İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özellik, düşünebiliyor olmasıdır; bilirsiniz… İşte bu özelliğinden kaynaklı, bir insanın taşıdığı duygu temelli davranışları anlayabilmek oldukça önemlidir. Hani şu; “Beden Dili” dedikleri şeyi…
Dememiz odur ki; “Derviş’in fikri ne ise zikri de odur”un “lisan-ı münasip”le tercümesinden laflayalım istedik…
*
Yaşam, insan için bir uzun maratondur. Doğar ve bin bir serüvenlerle geçen ömrünü, “ölüm” denen kaçınılmaz sonla noktalar. Zaman, ezeli belirsiz bir kaynak olduğu gibidir, sonu da belirsizdir akıp giden. Bu akıntının bir noktasına kapılmış bir insan hayatı, bilinmez bir kıyıda takılıp kalmakla veya bir belirsiz girdapta batmakla son bulsa da; kendisi için başı ve sonundan çok, yaşanmışlıkları önem arz eder kendisi ve tüm insanlık için…
Yaşam yolculuğunun, ne kadar farkındaysa insanoğlu ve ne kadar düşünceyle donanımlıysa eğer, o kadar da anlamlı bulacaktır yaşamını. Öyle ki; umutlarla yaşanmışlığını sürdürebilenler, mutlulukla gözlerini kapatabilirler ancak…
İnsan ve zaman…
İkisi arasındaki ilişki belirler yaşam kalitesini…
Zamanın farkında ve değerini anlayamamış, önemini kavrayamamış birisinin, bu dünyada hem varlığının hem de var olanların anlamını bilmesi olanaklı mıdır?..
Anlamlı, kaliteli yaşamak; bir folklor oyununu estetik değerinde oynayabilmeye benzer. Müziğin farkında ve hareketlerini, ritmin uyumunda becerebilen bir folklor oyuncusunun aldığı haz, ne kadar yüksek ve seyredenlerce de seyrine doyum olmazsa; zamanın önemini kavramış bir insanın yaşam kalitesi de o denli anlamlı ve değerli olacaktır…
*
Gelelim bu süreçte hayat oyunundaki figürlerin(hareketlerin) dilini anlamaya…
Kabul edilmelidir ki; her insan, her insanın beden dilini az-buçuk okuyabilmeyi becerir. Kahkaha atan birinin üzgün, ağlayan birisinin de zevkten dört köşe olmadığını bilmeyen olmaz herhalde? Ama bu ezber bizi yanıltabilir de… Sevinçten gözyaşı dökenler olduğu gibi, en yakınını-sevdiğini kaybetmiş birisinin, cenazesi başında kahkaha atması da mümkün olabilmektedir…
Her insan, ayrı bir dünyadır. Haliyle, her farklı dünyanın iklimi de farklı olacağından, her insanın hareketi de, her hareketinin anlamı da farklı olacak demektir. Genetik özelliklerini bir yana bırakırsak; farklılıklar, çevre şartları, kişinin yaşam pratiği ve sürecine göre şekillenecektir. Kişinin moral değerleri, her uyarana karşı vereceği tepki biçimi ve şiddeti, üreteceği karar, takınacağı tavır ve ifade edeceği söz bunların ürünü olacaktır…
“İnsan Karakteri” ne demektir? Onu da açıklamış olduk böylece…
*
Bunca sözün bir amacı, anlamı olmalı değil mi?..
Günümüze dair kullanım değeri olmayan sözler, “Laf kalabalığı”ndan ibaret değil midir?..
Ama biz öyle olsun istemiyoruz…
Yüzü gülenin az, suratı asığın bol olduğu bir ülkede yaşadığımızı, inkâr edenimiz yok denecek sayıdadır herhalde?..
Bu ön kabulle, etrafınıza bir göz gezdirmenizi öneriyoruz…
Öfkeyle “harika olduğumuzu” bize söyleyenlerin ne denli “Doğru”yu söylediğinin; taze somuna sarılmış inşaat amelesi gibi, hiç tanımadıklarımızın bize sarılmasındaki içtenliğinin bakalım tartımını yapabilecek misiniz? Deneyin; bir kaybınız olmaz…
Yok… Başaramadınız…
Gözyaşınızı silmek için mendilinizi elinizden, ağzı açılmadık dualarınızı(!) dilinizden sakın bırakmayınız. Çünkü ülkemizde gidişat o ki; ileride çok gereksinim duyacaksınız…
24 Eylül 2012 Pazartesi / Efece Haber Gazetesi – Süleyman Duman
|