Öyle bir ruh haliyle yaşar ki, her gece dua eder evladı korunsun, korunma kalkanıyla çevrilsin diye;ruh hali o kadar çok büyür ki, yüreğindenyaptığı duanın etki alanı yayılarak yeryüzündeki bütün çocukları kapsasın diye; onların her türlü kötülükten, beladan,musibetten korunup kollansın diye, sığınır geceleri yüceRab’ be… Anneyeyaradan tarafından bahşedilen ve yavrusunu koruma içgüdüsüyle onu “anne” yapan en önemli özelliğidir bu.
Her anne evladının acılarıyla yaşar, “yavruma gelmesin bana gelsin” diye yalvarıp yakarandır; “Evladım hastalanmasın ben hastalanayım” diyen kadındır anne;“O acı çekmesin ben acı çekeyim”, “o ağlamasın ben ağlayayım” diyendir anne. Yemeğini yemediğinde, kabız olduğundaiçi titreyerek üzülen;bütün her şeyi sevgiyle, en yüksek emeğiyle yapan;çalışıyorsa eğer gün içinde ayrı gecen saatlerinde aklının her an onda kaldığını hissederekara ara derin duygularda yaşayan veaklından yavrusunu çıkaramayan varlıktır anne.
Bebek yaşam bulur annede, anne de yaşam bulur yavrusunda.Kadına verilen en büyük yaratıcılık özelliğidir bu. Oysa ne zamanki karnına bebeği düştüğünde başlar en yoğun korkudolu günlerive geceleri. Ruh hali hormonlarıyla beraber değişir. O korku büyür büyür rüyalarına kadar ulaşır ve kan ter içinde uyanır yatağında. Sanki iblisler girer rüyasına mesela. Çocuğunu kaybetme veya koruma duygusuna sahip bütün olayları içinde barındıran bütün rüyaları sabahlara kadar görür mesela. Karnındayken başlar bebeğinin ona cılız bir sesle anne demesi sanki. Yaşanılan korkuların kaygıların yanında başlayan kusmalar aşermeler, bazende halsizliklerle geçer ayları. Hele de o son aylara yaklaşınca gece rahatsızlık veren düzensiz uykular. Doktor ile ev arasında geçen günler. Karnından gelen tekmeler ve dönmelerin yarattığı huzursuzluklar. Sürekli yatakta dönmeler ve kalkıp oturmalarla geçer hamilelik zamanları. Ve sonunda o büyük doğum sancıları yaşayan veya ameliyatla sonuçlanan bebeğin dünyaya gözlerini ağlayarak açması etrafındakileri ise sevince boğması ile başlayan yeni bir yaşamın başlangıç anları herkesi mutlu eder. Hamilelikte yaşanılanlar unutulur bir anda evladını kucağına alıncaanne ve düşüncelerindeki korkuların karları eriyerek baharı yaşatacaktır bebeği o anda…
Bundan sonra bambaşka olaylarla savaşacaktır o muazzam anne yüreği. Uykusuz gecelerde sabahlamaların yanında annesinden dinlediği öykülerin korkusu başlar ilk aylarda.Bebeğini yanında yatırırken veya kucağında emzirirken uyuyup kalma korkusudur bu. Uyuyunca bebeğinin üzerine yatarak onu boğma korkusudur bu. Bu korkuyla ve uykusuz gecelerle geçer bebek büyüyene kadar. O muazzam ve serin yüreğinin derinliği ile güzel ama bazen de yaşadığı tuhaf anlarıdır anneyi anne yapan. Sevginin elleriyle büyütür yavrusunu…
Ve biliyorumki benim annemde bana hamileyken bütün bu halleri yaşadı mutlaka. O yüzdendir “anne olunca anlarsın beni” demişti her anne gibi bana da. Çocuğu büyüyene kadar yaşar korkularıyla bütün anneler. Bu yüzdendir ki bütün anneler çok özeldir velhasıl.
