluyorlar.”
BİZ Türkiye’nin tam kurtuluşa ve bağımsızlığa kavuşabilmesi için yeni bir İSTİKLAL/KURTULUŞ MÜCADELESİ vermesi gerektiğini söylediğimiz zaman bugünkü mevcut iktidar bile bıyık altından gülmüştü. Ve iktidarı bekleyen tüm tehlikelerin altını çizerek defalarca uyarmamıza rağmen bile asla dikkate almamışlar ve umursamamışlardı. Ve yıllarca iktidarın içine köstebeklerin sızdığını, yağcı, dalkavuk, çıkarcı birçok insanın iktidarı zor duruma sokacak icraatlarda bulunacaklarını ve bir gün gelip iktidarı tepetakla getireceklerini yazıp-çizdiğimiz zaman maalesef iktidar kıs kıs gülmüştü. Ve nihayetinde
yıllarca bütün uyarılarımız ve bütün iddialarımız bir bir gerçekleşti ve Başbakan Erdoğan da bizim çizgimize gelmek zorunda kaldı. O günkü söylediklerimizi bugün Başbakan kendi ağzıyla söylüyor. Ah Başbakan Erdoğan ah… Keşke o günlerde uyarılarımızı ciddiye alsaydın da bugün senin ve iktidarın başına gelenler vuku bulmasaydı..! Yine de iş işten geçmiş sayılmaz..! Bir bela bin nasihattan daha faydalı olur inşallah..!
Türkiye’de ilk defa CHP’yi uyararak Deniz Baykal’ın koltuğundan edileceği ve yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçeceğini hem de üç ay öncesinden Anayurt gazetesinde yazmama rağmen dudak altından gülenlerin, uyarımı komplo teori diyenlerin ve uyarımı umursamayanların maalesef olay gerçekleştiği zaman nasıl da beni ciddiye alarak görüşmek istediklerini hiç unutmuyorum. Yani, CHP’nin kasetle dizayn edileceğini.. Aynı şekilde MHP’nin de kasetle dizayn edileceğini.. Ve sonunda sadece CHP ve MHP değil AK Parti’nin de kasetle dizayn edileceğini yazmama da bir hayli gülmüşler ve komplo teori demişlerdi. Ve yazdıklarım bir bir gerçekleşti.. Ve bugün Başbakan Erdoğan benim o gün söylediklerimi kendi ağzıyla söylüyordu. Ve bu konuda bakın ne diyor Başbakan Erdoğan: “Biz bu süreci istiklal mücadelesi diyoruz. Bunları hedefleri alanlarla mücadele etmek İstiklal mücadelesidir. 17 Aralık darbe girişiminden biri de siyaseti dizayn etmedir.. CHP’yi önce dizayn ettiler.. Önce kasetle dizayn ettiler.”
Türkiye’nin yen yüzü 2023’le bütün dünyayı şaşırtacaktı!. Türkiye’nin gelişmiş, büyümüş ve modern hali tüm dünyayı etkileyecek..! Türkiye’nin 2023’te dünyanın sayılı ülkeleri arasında yerini almış ve tam bağımsız bir ülke olarak ‘artık uluslar arası arenada bizde varız’ diye onurlu, şerefli ve gururlu bir ülke olarak devası adımlar atarken bu adımların önünü tıkamak isteyen dış güçler ve işbirlikçilerin hain tuzaklarına, oyunlarına gelmeden yoluna devam eden istikrarlı bir hükümetin önünü kesmek için akla-hayale gelmedik senaryolarla maalesef 17 Aralık operasyonu ile düğmeye basan şer güçlerin başarısızlığı 30 Mart’ta tescillenecektir..! Bu konuda da Başbakan Erdoğan bakın neler söylüyor: “ Siyasette de bu darbe girişimine bazı partilere de girdiler. CHP’yi ellerinde oynatıyorlar. CHP’nin büyükşehir adayları hep dışarıdan.. Bunlar en büyük darbeyi 30 Mart’ta alacaklar. Bir kez daha millet istikameti çizecek. 30 Mart’ta bunlara gerekli cevap verirken yeni Türkiye’ye sahip çıkacaksınız. 30 Mart’ta 3. Havalimanına, kanal İstanbul’a, 3. köprüye sahip çıkacaksınız. Aynı zamanda 30 Mart’ta boğazın derinliklerinden geçen tüp geçitine sahip çıkacaksınız. Dünyanın sayılı asma köprülerinden biri olan İzmit köprüsü Allah’ın izniyle su yüzüne çıkıyor. İstanbul-İzmir arasını 3 saate indiriyoruz. Şu anda 5 ayrı noktada çalışıyoruz. 2023 hedeflerine sizler omuz vereceksiniz. Yeni Türkiye’ye modern İstanbul’a sizler sahip çıkacaksınız.”
