Bir süre önce gençler arasında “para kazanmanın yolları” konusunda yapılan bir anketin sonucu dikkatimi çekti..
Büyük çoğunluk aynı cevabı vermişti..
Bu işin birinci yolu şans oyunları, ikinci yolu ise televizyonlardaki yarışma programlarından geçiyormuş..
Okuyup, belirli bir meslek sahibi olarak alın teriyle kazanmayı belirten seçenekler o kadar az işaretlenmiş ki ankette..
Şans oyunları malum. Senelerdir hayatımızda var. Sadece şu aralar türleri arttı, o kadar..
Ama yarışmalar..
Hiçbir eğitici yanı olmayan, insanın birikimine, donanımına katkı sağlamayan, sadece laf kalabalığı, gürültü kirliliği ile geçen dakikalar, güzelim zamanlar..
Fakat bağımlılık yaptığı da bir gerçek. Bunu raitingler söylüyor..
Özel bir televizyon kanalında yayınlanan yemek yarışması ilgi görünce birkaç kanal daha bu işe soyundu..
Halk Meclisi olarak da bilinen kahvehanelerde ince belli bardaklarla çaylarını yudumlarken gündemdeki olayları pratik zekalarıyla çabucak düzlüğe çıkarabilme yeteneğine haiz yurdum insanı bu kez de gurme (tatbilir) kostümüne bürünüp yemek muhabbetlerine dalarak “soğanı yıkamadan mı doğramalı, yıkayarak mı doğramalı” sorusuna cevap aramaya başladı..
Geçenlerde bir banka şubesinde sıramı beklerken bilgisayar başında çalışan iki bayan memurun konuşmasına tanık oluyorum;
- Soğanı yıkamadan doğradı, gördün mü?
Belli ki akşam izledikleri yemek yarışmasından söz ediyorlar. Duyduğum bu cümle karşısında hafifçe tebessüm ediyorum.
Yüzümdeki alaycılığı yakalıyorlar ve beni biraz daha bekleterek kendilerince cezalandırıyorlar..
Gelelim kıssadan hisseye;
Siz siz olun, sakın soğanı yıkamadan doğramayın ki “sonradan gurme” demesinler..
Sevgiyle kalın... |