Mayıs Ayı'nın son gününden bu güne, İstanbul-Taksim Gezi Parkı için, AKP İktidarı'na karşı başlayan kitlesel tepki eylemleri zaman zaman alevlenip, tavsıyarak sürüyor...
“Direngezi”diyerek ifadelerde kodlanan bu eylemler zinciri üzerinde konuşan çok. Konuşmalarda da büyük beklentilerle abartılı olumlanan yargılara karşı, AKP İktidarı'nı savunma refleksine dayanan olumsuz karşı çıkışlar öne çıkıyor. Ortası yok anlayacağınız...
Bu durum karşısında küresel, bölgesel ve ulusal boyutta siyasi konjonktüre bakıldığında, gelişmelerin ne insanlık adına, ne de ülkemiz adına gelişmelerin hiç de iyi yönde gitmediğini görebiliyoruz. Oysa Gezi Direnişi öncesinde, kitleler nezdinde AKPİktidarı'nın “seçeneğinin olmadığı” algısıneredeyse kemikleşmeye yüz tutmuşken, Gezi Direnişi'yle birlikte AKP İktidarı'yla birlikte destekleyenleri de dahil, felsefi ve mantıksal çelişkileri daha bir göze batar hale gelmeye başladı.Bu göze batışı perdelemeye çalışan AKP İktidar Sözcülerinin kitlelerin dikkatini dış gelişmelere ve içeride siyasi ağız dalaşıyla flulaştırma çabalarını anlamak zor değil. Fakat, muhalefet partilerinin bu ağız dalaşına eşlik etmelerini ve Yerel Seçimler'e ilişkin iç çekişmelere odaklanmış olmalarınıanlayabilmek hiç de kolay değil...
Kuşkusuz kaynayan kazan Ortadoğu'da yaşananlara bakıldığında, Türkiye'de patlak veren her siyasi kitlesel tepkilerin, bölgeyi savaş alanına dönüştürmeye çalışan küresel güçlerin amaçlarına uyumlu olarak eklemlemeye çalışacakları açıktır. İşin bu boyutu görmezden gelinerek, her iç ve dış siyasi tepkiyi “AKPİktidarı'na karşı darbe girişimi” olarak algılayıp kitlelere böyle sunmak; bu ülkeye kötülük değilse, şizofrenik bir vak'a olarak bakılması gerekir...
İktidarıyla muhalefetiyle siyasetin bugün öncelikli görev ve sorumluluğu, başta Gezi Direnişi olmak üzere, kitlesel her olayın saik ve sebepelerini doğru anlamak, ulusal ve küresel boyutta doğuracağısonuçlarla ilgili öngörüleri oluşturup buna göre de politikalar üretip uygulamaya sokmak olmalıdır ama görünen o ki, bu noktadan çok uzaklarda bir görüntü içerisindeyiz...
Yani toparlayacak olursak; AKP İktidarı'nın da muhalefet partilerinin de yapması gereken Gezi olaylarının kriminal muhabbetini yapıp yargılamak değil, kitlelerin direnişe dönüşen “Gezi Ruhu”nu anlamaya çalışmaları olmalıydı...
Ne gezer?..
Bazıönemli yanlarıyla biz anladıklarımızı yazıp bir öneriyle noktalayalım yazımızı izninizle...
Gezi Direnişi, iktidar olmanın verdiği özgüven duygusunun, marazi bir hal alarak AKP kadrolarının “narsizm”e dönüşen tutum, davranış ve söylemlerine bir uyarı yapılması zorunluluğunu görmüşlüğün sonucuydu bu direniş; bunu ilk sırada belirtmekte yarar var...
İkincisi; yetersiz (belki de 'Majestelerinin Muhalefeti'ne) muhalefetten de umut kesmişliğin kör gözlere gösterilme çabasıydı da...
Üçüncüsü; insanlarımızın aralarındaki farklılıklardan değil, farklılıkların siyaseten kaşınmışlığına bir ihtardı aynızamanda...
Siyasi sistemin ve doğal sonucu siyasi aktörlerin ötekileştiren tutum, tavır ve söylemlerine karşı, asla birlikte ya da yanyana düşünülemeyeceklerin yardım ve dayanışmalarıyla; siyasetimize bir felsefi bakış ve bir yol haritası deklarasyonu yapmışolmasını da belirtmeden geçmemek gerekiyor...
Şimdi gelelim önerilerimize...
Öncelikle, Gezi Direnişi'ni bir “Halk Ayaklanması” veya“Devrim”hareketi olarak ifade edenlerin yaşam deneyimlerine dikkat çekmek istiyoruz. Yani, yaşananların bu kavramlarla açıklanmayacak kadar daha küçük boyutlu kitle eylemleri olduğunu söylemeye çalışıyoruz...
Şimdi öncelenmesi gereken temel görev ve sorumluluk, bu ruhu ete kemiğe büründürecek kadrolarını yaratmak, ülkemiz siyaset arenasına kazandıracak yol ve yöntemlerini bulmak; mekanizmalarınıoluşturmaktır...
İçten, yurtsever siyasetçilerimize öneriyoruz...
Duyan olur mu?..
Umutlu değiliz doğrusu...
Efece Haber Gazetesi / 16 eylül 2013 Pazartesi –Süleyman Duman
|