Başbakan Erdoğan’ın Beyoğlu Belediyesi’nin tapu dağıtma töreninde yapmış olduğu ibret verici konuşmasının sonunda yine Cemaat’in hain tuzaklarının altını çizerek bu tuzakların bozulduğunu, milletin gerçeği anladığını ve bu darbe girişiminin bir son olacağının da altını çizerek ve yola devam diyerek 76 milyonun kardeşçe durmaksızın ileriye yönelik yürümesi gerektiğinden söz ediyordu: “ Kardeşlerim hiç ama hiç merak etmeyin.. O kirli ittifaklar ters tepti. Ananaslar, tuzluklar, tespihler ters tepti. Tüm il, ilçe, belde tüm başkan adaylarımızı tespit ettik. Şimdi sıra belediye meclis üyelerimizin tespitine geldi. Bu seçim çok daha demokrat ve özgürlükçü olacak. Türkiye’de bu son darbe girişiminden sonra tüm engeller ortadan kalkacak. Kimse önümüzde duramayacak. Her kesimin sorununu daha fazla çözeceğiz. 76 milyon kardeşçe ileriye yürüyeceğiz.”
Başbakan Erdoğan’ın milleti uyarıcı tespitlerini yorumladıktan sonra Cemaat’in bundan sonra neler yapabileceği konusu üzerinde durup Türkiye’yi bekleyen tehlikelerden söz etmek isterim.
Türkiye’yi bekleyen büyük tehlikeler..!
Cemaat ne kadar kendisini savunsa da ses kayıtları çözüldükçe iktidara yönelik darbenin şifreleri çözülüyordu. Bu şifreler üzerinden yola çıkılarak Cemaat’in bundan sonra neler yapabileceğini kestirmek artık zor değildi! Hatta ve hatta karşı operasyon için zamanın, zeminin ve şartların oluşması gerekliydi! Ve iktidar bunun için de kolları sıvayarak gece-gündüz demeden yoğun bir çalışma ortamına girmişti. Yerel seçimler öncesi Türkiye’yi karıştırmak isteyen dış güçlerin maşası ve taşeronu durumundaki Cemaat’in sinsi tuzakları üzerindeki mayınları bir bir patlatan hükümet demokrasinin tıkanmaması için yen bir yol haritası ile topluma rahat bir nefes aldırtmak için adresin sandık olduğunu gösteriyordu. Aynı zamanda fırsatı ganimet bilen bazı terör örgütlerinin, yabancı istihbarat ajanlarının ve bazı taşeronların Türkiye’yi karıştırmak ve siyasi, sosyal, ekonomik kaosa sokmak için her türlü provokasyonu yapabilme olasılığı karşısında da kesin/keskin önlemler almak zorunda..!
Sinsi ve kahpe oyun bozuldu..! Darbe deşifre oldu..! Arı kovanına çomak sokuldu..! Kılıçlar kınından çıktı..! İktidar-Cemaat arasında meydan muharebesi..! Ortalık toz-duman..! Türkiye’nin üzerini sisli ve puslu bir hava kapladı..! Bundan sonra her şey olabilir..! Siyasi kriz zaten başladı..! Muhalefet bile oyuna gelerek Cemaat’in değirmenine su taşıyabilir..! Taşeron terör örgütleri eyleme geçebilir..! BDP ve PKK da bu bulanık ortamdan nemalanabilir..! Yabancı istihbarat ajanları ve yerli işbirlikçileri silahlı terör eylemlerini başlatabilirler..! Bazı suikastler de sözkonusu..! Başbakan Erdoğan’ın da hayatı tehlikede..! Önemi devlet adamlarına yönelik suiksatler olabilir..! Ayrıca Türkiye’yi bekleyen diğer tehlikeler arasında ekonomi de var..! Her an ekonomik kriz patlayabilir..! Suriye bile Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumu fırsat bilerek Türkiye içinde terör estirebilir..! Kısaca, yerel seçimler öncesi Türkiye’yi çok büyük bir felaketler beklemekte..! Yerel seçimler öncesi olacaklar genel seçimler öncesi olacakların da habercisidir..! İktidar yerel seçimler öncesi olması muhtemel olayların önüne geçebilirse genel seçimlere rahat girebilir..! Yine de iktidarın son derece tedbirli olması gerekir..! Bahsetmiş olduğumuz olması muhtemel olayları yerel seçimler öncesi engellense dahi genel seçimlerde yeniden patlak verebilir..! O yüzden iktidarın şimdiden çok sıkı önlemler alarak kendi güvenliği dahil olmak üzere ülke güvenliğini önplanda tutması gerekir..!
