Hazan mevsimini oldum olası sevemedim gitti. Yaşam canlılığının yokoluşa yüz döndüğü bir mevsim oluşundan olsa gerek sanıyorum?..
Kimbilir?.. Başka sebepleri de vardır kuşkusuz...
Yeşil yaprakların, hayata tutunmakla «Batsın bu dünya» duygusallığı arasında sıkışmışlığının, tüm görselliğini izleyebileceğiniz günleri barındırıyor olması, sinirlerimi daha da germesi; başka bir acı kaynağıdır benim için...
İlk Eylül Ayı’nda ayrıldım annemden örneğin. Daha önceleri de ağladığına tanıklık etmiştim; fakat, ayrılırken yanağından süzülen her gözyaşı damlasının, yüreğime erimiş birer kurşun gibi aktığını, ilk kez bir Eylül gününde hissettim...
Yaz başında, ummadığım bir zamanda kaybettiğimde bile annemi, ilk aklıma gelen anım, Eylül’de ilk ayrılış görüntüleriydi beynimde canlanıveren...
Sevgilim’le vedalaşmamız da Eylül’ün ilk günleriydi üstelik...
Yaz ayları üretim ve hasatın aylarıdır oysa. Bolluk ve bereketin, huzur ve mutluluğun mevsimidir; resmidir diye düşlenir, oldum olası...
Eylül’se, Hazan Mevsimi’nin mızrak ucudur. Ufaktan, görünür görünmez, acıtmaya başlar canımı benim...
«Nedir?..» derim, «Nedir; bu beynimin derinliklerindeki bu keman sesi? Bu yüreğimdeki ince sızım?..»
Günler, aylar, yıllar akıp geçti peşi sıra...
Yürüdüm nice «ince uzun yollar»da ve ölümün kutsanıp, yaşama kuşkuyla bakıldığını gördüm, yaşadığım bu topraklarda...
Bu topraklarda, ölmez otlarının neden bozkırlara kaçtığını, neden dikenli ve direngen olduğunu anlamak zor gelmedi hiç...
Ormanların dağların doruklarına, coğrafyamızın en ücra köşelerine kaçmaları da...
Oysa, yıllar yılı bulamamıştım yanıtını bir türlü, beynimde dönüp duran soruların...
Eylül’ün Haziran’a baskın geldiğini gördüm yaşadıkça...
Haksızın haksıza baskın olduğunu; hep, «yaş»ı yakacağız diye nice Can’ı, canlıyı «kuru»ya saydıklarının tanığıyım. Can'a, canlıya karşı olma kültürü; hamaset ve ikiyüzlülükten beslenen...
Tanığıyım; yalanın dolanın «mübarek» sayıldığına...
İsyanına kurdun, kuşun, börtü böceğin; dalda yaprağın, yerde toprağın tanığı...
* Sormaya başladım bunca yaşanmışlıklarımdan sonra:
«-Sebep?..»
*
Örneğin; tüm Askeri Darbeler Bahar aylarında olmuş; İlkbahar ya da Sonbahar’da...
Bahar’a düşmanlık niye?..
Mustafa Kemal’i kaybetmiş bu toprağın insanları, bir Sonbahar Ayında; Bir İlkbahar Ayı’nda «Çocuk Bayramı» yaratanını...
Çocuk ve gençlerimize bu kadar kin niye?..
Sanatçı Tuncel Kurtiz ve Yazar Turgut Özakman’ın yitimi de Eylül günlerine geldi nedense; yaraya, kezzap dökülür gibi...
Kayıplar ayı mıdır Eylül? Yoksa, bitmeyen Eylül’ün intikamı mıdır yaşadıklarımız?..
Efece Haber Gazetesi / 30 Eylül 2013 Pazartesi - Süleyman Duman
|