Hazırlayanları “Anne” ve “Baba” diye bilinen, iki kişilik “müellif” ekibinin(!) “maharet”leriyle(!) şekillenip, belirlenen; zor bir bulmacadır, Yaşam…
Çocukluk yılları; kutuları çizilmiş bulmacanın, müelliflerince(!) ipuçları yerlerinin saptanıp, verildiği sürecin adıdır. İpuçları ne derece gizemliyse, zorluk derecesi de o oranda yüksektir; niteliklidir. Kök söktürür insana kök…
Bulmaca’nın(!) basit ve kolaylıkla anımsatıcı özelliğe sahip ipuçlarıyla hazırlanmış olması, sığ, magazine ya da popüler kültüre yatkın bir kişiliğin yolda olduğunun habercisidir. Zora gelmez, mirasyedi, define avcısı, kumarbaz, avare vb… tiplerin yaşamları, bu türden bulmacaları çözen “aydın”lara(!) benzerler. Ne kendilerinde kalite ve estetik bulunur, ne de onunla haşır-neşir olanlara bir katkısı olur. Ezik, güler yüzlü veya tevazu sahibi görünseler bile, algıda gofret tadından öte bir tat vermezler toplum içinde…
Müellifler(!), ipuçlarını azıcık zorlu tutarlarsa, galeta tadında bir neslin boy vermesi işten bile değildir. Ses olmasa da görüntüyü kurtaran bir nesil yaratmanın bir yolu da budur örneğin… “Eğiteceğiz ama öğrenmeyecekler” demiş(!) ya bir Devlet Büyüğümüz(!); aynen öyle…
Galetayla karnını doyurmuş birisinin, beslendiğine inanmasından farksız bir şey…
İpuçları oldukça gizemli, sorular o denli çetinse eğer; harcanan beyin enerjisinin yarattığı nitelik de, estetik de o denli güzel, güçlü ve de değerli olacaktır…
Zorlu yolların yolcuları da oldukça dayanıklı ve direngendirler. Her türlü sürprize karşı direngen, her boyutta zorluğa karşı dayanıklı olacaklarından idmanlıdırlar; Yaşam’a karşı… Yolda türkü söyler gibi yaşarlar yaşadıklarını; ıslıkla oynarcasına pozitiftirler. Işık ve enerji kaynağıdırlar etraftakiler için. “Kenarına bak, bezini al; anasına bak, kızını al” diye boşa denilmemiştir; bu yüzden…
Zorluğun da bir ölçüsü vardır kuşkusuz…
Nasıl “kontrolsüz güç, güç değildir” deniyorsa, yaşam kalitesini artırmak amacıyla sınırsız zorlama anlayışı da; “iyi ütü yapmak için elbiseyi yakmak”la(!) eş anlamlıdır…
Sınır nedir o zaman?..
Her kişinin kapasitesidir, sınır; yani ölçüsü budur bunun…
Çocukluktan kurtulanları bekleyen süreç ise; eğitim sürecidir…
Eğitim sürecine, bulmacanın ipuçlarını, sorularını doğru, hızlı ve analitik algılamayı güçlendirme sürecidir de denebilir. Yirmi dokuz harfi belleyen birisi, okuma-yazmayı söker de, soru sormayı beceremeyebilir. Oysa okur-yazar olmaktan çok, çağımızda çağdaş bir kafa yapısına sahip “Aydın” olabilmek, sorgulayan bir kişiliğe sahip olmakla olanaklıdır…
Soru sormak, bir insanın temel gereksinimlerinin temini için yeterli olabilir. Yaşadığı çağın sorumluluğunu taşıyan bir aydın olabilmek içinse asla…
Her şeyi sorgulayan bireylerden oluşmuş bir toplumda, güvensizlik, iletişimsizlik, yokluk-yoksulluk, temel insan hakları ihlalleri, hukuksuzluk, demokrasi sorunu, gelecek kaygısı vs… olmaz. Çünkü böylesi bir toplum, yaşadığı çağı kavramış, sorumluluklarının farkında olan insanların yaratığı bir toplumdur…
Zor bir bulmacadır, Yaşam…
“Aç ayı oynamaz”; oynuyorsa eğer, oynayan postun içindeki insandır; ayı değil…
Sorgulayan kişiliğe, sorgulama deneyimine sahip olanlar, böylesi bir durumun hemen farkına varacaklardır. Ve hemen müdahil olacaklardır; “Sahtekarlığa gerek yok!..” diyerek…
Her şeyin küreselleştiği bir dünyada, zor bir bulmacadır; Yaşam…
Çözülmemiş bulmacalarınızla zaman tüketerek, yetersizliğin mengenesinde bunalmak yerine; önünüze çıkan her bulmacayı çözebilecek birikim, yetenek ve deneyimle yaşam yolculuğun tadını çıkarmak daha insani değil midir?..
“Evet” diyorsanız eğer, o zaman bir nebze “cesaret” barutu, az birazcık da “akıl” kurşunu sürün ömür denen namluya ve basın tetiğe; göz, gez ve arpacığın ucundaki “mutluluk”a…
Efece Haber Gazetesi / 17 Ekim 2012 Çarşamba – Süleyman Duman
|