“Alışkanlıklar pat diye pencereden atılamaz. Onları, diller dökerek merdivenlerden yavaş yavaş indirmeniz gerekir..” (Mark Twain)
Ah bu yaşamımızı esir alan alışkanlıklarımız.
Bazıları iyidir, onlara söyleyecek bir sözümüz yok.
Zaten iyi alışkanlıklarımızın büyük bölümü selamlaşma ve uğurlama örneğinde olduğu gibi Türk toplumunun özelliklerinden kaynaklanıyor.
Benim asıl üzerinde durmak istediğim olumsuzluk, neden yaptığımızı bilmeden, sorgulamadan yaptıklarımız.
Hikayeyi okuyanlarınız bilir;
Bir merdiven ve onun üzerine de muz koyulan odaya maymunu alırlar. Maymun en sevdiği yiyecek olan muza ulaşmak istedikçe üzerine bolca su dökerler. Zavallı hayvan hiçbir şey anlayamaz ve muza da ulaşamaz.
Bir süre sonra aynı odaya başka bir maymun koyarlar. Yeni gelen maymun muza ulaşmak için merdivenleri tırmanmaya başladığında, ilk gelen maymun su döküleceğini bildiği için, yeni gelen maymunu hafifçe tartaklayarak durdurur.
Sonra odaya üçüncü maymun alınır. Bu maymun da aynı özlemle muza uzanmak için merdivenleri tırmanmaya başladığında ilk iki maymun onu fena halde döverler.
Az sonra dördüncü maymun odaya alınır, merdivenin yanına yaklaşınca bu kez de ilk üç maymun yeni geleni iyice döverler. Özellikle de üçüncü maymunun darbeleri çok sert ve acımasızdır.
Son olarak ilk iki maymun dışarı çıkartılıp yeni bir maymun alınır odaya. Yani artık o dayağın neden atıldığını bilen yoktur orada. Ama yeni gelen maymun, üçüncü ve dördüncü maymundan öyle bir dayak yer ki sormayın gitsin...
Konuyla ilgili olarak Montaigne'in şu hikayesi de anlamlıdır;
Köylü kadın yeni doğan danayı kucağına alıp sevmiş. Sonra da bunu adet edinmiş ve her gün danayı kucağına alıp taşımış. Sonunda buna o kadar alışmış ki, dana büyüyüp koskoca öküz olduğu halde onu hiç zorlanmadan yine de kucağında taşıyabilmiş.
İşte alışkanlık böylesine güçlü bir silahtır.
Hem de niçin yapıldığı bilinmeyen, sorgulanmayan, hesabı kitabı olmayan güçlü bir silah.
Alışkanlık haline gelmiş davranışlar ve yerleşmiş karakter özellikleri öylesine zor değişir ki.
Tıpkı dünyaya sürekli at gözlüğüyle baktıkları için hayatın acımasız gerçeklerini göremeyen, kendilerine bu hatalarını anlatmaya çalışan dostlarını pembe hayallerinin bozulmaması adına bir kalemde harcayan zavallıcıklar örneğinde olduğu gibi.
Ben hayatımın geri kalan bölümünde böyle insanlarla bir daha karşılaşmayacağıma eminim.
Nereden mi biliyorum?
Çünkü yaşadığım tecrübelerle hem sıramı savdım,
Hem de İngiliz felsefeci Francis Bacon'un şu sözünü kendime ilke edindim;
“Madem ki alışkanlıklar hayatımızın en ileri gelen hakimleridir, öyle ise ne yapıp yapıp iyi birini edinmeye çalışmalıyız..”
İyilikler sizinle olsun...
|