Hele de evladını kaybeden anneler çok çok daha özeldir benim gözünde. O öyle bir varlıktır ki bütün organları acı içinde kalmıştır evladını kaybettiğinde. Gecen zamanın ayakları altında ezilirken bir tarafta, diğer taraftan da yangınlarda alev alev yanmaktadır yüreği. Acı içinde hasretle üzüntü ile sabahları zor etmektedir kesinlikle. “Evladım ölmeseydi de ben ölseydim” diye yakaran sessiz çığlıklarla nefessiz kalmaları. Geçen yaşamında gülmeleri yalandır içi ağlarken, konuşmaları boş vakit geçirmedir sadece ve sadece. Yüreği ağlarken ara ara kursağına yumruklar dayanırken bütün teselli sözlerianlamını yitirir o anne için. Bazen melankolik şarkılara teslim eder ruhunu, bazen de başkasının acılarıyla hemhal olur yaşarken. Ama bu yaşam hiç de mutluluk vermez bu tür acılı annelere… Hiç ama hiç. Gözlerine bakınca yüreğini açınca anlarsınız ruhunun çektiği zulmü. Sisin içine dalarak son nefesini verene kadar hüzünle yaşar yüreği acıyla dopdolu anne.
O yüzden evladını kaybeden anneleri hiç ama hiç üzmemek gerek. Onlar için geçen zaman zehir zemberek, haram olmuş gibidir. Onların ağlamaları ve yüreğinde yer kaplayan hep mezar taşıdır anbean günbegün;en derin üzüntüleri içerisindedir duyulmayan. Yakarışlar, gözyaşları hep yüreğindedir tüm yaşamları boyunca. Kaderini şekillendirmek için kıdımkıdım ruhu yontularak tükenen annedir evladını kaybeden.
Annelerin halinden en çok da anne olan anlamalı aslında. Anneler hakkında söylenecek bütün kelimeler yetersiz; bütün sözler kifayetsiz. Hissederek yaşamadıktan sonra onları anlayıp sevip koruyup kollamadıktan sonra annelere karşı hissedilen sevgi bu değil. Özellikle bakıma muhtaç olanları ya bakmayarak ya da huzurevlerine kapatarak topluma bağışıklık kazandırılıyor olması da değil doğru olan…
En çok yaşlılıkta aranır evlatlar. Zira evlatlar büyüdükçe yükselerek uzaklaşırlar genelde. Kalpleri oldukça kırılgandır yaşlanan annelerin; ama her zaman kapısı açık. Yaşam yorgunudurlar. Dinlenme ve bekleme zamanıdır belki de yaşlılık; ama yalnızlık ise sarsıla sarsıla gelir içlerinden. Beklentileri ise sanki bir bulmaca gibidir evlatları için. Oysa yeryüzünü gökyüzüne bağlayan bir şarkı gibidir onların kalpleri. Yanlarında duracak yürek ararlar sadece. Ve sadece yerinde bakılmak isterler,yerinde kendine ait yatağına ziyarete gelinsin diye bekler bütün yaşlılar. Ve hep beklerler özlem dolu, yalvarış dolu, yorgun gözleri yolda. Ölene kadar anneliği çağıracaktır yanına evlatlarını. Evlatlar aslında bilir bir annenin yüreğindeki özlemi ama farkında mı olmazlar nedense?Oysa günlerin öyle hızla geçtiğini biliyoruz bir çoğumuz. İş işten geçmeden annelerimizi kaybetmeden sarılıp koklamalıyız her zaman. Özellikle sevgiye, saygıya muhtaç yaşlı annelerimizden uzak durmayalım. Zaman geçtikten sonra hele de bu dünya ölümlü iken bütün “anımsama” içeceğini içerken de bütün sözler kifayetsiz kalıyor sonradan…
Hamiş; Anneler günü vesile oldu bu yazıyı yazmamda. Ve tüm annelerimizin ve anne adayların bu gününü kutluyorum buradan.
|