İnsanın kendi özelini başkalarıyla paylaşmasına hiç sıcak bakmadım oldum olası; yadırgadım, şaşı baktım hep. Bu inancım ve buna dayanan tavrım sebebiyle popüler kültürel değerlerle ters köşelere düştük hep. Popüler kültüre teslim olmamakta direndikçe, “Sıra Neferliği”nden, “Günlük Hayatın Yazı-Tura Onbaşılığı”na bile terfi ettirmedi(!) hayat(ya da bu “Düzen”), birçok kişilik sahibi namuslu insanlar gibi…
Pişmanlığım yok; Eyvallah...
Bundan dolayı şikâyetçi olduğum da düşünülmesin sakın…
Yazıya böylesine girmemin sebebi, bir yanlış anlamaya meydan vermemekle birlikte, aynı zamanda moral değerlerdeki değişime ve bu değişimin niteliğine, yaşadığımız gerçek üzerinden bir örnekle “dikkat çekmek”tir ki; payına düşenlerin hakkını(!) verme görevimizi de yerine getirmiş olalım…
Zaman ilerledikçe her şey değişiyor; çevre(doğal-sosyal) değişiyor, gereksinimler değişiyor… Haliyle nesiller değişiyor, duygular değişiyor, dil değişiyor, davranışlar değişiyor…
Bunca değişim, bilimsel gerçekliğin ve aklın kabullenebildiği zorunluluklardan ve de kaçınılmaz…
Oysa “Moral Değer”lerin değişmesini aynı doğallıkla(ve de hatta zorunluluk olarak) mı karşılamak(kabullenmek) gerekiyor?..
İnsan, düşünen bir canlı olarak sorumluluklarıyla “insan” ise eğer; bu soruya olumlu yanıt vermek olanaksız…
Yıllar önce kaybettiğimiz, dünyayı ve hayatı bu çerçevede algılayan bir Dost, Mehmet Düz’ün, Sevgili oğlu Gökhan Düz’ün Nikâh Töreni’nde, mutlulukla dram, duygusallıkla yaşamın acı gerçeği ve hoşgörüyle yargılama arasında mekik dokudu düşüncelerim…
Hele cesaretle zarafetin sentezini becerebilmiş ender insanlardan birisi olarak tanıdığım Annesi Zühal Yenge’yi de üç yıl önce kaybetmiş Gökhan’ın gülen yüzüne baktıkça, insanlığa dair verilmesi gereken tüm Karar’larda, “Kalem Kır”dım iç dünyamın Duruşma Salonu’nda… Boğazıma düğümlenen tanımsız bir acıya, gözlerim bir nemli perdeye esir düştü adeta. Konuşmakta naçarlığın labirentine düşme duygusunu yaşadım…
Katılımın oldukça yüksek olduğuna tanıklık etmek, hem mutluluğumu artırdı hem de acılı yüreğime su serpmiş olsa da, aynı yolda yürüdüğü en yakın “Dost”larını(!) orada görememiş olmanın utancı sardı benliğimi…
Mehmet Düz’ün, Türkiye Ziraatçılar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi olarak ve 12 Eylül sonrasında, o zor yıllarda uğradığı nice haksızlıklar karşısındaki kararlı dik duruşunu, Sevgili Gökhan’ın beden dilinde gözlemledim. Bu ülkenin en karanlık sürecinde, servet yerine bir “kararlı dik duruş”u miras bırakmanın ne olduğunun resmiydi izlediklerim. Ve adının başına “Mehmet”i eklediğini, “Mehmet Gökhan Düz” diye Nikâh Memuresi’nin anonsuyla öğrendiğimde Sevgili Gökhan’a olan sevgim, bir kat daha büyüdü…
Toprağa düşen bir Dost’un, filiz verdiğini görmenin mutluluğunu yaşadım bu Pazar anlayacağınız. Belki dışarıdan bakıldığında birçoklarına sıradan bir Evlilik Törenidir ama benim gözümdeki görüntüsünün ötesinde, ben ve benim kuşağım insanların yüreklerinde, başka duygu dünyalarında, başkaca fırtınalar estirdiğinin bilinmesini istedim…
Belki de küçük esintilerden büyük fırtınalar yaratabilmiş bir kuşağın, yarım kalmış aşk öyküsünün bir başka zaman ve mekânda harlanması umudunun yok olmadığı; olamayacağı inancının dışa vurumudur bu duygu?.. Kim bilir?..
Bu Dünya’dan bir “Mehmet”, “Düz” geçti. Eksiği ile yanlışıyla da olsa, kararlı ve dik duruşlu bir geçişti bu. Gökhan’da filiz verip, çiçeklendiğini gördüm…
(Bu vesileyle; Çiftlere ömür boyu başarı ve mutluluklar diliyorum…)
Efece Haber Gazetesi / 22 Ekim 2012 Pazartesi – Süleyman Duman
|