Kelime anlamı; "dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinç"olan "huzur"un, yokluğundan söz edenlerin sayısı, her geçen gün hızla artıyor...
İşin kolayına kaçanlar ya da "durumdan vazife çıkarma"yı alışkanlık haline getirmiş olanlar için, sebebini açıklaması çok kolaydır; "ortam buzuldu", "zaman, zaman değil artık", "insanlık öldü; din, iman, ahlak kalmadı" vb... laf salataları, en bilindik ve beylik açıklamalardandır...
Zaman veya olaylar ne kadar farklılaşmış olursa olsun, bu tarz açıklamalarda hiç bir değişme olmaz. Çünkü olaylara bakış açısı ve düşünce mekanizması değişmediği sürece, açıklamaların değişmeyeceği de hem açıktır, hem de aklın ve mantığın gereğidir...
Tüm zamanlarda, kapasitesini geliştirme konusunda kendisini zorlamayan bireylerin yaşadığı kaçınılmaz yaşam biçimi, bir kısır döngüden ibarettir. Mevcudu koruma, onunla yetinme duygu ve düşüncesi, muhafazakar anlayış ve inanca yataklık eder...
Oysa, yaşam dinamik ve değişkendir. Bu dinamik ve değişkenlikle örtüşmeyen duygu ve düşünceyle, uygun tavır ve davranışı gösteremeyenlerin genel karakteristiği; yakınma, şikayet ve teslimiyetçiliktir..
İşte bu gerçekten dolayı, eğitim ve eğitim sistemi önemlidir; önemsenmektedir. Eğitimle ilgili çıkan siyasi tartışma ve kavgalara, bu çerçeveden bakılması daha anlamlı olacaktır..
* Bir an için, insan yaşamını etkileyen doğal ve sosyal çevre koşullarından soyutlanmış bir insan yaşamını düşünelim...
Bir insan, beyin kapasitesini ne denli zorlayabilmiş ise, o kadar yaratıcı ve üretkendir denilebilir (Elbette, her insanın genetik sınırları içinde düşünmek şartıyla)...
Bir insanın, edindiği bilgi ve deneyimin çoğluğu ve çeşitliliği kadar, ne denli bilgi ve deneyimi belli bir sitematik içinde beynine yerleştirebilmişse, o denli kullanılabilir bilgilere sahipliğinden söz edilebilir. Edinilmiş bilgi ve deneyimlerle, birbiri ile anlamlı bağlar kurulmadan doldurulmuş beyinin, bir "çöp ev"den farkı kalmaz ki; söz konusu ettiğimiz bağın düzen ve sağlıklı işleyiş düzeyi, yaratıcı üretkenliğin düzeyi ile doğru orantılı olacaktır...
Beyinde toplanılmış sağlıklı bilgi ve deneyimlerin birbiriyle olan uyumlu bağları, yaşamın akışı içinde insanı çelişkiye düşürmeyecektir. Çelikiye düşmeyen bir beyine sahip insanın yaşadığı duygunun adı, "huzur" olsa gerek...
*
Fazla lafa gerek yok. Huzursuzluk duygusu taşıyan insanlarla, huzurlu bir toplumun yaratılamayacağı gün gibi ortadadır...
Zira, huzurlu insanların iç dünyalarında karşılaşılan sorunlara çözüm odaklı yaklaşımlar dizgesine rastlarsınız. Sorun, çözümle birlikte yeni bir ürüne, yepyeni bir şeyin yaratılmasına dönüşmüştür...
Bu bir savaş (çatışma) değil; yaşam savaşımıdır (mücadelesidir)...
*
Huzurlu insanlar, yaşamı gerçekliğiyle kavramış olmanın rahatlığındadırlar. Her koşulda ve her zaman esneklik (hoşgörü) sınırları oldukça geniştirler. Algıları açık, duyarlılıkları canlı ve sorumluluk bilinçleri yüksektir. Yaşama dair öngörüleri gerçekçi, beklentileri tanımlanabilir ve nettir...
*
Bu durumda; huzursuzluktan kurtulmak ve huzura kavuşmanın iki temel dayanağı var demektir. Birisi özgüvene sahip olmak; ikincisi de bu noktaya gelene kadar huzurlu insanları örnek alıp, onların deneyimlerinden ders çıkarmak...
Haydi kolay gelsin...
Efece Haber Gazetesi / 20 Ocak 2014 Pazartesi - Süleyman Duman
|