Gezi Direnişi başladığından bugüne, insanlarımızı gözlemliyoruz; en başta siyasetçi, sonrasında işçi, memur, esnaf, sanatçı, mimar, mühendis, doktor, hemşire, öğretmen, akademisyen, iş adamı, bankacı, sigortacı, pazarlamacı, gündelikçi, her kesimden ve her yaştan genç, yaşlı, kadın, erkek vd… Hiç birisinin kafası net değil diyebiliriz…
Kaygılılar; fakat geleceğe dair umutlu oldukları net göze çarpıyor…
Yıllar yılı asılmış milyonlarca suratlar içinde gülümsemeyenlerin sayısı çok az…
İlginç geliyor mudur insanlara acaba?..
Yoksa bir tek bize mi öyle geliyor?..
*
Gezi Direnişi; siyasetçilerin her birini, “iş üstünde yakalanmış çaylak bir hırsız”a çevirmişe benziyor…
Siyasi İktidar, avazı çıktığı kadar bağırıp çağırırken; muhalefettekiler ise “Züğürt Ağa’nın Kâhyası” edasıyla boy göstermekle yetiniyorlar…
“Yandaş” kalemlerin durumuysa daha da ilginç…
Belli ki; “Yağ satarım, bal satarım; ağam giderse ne satarım?” derdine düşenlerin arasından, bu hengameden yararlanma cingözlüğüyle, kerameti kendinden menkûl bazıları, “Ya tutarsa?..” diye düşünüp, halkı “fevkaladenin fevkinde tanıyor”muşluğun(!) pervasızlığı ve desteksiz kalan atışlarıyla kendi kendilerini vurmaya başladı…
Öyle ki; iftar sofrasındakilere saldıran polisleri gösteren resme bakarak, “İftar sofrasındaki Müslümanlara saldıran İsrail Polisi” diyerek, bir de beddua eklemiş peşine…
Resmin Türkiye’de çekildiği ortaya çıkınca, marifetini(!) kutlamak(!) isteyenlerin yoğunluğu karşısında internetteki twitter hesabını kapatmak zorunda kalmış…
*
Garip bir ülkeyiz vesselam…
Taraf Gazetesi yazarlarından Mehmet Baransu’nun son açıklamalarını dikkatlice okuyanlar; hiç kuşku yok ki, kafalarından şöyle bir; “Acaba?..” diye geçirirler herhalde…
Geçmişe ilişkin değerlendirmeleri, ileri sürdüğü iddialar ve geleceğe dair öngörüleri hiç de yabana atılır cinsten değil. Fakat kendi özgeçmişiyle ilgili söyledikleri dikkate alındığında; “insanları bir yalana inandırabilmek için, doksan dokuz doğruyu söyler”mişcesine bir kuşkuya kapıldık doğrusu…
Bu konuda kendisiyle polemiğe girmemek ve haksızlık etmemek kaygısıyla, haber ve yorumlarını daha bir yakından izleyeceğimizi söylemekle yetinelim şimdilik…
*
Gülen Cemaati’nin bir siyasi parti kurmak yerine, Büyük Birlik Partisi’nde toplanmayı tercih ettiği söyleniyor…
Bu tercihte, “eşyanın tabiatına aykırı” bir durum görmüyoruz…
Ülkücüler üzerinde cemaatin uzun zamandır yaptığı çalışmaların doğal sonucudur diye de düşünülebilir…
Bir başka açıdan bakıldığında; BBP’nin Kurucusu Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının, 12 Eylül 1980 öncesi üstlendikleri siyasi misyon ile bugün Gülen Cemaati’yle BBP’nin yerine getireceği misyonda da bir örtüşmeden söz edilebilir…
Bu sebeplerle; bize bir olağanüstülük, bir sürpriz gelişme gibi de gelmedi açıkçası…
*
Son söz: Gezi Direnişi’yle birlikte başlayan insanlarımızdaki “düşünsel deprem”; ülkemizde belki de ilk kez bir vicdani muhasebe ve muhakemeyi başlatmış görünüyor. Arkasının getirilip getirilmeyeceği insanlarımızın içtenliğine, fedakârlığına ve kararlılığına bağlıdır…
Efece Haber Gazetesi / 15 Temmuz 2013 Pazartesi - Süleyman Duman
|