Kendine dönüp yaşamak istemiyordu. Kendi de olmak istemiyordu. Çok yol almıştı. Oysa hayatı ıskalamak bu olsa gerekti şimdi; içsesini duyamıyor, duysa da dinlemiyordu. Terk etmişti. Bir verstlik arkadan geliyordu sanki.
Bir an durup bekledi; birlikte yaşamak istememesi iyice uzaklaştırmıştı ya onu kendinden. Ondandı gelmemesi. Ağzından birkaç kelime çıktı önce. Duymuyordu. Hoşnutsuzca bağırmaya başladı. Gene de yok. Ne yaparsa yapsın kendi yani özü ona dönmüyordu. Bir araya gelmemek için elinden geleni yapmıştı bir zamanlar. Onca mücadele sonuca ulaşmıştı işte. Özünden uzaklaşmayı başarmıştı nihayetinde ama şimdi nedendi bu geriye dönme isteği?
Kendinde olamamasının nedeni de buydu. Sağa sola yalpalamaya başladı aniden. İçsesini dinlemeye çalıştı. Korku ve kaygı sardı birden o uzun bedenini. Uzun adamdı ama uzun olmak yetmiyordu. Esad da uzun boyluydu; hata üstüne hata yapıyor. Saddam da uzun boyluydu, Kaddafi de, Bin Ladin de. Tarihte en kahraman liderler kısa boylu idi oysa. Winston Churchill mesela. Napolyon mesela. Gandhi, Attila, Atatürk, Putin vs. Başarılı olmak, lider olmak dahası karizma olmak boyda değil akıldaydı.
Şimdi ise korku hâkimdi tüm bedeninde. Dehşete kapıldı. Kalabalık bir korkuydu bu. Üzerine üzerine, habire geliyor, habire bastırıyordu o geniş göğüs kafesini. Gözleri yuvalarından çıkacak gibi açılıp kapanıyordu hızla. Kendinden olmayanlara kuşkuyla baktığın onlar, kalabalık korku bu. İnsani değerlerin kalabalıkları bu, sana güvenmeyenlerin kalabalıkları… Özgürlük ve demokrasi isteyen kalabalıklar… Endişe ve kaygı duyan kalabalıklar…
Etrafına bakındı. Kimseleri göremiyordu. Yapayalnız bırakmışlardı onu. Nerde o eski etrafını saran yoğun kalabalık. Hepsi terk etmişti. Herkes ama herkes. Teker teker uzaklaşmalarla karşılaştı. Ara ara, sıra sıra, birer birer… En baştan anlamalıydı. Ama başı dönüyordu her yükselişinde. Art arda iltifatlar, şakşakçılar, pohpohçular, yalakalar, etrafını saran artan kalabalıklar özgüvenini artırdıkça artırıyordu. Ta haddini aşana kadar. Hırs ve kibirle boğulana kadar. Başkalaşım geçirmişti zamanla. Kendi değildi her ortamda. Olamadı da. Toplumun görmek istediği lider kılığına büründüğünü sanmıştı.
Yaşadıkları film gibi geçti gözünün önünden. Ortam onu kibrin en üst çıtasına çıkarmış, nefret dolu söylemlerle ve öfkeyle dopdolu bir adam olup çıkmıştı. Artık geriye dönmek için oldukça geçti. İstese de kendi de olamazdı bundan sonra. İnandırıcı yönü kalmamıştı çünkü. O ya da bu… Hangisisin?
Üzerinde onu muhteşem yapan o büyü bozulmuştu. Artık bütün faturanın ona kesildiğinin farkındaydı şimdi. Geriye dönememenin olanaksız anlarını yaşıyordu. O artık bundan sonra yalnız bir adamdı sonsuzluğa kadar uzanan...
Yorgun bakışları ile etrafına bakındı tekrar. Kendisinden başka konuşan olmadığını görmek istemez gibiydi. Kendisi de boş bakışlar altında o derin boşluğu ilgisizce dinliyor gibiydi. Yalnız soğuk sokakların yalnız adamı…
Kabullenemiyordu yaşadığı bu anı. Ne garip bir şeydi bu. Kendi kendine gülmeye başladı. Başına gelenleri hak etmediğini düşündü birden. “Bir kusurum mu var?” diye içinden geçirdi düşünceli bir halde. “Karakter sorunu bu?”
İçsesinin öne sürdüğü bir iddia diye geçirdi aklından. İtirazı vardı bu duygu yüküne de. Her zaman yüksek düşüncelere sahipti çünkü. Ama boşunaydı şimdi bunlar. Her şey varacağı yere varmıştı zaten. Artık geç. Sorgulamak içinse artık çok geçti.
Yorgun yorgun soluk alıyordu ve yaşlıydı. Bir saatte on yaş daha yaşlanmıştı sanki. Kendinin ona dönmesi artık hiç bir şey de ifade etmezdi. Kesinlikle. Son bir kez daha konuşmaya çalıştı gene. “O günler geçti. Kendini bu hale getiren de sendin” Bütün fikirler mesela. Hiç biri senin değil onun fikriydi. Kendini terk edip yarattığın onun. Oysa başarı, kendin olmaktan, neysen o olmaktan geçer. Öz halinden. İlk halinden. Ya da birinci halinden. Eninde sonunda ortaya çıkar o sonradan yarattığın o sahte halin.
Kendini kendinden uzaklaştırma. Özün öbürüne sırtını çevirirse yazık dönüşeceğin o zavallı karakterine. Yazık sana güvenenlere. Bütün hırs ve mücadele, karşılığı bu mu olacaktı. İnandırıcılığın kalmadı. Bütün sana inananların nasıl değiştiğini nasıl uzaklaştığını görüyorsun şimdi. Tıpkı kendinin senden uzaklaştığı gibi… Nereden nerelere geldin. Gayya kuyusundasın şimdi. Karanlıklardasın. Sonu gelmeyecek o kışın başladı. Korku dolu gündüzü olmayan hep gecelerin, üzerinde dalga dalga. Artık yargı da sensin savcı da. Vicdanında tüm kayıtların. Her şeyin de bir sonu var hiç kuşkusuz. Kıpkırmızı bir sonun… Boğazına kadar. Kara sayfaların sonuna yazılacak olan yazık ki yazık o acıklı hikâyenin sonu…
|