İnsanoğlu, içgüdüsel olarak “kolaya kaçma” eğiliminde olmuştur hep. “Zor” olanı tercih etmenin bir faturası söz konusudur çünkü. “Zor”u talep edip, “fatura ödemeden(ya da minimum düzeyde ödemeyle) elde etme” duygusu; insanoğlunun en “yaman çelişki”sidir…
İşte Piyasa Ekonomisi içinde yaşayan insanlığın, bu yaman çelişkili duygular gerçeğini iyi bilen bu düzenin düşünürleri, bu çelişkili duygu üzerinde oynamaktalar. Hem de öylesine oynamaktalar ki; ne kural, ne duygu, ne gerçek, ne gerçek dışılık, ne moral değer, ne kutsal inançlar vs… vs… hiçbir şeyin anlamı ve değeri yoktur bu oyunda. Her şey sonuç odaklı kurgulanmaktadır…
Böyle bakıldığında sosyal yaşama, bir tiyatro oyunundan farksız bir benzerlikle karşı karşıya olduğumuzu fark ederiz…
Yaşamın her anında bu temel gerçek, gerek beşeri ilişkilerde gerekse toplumsal ilişkilerde kendini hissettirmesine rağmen, insanoğlu bunu kabullenme eğilimi göstermek şöyle dursun, sürekli inkârcı bir tavır sergiler. “Kendi kendini kandırma” diyebileceğimiz bu durum, kişisel sorumsuzluğumuzun; başka bir ifadeyle, sorumluluktan kaçmışlığımızın açık kanıtıdır da üstelik ama bu türden davranışlardan kaçınmayı bir türlü başaramayız nedense…
“İrade” denilen şey tam da böylesi zamanlarda devreye girmesi gereklidir…
Girmez; giremez oysa…
Sebep?..
İrade’yi, doğal bir kaynak gibi algılamak, en temel yanılgıdır bir kere. İkinci temel yanılgı(ya da eksiklik), bilgi ve deneyim birikimine dayandığının farkında olamamaktır. Bir üçüncüsü, iradesini kullanmak durumunda olan kişinin azim ve kararlılığındaki noksanlık…
Şimdi, bu eksiklerin yaşandığı bir sosyal atmosferde yaşanabilecekleri bir düşlemeye çalışalım; sağlıklı, elle tutulabilecek hiçbir gerçekle örtüşmeyecek her türden olumsuzluklardan başka aklınıza bir şey gelmediğini fark edeceksiniz…
Özel yaşamınızdan iş yaşamınıza, sosyal etkinliklerinizden siyasal faaliyetlerinize her alanda yaşadıklarınızı, bu çerçevede bir test eder misiniz?..
Yine, işin “kolayına kaçma” duygusuna kapılmadan ama…
Kendinizi zorladığınızda, kendi kendinize dürüst davranmaya zorunlu olduğunuz duygusu, gelip çöreklenecektir beyninizin ortasına…
Azim ve kararlılığınızla aşabilirsiniz ya da kendi kendinize yalan söyleyip kandırmaya devam edersiniz; başkaca bir çıkış yolunun olmadığını da kabulleneceksinizdir…
Bir de ülkemizde yaşananlar üzerinde deneyin aynı yöntemi, aynı mantık ve düşünce tarzıyla…
Kendinizi, ne çok olayda, ne çok uygulamalarda kandırılmışlık duygusu ortasında bulacaksınız; siz verin yanıtını artık…
“Kandırılmamışım” mı diyorsunuz?..
Bir kez daha gözden geçirin bakalım; tekrar seyredin kafanızdaki geçirdiğiniz düşünsel film şeridini. Ne kadar içtenliklisiniz kendi kendinize?.. Ne kadar beceriklisiniz kendinize ve çevrenize karşı yalan söylemede?..
Vicdanınızda bir sızı duymuyorsanız; kutlanmayı hak ediyorsunuz demektir. Siz, ya ender sağlıklı ve sağlam kişilik sahibi birisiniz demektir ya da Mahallenin Delileri’nden birisinizdir…
Bunları neden yazdık?..
Gerçeği kabullenmenin zorluğuna dikkat çekmek için…
Duygular; yanılmaya eğilimlidir, yanıltılmaya müsaittir. İrade; bilgi, akıl ve mantıkla donanımlıdır; donanımlı olmak zorundadır çünkü…
.
10 Eylül 2012 Pazartesi / Efece Haber Gazetesi – Süleyman Duman
|