İktidar yapmış olduğumuz uyarılar karşısında inşallah bu sefer duyarsız kalmaz ve bir an önce tüm önlemlerini, tedbirlerini alarak beklenen olası tehlikelerin önüne daha şimdiden geçmiş olur. Bizden uyarması..! Gerisi iktidarın insiyatifi ve vicdanına kalmış..!
BİZ kimiz? Kökümüz/özümüz/mayamız..!
BİZ! Kökler Türkistan’a uzanır! Hoca Ahmet Yesevi’ye! Türklerin İslâm’la şereflenmesi! Kök atıp dal-budak sarması, çiçek çiçek açması! Mansur Ata, Harezmli Said Ata, Süleyman Hakim Ata, Abdülmelik Ata, Tac Hace, Zengi Ata, Uzun Hasan Ata, Seyyid Ata, Sadr Ata, Bedr Ata… Evliya Çelebi’yi okumak gerek… Zaten kendisi de Ahmet Yesevi soyundan! Ünlü seyahatnamesinde buram buram Anadolu Türklüğü ve İslâm kokar… Rumeli’nin Fethi
ve Sarı Saltuk, Demir Baba, Avşar Baba, Pir Baba, Akyazılı Baba, Baba Sultan, Geyikli Baba, Abdul Musa, Horos Dede, Emir Çin Osman, Gajgaj Dede, Şeyh Nusret ve Hacı Bektaş’ı Veli… Yani, Rumeli, Deliorman, Varna-Batova, Filibe, Bursa, İstanbul, Bozok, Tokat, Zileli, Nevşehir… Buram buram Anadolu… Pir-i dervişler Türklüğün öncüleri ve İslâm’ın Anadolu’ya yayılışı… Türkistan’da yanan ocak, Azerbeycan ve Anadolu’ya sıçrayacak! Keşmir, Kabil, İstanbul, Temeşvar ve Hicaz..! Nakşibendiye ve Bektaşiliğin de temeli! Mevlâna, Yunus Emre ve Hacı Bektaş-ı Veli..! Konya, Bursa, Nevşehir, Erzurum, Urfa..!
İslâm ile şereflenen Türklerin akın akın İslâm’ı yaymaları ve Anadolu’ya gelip kök salmaları ile başladı BİZ! Fakat zaman içinde biraz Arap, biraz Fars etkisi ile unutuldu ve unutturuldu! Oysaki BİZ Arap’ı da Acem’i kapsıyordu! Selçuklu ve Osmanlı’da şekerin suda eridiği gibi eridi halkın içinde BİZ! Sultanlara, Padişahlara, Liderlere ‘güneş’, devlet erkânına ‘ay’ halk içinde de yıldız oldu BİZ! Güneş gibi, Ay gibi, Yıldızlar gibi aydınlattılar arkalarını, önlerini ve geleceği! 16 Türk Devleti’nin kuruluşunda maya çaldılar! Cihana nam saldılar! İslâm’ın adını yüceltmek için maldan, şandan, candan geçtiler! Onların isimleri yoktu! Meçhul kahramanlardı! Onlar her an her yerde idiler! Halka ışık olmak için mum gibi, halka tat vermek için şeker gibi eridiler! Onlar İlyas ile Hızır’ın yolundan gittiler! Bir bir gittiler! Gidenlerin her biri gökyüzünde yıldız oldu! Unutmadılar Anadolu’yu! Halâ geceleri ışıl ışıl parlıyorlar..! Üç dönemde yeryüzünde göründüler! Fakat emperyalist küresel dış güçler hazmedemediler, sindiremediler ve önce Menderes’i yediler sonra Özal’i zehirlediler ve şimdi de hedefte Erdoğan..! Hem içerden hem dışarıdan gelebilecek tehlikeleri zahiri ve batini görebiliyorduk..! Ve hem AK Parti’yi hem de Erdoğan’ı korumak zorundaydık. Evet BİZ olmasaydık bugün ne AK parti vardı ne de Erdoğan..! AK Parti’nin kuruluşunda, Erdoğan’ın Başbakan oluşunda hep BİZ vardık..! Ve hatta AK Parti’yi kapattırmadık..! AK Parti iktidarının önünü açmak için hemen yerin altından hem de yerin üstünden her türlü yolla ölümüne mücadele verdik..! Bunu ne AK Parti anlayabildi, ne AK parti kurmayları ne Başbakan Erdoğan..! BİZ’i anlamalarına gerek yoktu keşke sadece UYARILARIMIZI dinleselerdi bugün başlarındaki büyük belalar gelmezdi! Uyarılarımızı ciddiye alıp önlem alsalardı bugünkü tehlikeler olmazdı..!
