Sevgisiz bir yaşamın anlamsızlığı ortada ama yaşam, yalnızca sevgiden ibaret değil elbette. “Sevgi” denilen o mucize duyguyu yaratan ve muhafaza edip taşıyan da bir insan nihayetinde. Sevgiyi büyütecek olan insanın/kişinin diğer insanlarla/kişilerle duygu ve düşünce alışverişini bilmeden, sevgiyi büyütmek ve çoğaltmak olası mıdır?..
*
Öyleyse…
İnsan’a odaklanmak gerek. Bugünkü yazımız da bu odaklanmanın ürünüdür işte…
*
İnsan, yani kişi; tanımlanabildiği ölçüde ve biçimde şekillenir diğer insanların/kişilerin beyinlerinde. Böylesi bir tanımlamayı yapan beynin sahibi olan kişi, tanımladığını etiketlemeye başlar; “İyidir…” ya da “Kötüdür…” veyahut “Serkeşin tekidir…” vs… gibi kavramlarla seslendirir sosyal çevreye…
Bu kadar kolaydır işte…
Bunu duyup işitenler, beyin süzgecinden geçirmeden kabullenirlerse eğer, farklı algılanıp tanımlanmış ve etiketlenmişse söylenenin beyninde, o kişi konuştukça vay o kişiliği tanımlanmış kişinin haline… Artık, kişiliğine yapıştırılmış etiketten kurtulması neredeyse olanaksızdır…
*
Oysa kişiyi tanımak ve kişiliğini tanımlamak; o kişinin yaşama dair mantık ve felsefesini bilmeden olanaksızdır…
Yetmez…
Tanımlanan kişinin durumu, yeri, yaşamdaki duruşu ve sosyal çevreyle ilişki ve iletişim tarzı önemli olduğu kadar; tanıyıp tanımlamaya çalışanın aynı özelliklerine ek olarak tanıyıp tanımlamaya çalıştığı kişiden beklentisi de bir o kadar önem arz eder. Zaman faktörünü de hesaba katmayı unutmamak gerekiyor kuşkusuz…
Pekiyi…
Biz bunların farkında mıyız?..
İyi niyet ve vicdan sahibi olanlar farkındadırlar. Farkında olmayanların da olağan refleksleri gereği farkındaymışçasına olumlu sonuçlar doğuran tavır alma olasılıkları yüksektir…
Ya kişi kötü niyetli ise?..
“Buyurun Cenaze Namazına…”
Algı yanlışsa, çarpıtılıyorsa veya algılamaya aday potansiyelleri yanıltmak hedefleniyorsa; hedef kişi ya da kişilerin “Ruhuna El Fatiha!..” artık…
*
Bir de “Özgür Birey” kavramı var ki; üzerinde azıcık durmakta yarar var. Özgür Birey; kendi iradesiyle kendisi hakkında karar verebilen kişidir…
Her alanda olduğu gibi, iyi ve güzel olan nasıl nadir bulunabilense, “Özgür Birey” de toplumu oluşturan bireyler arasında nadir bulunabilenlerdir; bütünün düşük bir oranındadırlar. Çoğunluk karşısında en çok darbe yiyen ve yara alanlar da bunlar olurlar genellikle. Tarihe meraklı olanlarınız bilirler ki; “Özgür Birey”lerin neme nem “Baş Belaları”(!) oldukları yazılıdır ve Tarih kitapları baştan sona o “Baş Belaları”nın(!) kahramanlık efsanelerini anlatırlar…
*
Bunları neden anlattık durup dururken?..
“Delilik parayla değil” ya?..
Belki biraz beyin jimnastiği yapmış olur bir kısmınız; bir kısmınız da günümüz yazılı ve görsel medyamızı bu çerçeveden izlemeye çabalarsınız belki. “Umut fakirin ekmeği” işte…
Efece Haber Gazetesi 07 Mayıs 2012 Pazartesi
|