Huzurevin bahçesinde bankta oturan yalnız bir adamdım. Yetmiş beş yaşıma basmaya birkaç ay kalmıştı. Arayanım soranım yoktu her zamanki gibi. Neşem yerimde mi değil mi bilmiyordum. İçim içime sığmıyordu. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu. Daralıyor, bunalıyordum. Kendimi tanıdığım ve hatırladığım günlerime döndüm huzme içinde geçiyordu tüm yaşadıklarım.
Annemin yaşadığı ve onu tüm yaşamı boyunca etkisi altına aldığı; iki kardeşimin bilinmeyen sebeplerden dolayı ölmesiydi. Yaşadığı keder ve hüzün zaman zaman benim içimde de yara açarak çocukluğumda içine kapanık, duygusal, sıkıntılı ve hastalıklı anlar geçirmemi sağlamıştı.
Köyde yaşayan çocuklar ne kadar mutlu olursa bende o kadar mutlu olmuştum. O köy yaşantısı tüm hayatım boyunca kültürünü bırakamadığım yaşam şeklime dönüşmüştü. Konuşmama, inançlarıma, öz değerlerime yansımıştı. Karanlıktaki bir sır gibi gelip geçmişti çocukluğum...
Şimdiki yaşamımda ise beni mutlu edecek anları yaşama bilincine varmış olup sevgiyi, saygıyı ve ruhen beni sevebilecek biriyle hayatımın kalan kısmını paylaşmak istiyorum.
Yıllar çok çabuk geçiyor ve ben her geçen anımı mutlu ve huzurlu yaşamak istiyordum.
Kimse yoktu hayatımda.
Eşimde beni gönlünden kovmuş terk edip gitmişti bu hayattan. Çocuklarım ise nerede bilmiyorum. Ne çok sevmiştim onları, özene bezene büyütüp yetiştirmiştim. Şimdi buradayım ve kendimi yalnız yapayalnız hissediyordum kalabalık içinde. İçimde kesif bir acı hissediyordum. Daldıkça anılarıma batıyordu her biri birer birer yüreğime…
Her taraf günlük güneşlik ama ben yaşlanıyordum gün be gün. Beni genç ve dinç tutacak sığınacak bir limanım yoktu. Ve güneş turuncu kızıl bir anı geçirerek batıyordu yavaş yavaş içimde. Ben ise değiştiremediğim istikametimde yavaş yavaş ölüyordum her geçen gün.
Sis bulutları kalksın yüreğimde… Güneş doğsun gönlüme; ısıtsın içimi istiyordum. Üşüyordum burada tek başıma. Dingin deniz dalgalansın, gök kubbe altında kalksın kara rengi dönüşsün tüm maviliğine… Tüm hayallerim kursağımda ve ben mutsuz uçurtuyordum tüm beyaz kuşları.
Esiyordu hafif bir rüzgar ve ben düşlerimi gizliyordum tüm saf benliğimde umutsuzca… Yürüdükçe arkamdan gelen biteviye yalnızlığımın gölgesinde; ben mutsuz ben umutsuz. Bir gün gülerken bakıyorum ki, bir gün ağlıyorum sessizce…
Kulağımda hoş ses bırakan biri vardı ama döndüm arkama baktım kimse yoktu. Bekledim yıllarca gelir diye ama gelmedi ve sığımdım kendi ıssız limanıma. Şehrin göbeğinde yaşayan ne istediğini bilemeyen bir adam gibi. Her yer karanlık ve gözlerimin önünde bulutların gölgesi…
Etrafımda çocuklarım var mıydı yok muydu unuttum. Yoktu gelenim gidenim. Geriye dönüp bakmak istedikçe içimde hüzün ve geçen mücadele içindeki yıllarım. Gözlerim ileriye dönüp ne kadar daha yaşayacağımı bilemeden içimde beni sıcak tutacak gelecek günlerin beklentisi. Mutluluk verecek anların arayışı ve umudu…
Aralık kalan kapımdan içeriye girecek bir peri kızı bekliyordum. Sevgisiz, ilgisiz terk edilmiş bu adamı sihirli çubuğuyla dönüştürecekti mutlu bir adama. Mühürlü kilitli sandığımı açacak ve savuracaktı gizli kalan mutluluğumu yüzüme. Bir zamanlar aşık olmuş mutlu olmuş bu adamı o günlere götürüp kaldığı yerden devam ettirecekti belki de.
En büyük hayalim kalan ömrümü çocuklarımla torunlarımla beraber geçirmekti. Yüreğimde taşıdığım çaresizlikle, gözüm kapıda. Ve ben her gün bekliyordum; kapım aralık…
|