BİZ..! Anadolu’ya yayıldılar, oba oba ocak yaktılar etraflarını aydınlattılar! Selçuklu’yu ve Osmanlı’yı kurdular! Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de..! 1.Meclis! 2.Meclis’te budandılar! Ve yok olmamak için çekildiler inzivaya yerin altına! Küs ve kırgın da olmadılar devletlerine! Yerin altından yer üzerini aydınlattılar! Fetret döneminin geçmesini beklediler! Lider aradılar halka! Buldular: Menderes! Yol tıkandı! Yola devam ettiler ve yıllarca sabrettiler ve buldular: Özal’dı! Yol tıkandı! Yine sabrettiler aradılar ve yine buldular: bu sefer Erdoğan’dı! Yol tıkanmadı tam aksine açıldı! Erdoğan’a destek verdiler! Derinlerde önünü açtılar! Devletin ve Milletin 100 yıllık gaflet ve dalaletten kurtulması için karınca gibi çalıştılar! Ne kadar hatalar, yanlışlar, çarpıklıklar olsa da gidişatta hayır vardı! Desteklerini devam ettirdiler. 10 yıl gibi kısa bir zaman içinde 100 yılın hesabı soruldu! 10 yıl gibi kısa bir zaman içinde 100 yıllık kayıp telafi edildi! 10 yıl gibi kısa bir zaman içinde gelecek 100 yılın plânı hazırlandı! 2023! 2053! 2071 ve 2123! Şu anda 2023 tatbik ediliyor! Ara dönem 2053, 2071 ve 2123..!
Evet, boşuna demedik “İktidar ve BİZ” diye! Vardır bir hikmeti ve sebebi! Şu andaki mevcut AK Parti iktidarına niçin destek verdiğimizi kırıntı cümlelerle de olsa bazı ipuçları vererek izah etmeye çalıştık! Fakat BİZ’ kaç kişi anlayacak ki! Anlayıp-anlamadıkları da önemli değil! BİZ üzerimize düşeni yaptık! Ve şu altı gün içinde tarihi görevi yerine getirdik! BİZ
Derin Milletiz..! BİZ Gerçek Derin Devlet’in varolduğunun ipuçlarını gösteren uyarıcıları ve habercileriyiz..! Biz hem MİLLETİZ hem DEVLET..! Ve BİZ kim olduğumuzun ipuçlarını yazmış olduğumuz Yılanların Öfkesi kitabında yeterince verdik. Gerçeklerden hayallere, hayallerden gerçeklere giden bir yolda BİZ kimiz diyerek KİM olduğumuzu ayrıntıların içindeki gerçeklerden yola çıkarak az-çok ifade ettiğimize inanıyoruz…
BİZ: YETER ARTIK GELİYORUZ..!
Ahmet Yesevi Hoca ile başlayan Türklerin devletleşme süreci Selçuklu ve Osmanlı ile devam etti… Bu MİLLET binlerce yıldır adaletin, merhametin, ilim-irfanın, ahlakın ve medeniyetin öncüsü olarak dünyadaki tüm mazlum ülkelerin ve milletlerin yegâne umut kaynağı oldu. Dağılmış/parçalanmış Osmanlı’dan geriye kalan şehit kanlarıyla sulanmış bir avuç toprak parçası üzerinde yeniden devletleşmiştir. Fakat emper- yalist dış güçlerin Sevr ve Lozan dayatmaları ve işbirlikçilerin tavizleri soncunda Misak-i Milli sınırları içine hapsolmuş bir milletin destansı direnişi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna vesile olmuştur. Bu millet ve bu devlet tam 90 yıldır kuşatılmışlığın sancılarını çekmektedir! Nihayetinde bu milleti dininden, kültüründen, ahlakından, tüm milli ve ulvi değerlerinden soğutan bu bozuk/çarpık zihniyetin önüne geçilememiş ve zaman içinde ahtapot gibi devletimizin ve milletimizin beynine, kalbine, bedenine bir virüs misali sızarak gerçek bünyeyi zehirlemiştir… Yani, Osmanlı hasta edilirken virüs yeni kurulan devlete de sirayet etmişti!
