Dünya kamuoyunca tanınan büyük şairimiz Nazım Hikmet, “Kuvay-ı Milliye Destanı”nda Anadolu Köylüsü’nü anlatırken; “Topraktan öğrenip / kitapsız bilendir. / Hoca Nasreddin gibi ağlayan / Bayburtlu Zihni gibi gülendir.” diye tanımlar...
Anlatmak istediği, sahipsiz, eğitimsiz bırakılmış olma gerçeğinin bilincindedir Anadolu insanı. Bu sebeple yaşama dair beklentilerini asla “duygusal”a bağlamaz...
Duyguları son derecede güçlüdür...
Yaşam pratiğinden ders çıkarır; öğrenir hayata dair ne gerekiyorsa. Özgüveni yüksektir, çalışkan ve yaratıcıdır...
Günümüzde çok tartışılıyor kuşkusuz; “Ogünlerden bugünlere, o ruhtan ne kalmıştır?..” Tartışma yersiz ve haksız da sayılmaz hani...
Her neyse... Biz asıl konumuza dönelim...
İnsanımız doğada görüp yaşadığı birşeylere benzeterek ve onunla özdeş duygulara uygun tanımlamalarla anlatmaya çalışmıştır hep düşüncelerini...
Tutarlı, gözüpek ve vakur davranışa sahip birisini “arslan”a benzetip; “Arslan’ım benim!..” diyerek, kendisine bir paye çıkarmayı da bilecek kadar zekidir. Çok çalıştığı halde, hakkına sahip çıkma bilincinden yoksun birisi ise onun gözünde “eşek”tir...
Çayın demi “tavşan kanı”dır. Riyakar adam “karpuz gibidir” örneğin; içi başka, dışı başka...
Üzerinde yaşadığımız toprakların adı “Anadolu” olduğundan olsa gerek, “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” denilegelmiştir, bu toprağın insanlarınca bugüne kadar...
*
Bugün “Anneler Günü”dür; malum...
*
Bu toprakların insanları, anne sevgisini sığdıramasa da zamana, bir güne hapsedilmiş “Annelik” gerçeğini, bir başka biçimde taşır yüreklerinde. Kilimlere nakşeder, oyalara, dantelalara, manilere, ninnilere işler..
.
Bağlamanın telinden, türkülerin nağmelerinden hissedersiniz çoğu zaman anne sevgisini...
Devlet’in “Baba”ya, toprağın “Ana”ya benzetilmesi kültürümüzde; hiç de boşuna ve sebepsiz değildir. Bu sebepten olmalı ki; Aşıklık Geleneğimiz’in son temsilcilerinden Aşık Veysel; “Koyun verdi kuzu verdi süt verdi / Yemek verdi ekmek verdi et verdi / Kazma ile dövmeyince kıt verdi / Benim sâdık yârim kara topraktır” diyerek, bir annenin karşılıksız sevgisini, fedakarlığını çağrıştırır belleklerimizde...
Toprak gibidir, yaşam pınarımız annelerimiz kısacası...
Ünlü İngiliz şiir, roman ve hikaye Yazarı Rudyard Kipling şöyle demiş; “Tanrı her yere yetişemiyordu ve bu yüzden anneleri yarattı...”
Ne kadar isabetli bir cümle değil mi?..
Anneliğin kutsanması; saygı, sevgi ve ilgiyi hakediyor olmalarından uzun uzun laf etmeye daha gerek var mıdır?..
Anne, toprağa benzer. Çocuklar ise, onları var edip üzerinde taşıdığı ağaçlara...
Ağaçlar ne denli güçlü ve ayakta kalabiliyorsa, toprak o denli kendinden ve yerinden emindir. Ya tersi yaşanıyorsa?..
Kıraç tepelerin sel yataklarına döner annenin yüzü; çizgi çizgi alın yazıları okunabilir yüzünde bir annenin. Mutsuzluğu gözlerine yansır; küskünlüğü hayatına...
Bu topraklardır ki; çelişkiler yumağıdır. Canlılığı yeşil, ölümü kara ile sembolize eden insanlarımız; yeşili yok edip beton ve asfaltı öncelemeyi marifet sayar...
Hergün, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin kol gezdiği bu topraklarda; “Anneler Günü” kutlamaları, ne kadar anlamlı olur acaba?..
“Kutlayabilenlere kutlu olsun!..” diyelim biz yine de; “Anneler Günü’nüz kutlu olsun!.."
Efece Haber Gazetesi / 11 Mayıs 2014 Pazar - Süleyman Duman
|