Birçok aile ilk çocuğun erkek olmasını istiyor, ama ben hiç o fikirde olmadım. Olmam da. İlk çocuğumun kız olmasını çok arzu etmişimdir. Kız çocuklarının narin duruşu, duygusallığı, kâh nazlı, kâh cadı hallerini her zaman önemsedim. Gülümsedim izledikçe. Çocukları çok, ama kız çocuklarını daha bir başka seviyorum. Kızım olunca haklı olduğumu daha iyi anlıyorum. Binlerce kez şükürler olsun, iyi ki bir kızım var. Akıp giden zamana bakıyorum ve o bana bu kadar çok yakınken de düşünüyorum; ondan daha değerli neyim var benim.
Kızım Başak üç yaşında, büyüdükçe yeni yeni şeyler öğreniyorum ondan. Özellikle mutlu olması ve küçük şeyleri gördükçe sevinç çığlıkları atması var ya her şeye değer. Anneye babaya olan yakınlığı mesela. Vurdumduymazlığı, sevecenliği. Nazlanması. Elini kolunu sallaya sallaya cilve yapması. Yüzünün şımarık şımarık mimikleri.
Babasına karşı olan dayanılmaz tutkusu. Babasına olan sıcaklığı ve güveni bize aslında verdiği ayrıca bir ders aynı zamanda. Fırtınadan kaçar gibi koşarak kucağına sığınıp kendini güvende hissetmesi. Babasının ona olan sevgisini kullanmayı da çok güzel biliyor hatta daha fazlası… Sürekli gülmek ve eğlenmek onun için en büyük keyif. Bize gösterdiği hakikatin yanında o eğlenceli halleri o bin bir halleri izlenmeye değer her zaman.
Kızımla geçen anlar ne kadar önemli bizim için. Onlar eğlendikçe de ben onları izliyorum. Evimin her köşesinde izi var hiç kuşkusuz. Cennet kokulu kızım. Meleğim. Allah’ın bize verdiği en büyük hediye. Emaneti aslında… Kız çocukları mutlu oldukça şımardıkça etrafımızı güneşin yaydığı ışıklar gibi aydınlatıyor, güneş perisidir kız çocukları bizim için.
Düşünüyorum da kız çocuklarına karşı acımasızca hareket eden babalar hakikatten baba mı? Bir anne ya da bir baba nasıl kıyar kızına. Nasıl kör köşelere derk eder. Bırakıp kaçar. Ya da günümüzde dahi namus adına nasıl diri diri gömer toprağa dahası nasıl büyümeden çocuk yaşta evlendirir hiç onun mutluluğunu düşünmeden. Kimisi kurşunların hedefi, kimisi intihar ettirilir, kimisi de kuyuya atılır namusu kirlendi diye. Anlamak mümkün değil. Düşündükçe depresyona girer insan. Düşündükçe iğreniyorum bu tür insanlardan, iğreniyorum acımasızca cana kıydıran böylesi zihniyetlere… Töre denilen cahil cühela yaptırımlara. Kız çocuklarını baskı altına alan ailelerin çoğunluğu yaşama acımasızca hükmediyor. Direnemeyen kız çocukların büyüme süreçlerinde, zamanı hapsediliyor hiç kuşkusuz. Böyle bir yaşam benimsenmemeli. Kesinlikle. Bilmezler mi aile ilişkilerinde en fazla kız evladı duygusaldır… Kalbi, yakınındakileri sevecek kadar saf olduğu, yumuşak olduğu. Bakışlarında bin kez o masum manasının bulunduğu ve her şeyden önemlisi zamanı geri getirmenin olanaksız olduğu…
Kız çocuğun bir üstünlüğü var aslında. Duygusallığı, merhameti, anne babaya düşkünlüğü ve eve dönük yaşamı ile üzerine yük edilen sorumluluğu ile. Eve getirdiği ya o bereketi, hiç mi hissedilmez. Hiç mi anlaşılmaz kız evladının o derin zenginliği. Hiç mi anlaşılmaz kız evladının manevi kutsallığı, büyüklüğü… Ya o masum bakan gözler, ya o masum küçük surat… Taa içime işleyen sıcaklığı…
Oysa ben iyi ki bir kızım var diye haykırmak isterim yeryüzüne. Esen rüzgâra… Yağan yağmura, ıslanarak… İlkbahara, sonbahara, yaza, kışa binbir hallerini benzeterek… Son sesime kadar bağırıp bütün evrene yayılsın isterim; bir kız evladı olanın ne kadar şanslı olduğunu duyurmak için. Okuduğum yazıda, kitap da kızımı arıyorum zaman zaman. Evimin yegâne zenginliğidir o. Aileyi güçlendiren, birleştiren gücüdür o. Babayı baba yapan, anneyi anne yapan sevgi yumağım. Can yoldaşım. Prensesim. Şirin şirinem. Tatlı cadım.
Nerde bir çocuk görse koşarak önce bir sarılıyor, öpüyor benim kızım. Yüzüne dokunuyor, sonra elinden tutuyor. Hayatın hiçbir kötülüğünden habersiz saf duygularla, çocuksu yaklaşımlarıyla arkadaş düşkünlüğü hali ile. Unutuyor bizi o anda. Onları da kendi gibi görerek gülüp eğlenmek istiyor saatlerce…
Bazen çokça şımarmalarında yüzümü sertleştiriyorum da hemen koşup küçük ellerini yanağıma dokunduruyor. Parmakları ile aşağıya dönük olan dudak çizgimi yukarıya kaldırmaya çalışıyor gülmem için. “Çok şımarıyor” dediğim zaman da babası kızımın imdadına yetişir gibi, “canı ne istiyorsa yapsın. Kızım babasının evinde şımarmayacak da kocasının evinde mi şımaracak. Bırak şımarsın sonuna kadar,” diyor.
.
Aslında haksız da değil yani. Şımarsın sonuna kadar. Oldukça meraklı da. İyiyi kötüyü öğrenme zamanına kadar varsın bolca yaşasın çocukluğunu. Zamanın heceleriyle, cümleleriyle yarışsın eğlence adına. Zaman yolculuğun zevkini en iyi değerlendiren varlığı olsun kahkahaları arasında. Kaptırıyor da kendini eğlenmenin kollarında, salım salım sallanıyor zamanın kucağında… Varsın doysun çocukluğunda koşarken büyümeye doğru. Adım adım, hece hece, kelime kelime tamamlasın yaşam cümlesinin derinliğini…
İyi ki bir kızım var. Geceleri üstü açılıyor mu diye sık sık kolladığım, nazardan sakındığım, onu doya doya anlatmaktan da sakındığım aslında. Güneşim. Evimin neşe kaynağı. Büyülü bir ruhu var beni kendine çeken. Sevgisiyle, merhametiyle, duygulu meleğim benim. Ruhumun gizli sığınağı. Kahkaha makinem. İyi ki dünyama geldin.
Şımar be kızım sonuna kadar…
|