Devletimizi ve milletimizi özünden, benliğinden, kimliğinden soğutan/uzaklaştıran işbirlikçi hainlerin, ajanların, satılmışların ihanetleri sonucunda maalesef yozlaşmış ve dejenere olmuş bir düzen/sistem tam 90 yıldır bu ülkeyi tarumar etti ve gönüllü sömürgeciliğin pençesinde inim inim inletti..! Aynı şekilde emperyalist küresel güçlerin hegemonyası altında 90 yıldır acı ve ızdırap çeken bu milleti birbirine düşürdüler, kardeşi kardeşe düşman yaptılar, batının çıkarcı/menfaatçi zihniyetini beyinlere çivi gibi çaktılar. Tarihi, kültürel, siyasi, ekonomik, teknolojik, ahlaki, istihbarı, dini ve etnik provokasyonlarla ve çarpıklıklarla olağanüstü dejenerasyona uğrayan milletimizi asimile edip kendilerine benzeten emperyalist küresel güçler 90 yıl boyunca ülkemizi soyup-soğana çevirdiler. Darbeler, anarşi ve terör, siyasi ve ekonomik krizler ile geçen 90 yılın faturasını şu içinde bulunduğumuz günlerde devlet ve millet olarak çok pahalı bir şekilde ödemekteyiz.
Siyasi, ideolojik, etnik ve dini hiçbir ayırım yapmadan ülke birliğini, millet bütünlüğünü, devlet bekasını düşünerek yıllarca yazıp-çizdik..! Dar, kısır, kör duygu ve düşüncelerden uzak bir şekilde tamamen milli ve ulvi değerlerimizi kuşanarak evrensel boyuttaki mesajımızı duyurabilmek için yıllarca mücadele ettik..! Dünyevi(maddi) hiçbir çıkar/menfaat gözetmeksizin ve her türlü şan-şöhret, makam-mevkiden uzak durarak ulvi davamızın meşalesini son nefesimize kadar taşıyacağımıza yemin etmiş insanlar olarak kefenlerimizi giyerek çıkmış olduğumuz yolda halâ tavizsiz bir şekilde mücadele etmekteyiz..! Bu devletin ve bu milletin sahipsiz olmadığını yıllardır haykırarak nefes tükettik..! Binlerce yıllık tarihimizin derinliğinden süzülüp gelen gerçek devletçilik anlayışımızın püf noktalarını, derinliğini, ve sırlarını yazmamıza ve duyurmamıza rağmen halâ anlaşılamamanın sancıları içinde kıvranarak asla ve asla pes etmeden mücadele ederek yolumuza devam ettik…
Hatta ve hatta emperyalist küresel güçlerin tüm oyunlarını, tuzaklarını, tezgahlarını Şer Üçgeni (Derin Dünya Devleti) kitabımızda deşifre ettik..! Bahsetmiş olduğumuz emperyalist küresel güçlere karşı bu milletin sahipsiz olmadığını ispatlamak için binlerce yıllık tarihi
derinlimizden süzülüp gelen Gerçek Derin Devlet’in var olduğunu da müjdelemek amacıyla Yılanların Öfkesi kitabımızda (roman) birçok ipucu vererek bu milletin, bu devletin sahipsiz olmadığını göstermeye çalıştık..! Ki Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması sonucunda işbirlikçiler tarafından deşifre edilen Gerçek Derin Devlet’in bütün sırlarıyla birlikte yerin altına çekilerek ‘kök hücre’ üzerinden kılcal damarlardan beyne ve kalbe kan pompaladığını da dolaylı yollardan Yılanların Öfkesi’nde anlatmıştık..! Merhum Menderes ve Özal..! Şimdi de Erdoğan..! Bu sefer asla müsaade etmeyeceğiz! Yeryüzüne çıkma vakti..! Yıllarca milletin kılcal damarlarında gezinen BİZ kollarını sıvadı! Emperyalist küresel güçleri ve işbirlikçileri bertaraf zamanı geldi artık. Devletin ve milletin bekası için GE-Lİ-YO-RUZ..!
|