İnsan bedeninde adeta bir denge işlevi gördüğü kabul ediliyor kısacası...
İlaç değildir ama mucizevi bir ilaç gibi de anlatılır nedense...
Sarımsak hakkında yazılanları okurken ya da söylenenleri dinlerken, sanırsınız ki; sarımsak yenmediğinde tansiyon yükselecek, kolestrol tavan yapacak, kalp ise kadroya alındıktan sonra “tık” bile demeyen(!) Damızlık Köy Boğası’na dönecek...
Oysa, hangi konuda olursa olsun, anlatılanlarla gerçeğin hiç bir zaman tam olarak örtüşmediğini bilirsiniz. Ya eksik vardır anlatımda ya da az da olsa abartma...
Varacağı son nokta da malum; yanılma, şaşkınlık, kuşku vb şeylerin ardından, beden sağlığının yitimi...
Oysa insan bedeni karmaşık ve birbirine bağımlı bir sürü mekanizmaların uyumuyla ayaktadır. İnsanların sağlıklı dengeyi yakalamasını, tek bir etkene bağlama yanılgısına kaptırması, işten bile değildir bu sebeple...
*
Her neyse... Ne tıbbiyeyle bir ilgimiz var, ne de beslenme uzmanlığıyla. Konuyu dağıtıp işin kökünü çıkarmadan, kendi alanımızda yol almaya bakalım en iyisi...
*
Sosyal ve duygusal bir varlık olan insanın, toplumsal yaşam uyumunu sağlayıcı sayısız etken vardır. Çevre faktörleri kadar, insanın duygu ve düşünce dünyasını, beğenilerini, inançlarını ve karar vermelerini etkileyen etkenlerin var olduğu gerçeğini, dillendirir dururuz günlük yaşamımızda...
Bunların başında geleni de “vicdan”dır...
İnsan, temel gereksinimlerini karşılama savaşımını yürütürken, aynı savaşım içinde olan diğer insanlarla bir çelişki ve çatışmaya girmemek adına, toplumsal ilişkilerde adalet, eşitlik ve açıklık talep eder toplumsal mekanizmalardan; yani Kamu Kurum ve Kuruluşları’ndan. Bu talebin kaynağının vicdan olduğuna inanılır hep. Bir ön kabuldür bu...
Kamu kurum ve kuruluşlar bütününü de bir insan bedeni gibi görürsek, parçaların birbiri ile uyum ve dengesini sağlayacak olanın “Hukuk” olduğunu söyleyebiliriz. Yani; rejimin sarımsağı(!)...
Hukuk’u, kamu kurum ve kuruluşlar bütünü olarak algılamak yetersizdir; yanlışa götürür. O sebeple “Güçler Ayrılığı İlkesi”nden, “Yasama”dan, “Yürütme”den söz edilir hep; sağlıklı, demokratik bir Kamu Düzeni’nden söz edilirken...
*
Gelelim ülkemizin somut durumuna...
Yürütme, “17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu”nda takındığı tavırla, dışardan bakıldığında cazip, güçlü ve etkin...
Yasama, Yürütme‘nin “17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu”nda takındığı tavır sebebiyle, “HSYK Kanunu" başta olmak üzere, yaptığı tüm çalışmalarında ortaya koyduklarıyla Yürütme’nin etkisinde bir görünüm içinde...
Yargı'nın (Hukuk’un), bu süreçte Kamu Kurum ve Kuruluşlar arasında uyum ve denge sağlayamadığı için “kalp krizi”(!) geçirmiş; bunun sonucu Yürütme’nin HSYK Yasası’yla Yargı‘da “by-pass”(!) yaparak sitemi yoğun bakımda yaşatmaya çabaladığı görüntüsünde...
Pekiyi... Neden böyle?..
Bir sürü şeyler sıralanabilir ama biz, akıllardaki bilginin tazeliği sebebiyle sistemin, insanlarımızın temel İnsan Hakları’na dayalı çevre duyarlılığıyla verdiği tepkilere karşı, Gezi Olayları’na siyasi iktidarın tavrını, çiğ sarımsak yemeye benzetiyoruz. Siyasi İktidarın uygulamalarının Kamu Düzeni’nde yarattığı tahribat ki; en son Soma’da yaşanan Facia ile Düzen, “Yoğun Bakımlık Hasta"ya(!) dönüverdi...
Şimdi... Bu koşullarda “Cumhurbaşkanlığı Seçimi” için “Aday” tartışmaları yapılıyor...
Cumhurbaşkanlığı, Kamu Düzeni’nin beyni demektir. Kamu Düzeni’ni oluşturan parçaların uyum kanalları tıkalı, iletişimde tansiyonu bozulmuş ve şuurlu haraketlerin görülmediği bir süreçte yapılacak seçimin de, gösterilecek adayların da fazla bir anlam ifade edeceğini sanmıyoruz...
Koklayın havayı. Çürümüş sarımsak kokusunu duymuyor musunuz?..
Efece Haber Gazetesi / 26 Mayıs 2014 Pazartesi - Süleyman Duman