ABD’nin Marshall Planı ile komünizme karşı dostu Türkiye’yi koruması altına aldığı yıllar her nedense biz ilkokul çocukları açısından iyi olmamıştı.
Zira 2. Dünya Savaşı yıllarından kalan miadı dolmuş süttozunu bize yardım adı altında yollayıp körpecik bedenlere içirerek yardımsever bir ağabey olduklarını ispat etmeye çalışmışlardı.
Her akşam yatağımıza girdiğimizde ertesi sabah iğrenç kokan o sütü düşünerek kabus dolu uykulara dalardık.
İlk ders saatinin hemen başında tüm öğrenciler sessizce sınıfın kapısına bakar ve “İnşallah bugün unutmuşlardır” diye toplu şekilde dua ederken aniden kapı açılır, okul müdürü yanında süt kazanının kulplarından tutmuş iki hizmetli ile birlikte içeri girerdi. “Herkes bardaklarını çıkartsın bakim..”
Ne yaparsınız? Emir büyük yerden. Mecburen sıraya girer ve sütü alırdık. O kadar iğrenç kokardı ki anlatamam. Aradan uzun yıllar geçmesine karşın nasıl bir tatmış ki bu gün bile halen damağım aynı yapışkanı koruyor ve nasıl bir renksiz kokuymuş ki halen burnum kıvrılıyor, anlamıyorum.
Anlayamadığım bir başka husus da süt dağıtıldıktan sonra müdürün sıraları teker teker gezip, tüm bardakları kontrol etmesiydi. Şayet son damlasına kadar içilmişse görevini yerine getirmenin hazzı ile meydan savaşı kazanmış mağrur bir komutan edasına bürünerek ertesi günkü süt savaşına kadar ortadan kaybolurdu.
SÜT YIL SAVAŞLARI
Yukarıda anlattığım olay 1970’li yıllar içerisinde gerçekleşmişti.
Fakat görüyoruz ki bu işin 2012 versiyonu da o yılları pek aratmayacağa benziyor.
O dönemle bu dönem arasında sadece üç fark görüyorum;
Birincisi; Bu defa ABD diretmesinin olmaması,
İkincisi; O zamanlar okullarda süt tozundan kaynatılarak elde edilen sütün yerini şimdi ne idiğü belirsiz hazır kutu sütlerin alması,
Üçüncüsü; O tarihlerde böylesine toplu zehirlenme vakalarının olmaması,
Ülkenin dört bir yanında çocuklar toplu şekilde sütten zehirlenerek hastanelere kaldırılmışken (Böyle bir olay herhangi bir Avrupa ülkesinde meydana gelseydi sorumlular anında istifa ederdi, hatta Japonya’da olsaydı harakiri bile kaçınılmazdı) bizim yetkililer; “Bu olay çocukların süte karşı olan hassasiyetleri sebebiyle ortaya çıkmıştır. Süt içmeye devam ettikçe sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Hadise zehirlenme değil, çocukların aç karnına süt içmesidir” diyerek basın açıklaması yapıyor.
Yani bu cümlenin Türkçe meali; “Sütü kim kaybetmiş ki biz bulalım. Günümüzdeki gerçek süt fiyatlarının pahalı olması nedeniyle ana sütünden sonra bir daha sütle tanışamayıp hasret kalan çocuklarımızın midesinin süt benzeri bu yeni maddeye alışması için ufak dozlar halinde verilip bünyelerinin alışmasını sağlamak lazım” oluyor.
Araştırmalara göre zehirlenme olaylarının özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Doğu Karadeniz ve İç Anadolu’nun doğusunda yaşanması bu bölgelerde yeterli süt üretiminin olmaması nedeniyle oralarda yapılan ilk ve ikinci ihalelere hiçbir firmanın katılmaması, üçüncü ihalede ise bir takım bürokratik baskılar yüzünden bazı firmaların dosyalarını teslim etmelerine karşın süt bulamayınca peynir altı suyu ile süt tozundan elde ettikleri sütü okullara dağıttıkları yönünde ciddi bir suçlama da var.
SÜT İÇTİM DİLİM YANDI
Tam bir haftadır konu üzerine yoğunlaşarak ve bol bol süt içerek sonunda olayın gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı başardım.
Buna göre, hiç kimse suç uydurarak masum yetkilileri suçlamasın.
Bu olay öğrencilerin süt alerjisine bağlı olarak toplu histerileri sonucu gerçekleşmiştir.
Zehirlenme falan yoktur, kedidir o kedi.
Biliyor musunuz aslında dünya düzdür, güneş diye de bir şey yoktur.
Tekerlek de henüz icat edilmemiştir, dolayısıyla trafik sorunu da yoktur.
Koy bakayım bir bardak süt daha…
|