Kâinatta anlamsız bir şeyin olduğunu düşünmek, “Akıl” ve “Bilim”i inkârdan başka bir şey olamaz. Var olan her bir şeyin bir anlamı; olan her olayın da bir sebebi vardır. Sebepsiz bir “sonuç” hakkında hüküm verme yetkisi(!) ve yeteneği(!), yalnızca Kadı’larda vardır; malûm… Demokrasilerde ve Bağımsız Yargı’nın bulunduğu ülkelerde bulunmaz elbette…
Allah uzun ömürler versin; 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in anlattığı bir fıkra vardır. Kısaca anlatalım:
“Kadı, bir fırının önünden geçerken, burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde, güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek var. Kadı, Fırıncı’ya;
‘-Ben bunu aldım’ demiş. Kadı’ya itiraz da edemez; Fırıncı, hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin sahibi gelmiş:
‘-Hani bizim ördek?’ Fırıncı boynunu büküp;
‘-Uçtu’ deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında Fırıncı, araya giren bir Gayrimüslim’in gözünü çıkarmış ve bu sebeple de korkup kaçmaya başlamış. Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da Fırıncı’nın peşine... Can havliyle kaçan Fırıncı’nın çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış… Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini “derdest” edip Kadı’nın karşısına çıkarmışlar. Kadı, Ördeğin Sahibi’nden başlayarak sırayla başlayınca sorguya:
‘-Bu adam, ördeğimi hiç etti’ diye şikâyet etmiş, Ördeğin Sahibi…
Kadı dönmüş, Fırıncı’ya sormuş bu sefer:
‘-Ne yaptın bu adamın ördeğini?’ Fırıncı:
‘-Uçtu’ demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış:
‘-Ördeğin karşısında ‘tayyar’ yazılı. Tayyar ‘Uçar’ anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil; Beraatine…’ demiş… Sıradaki gözü çıkan Gayrimüslim vatandaşı da sorup dinledikten sonra, Onun şikâyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
‘-Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla…’ Davacı:
‘-Ne olacak?’ diye sorunca, Kadı:
‘-Şimdi… Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak; biz de onun tek gözünü çıkaracağız…’ Tabii Gayrimüslim, şikâyetinden hemen vazgeçmiş. Fırıncı, bu davadan da beraat etmiş. Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da bir madde bulmuş Kadı:
‘-Tamam’ demiş; ‘Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak…’
Böyle olunca Fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi’ye:
‘-Senin şikáyetin nedir?..’ Yahudi ellerini açmış:
‘-Ne diyeyim Kadı Efendi Hazretleri?.. Adaletinle bin yaşa sen e mi?..’ ”
İşte o günden bugünlere; “Ananı öpen Kadı ise, kimi kime şikâyet edeceksin?” sözünün bu topraklarda söylene geldiği rivayet olunur olmuş…
Bu fıkrayı neden aktardık derseniz? Birçok kişinin 29 Ekim “Cumhuriyet Bayramı” ve 10 Kasım “Atatürk’ü Anma ve Anlama Günü”nde milyonlarca insanımızın sel olup Anıtkabir’e akmasının sebebini sormalarından olsa gerek. Anlatması uzun sürmesin; anlaması zor olmasın diyedir belki de… “Ananı öpen Kadı ise, kimi kime şikâyet edeceksin?” sözünü, bilincine kazımış bir toplumun; uzun süre sessizliğinin ardından, ani patlamasından doğal ne olabilirdi ki başka?..
Bunun farkında olanlar ki; bu toprağı da, bu toprağın insanlarını da tanıyanlardır işte…
Tanımayanların da bu yaşananlardan ders çıkarmış olmalarını, hem ülkemiz hem de kendileri için;
“Yüceler Yücesi Rab’bimden niyaz ederim…
Amiiinnn!..”
*
Ve… Bir de şiir eklemek geldi içimden bu haftaki yazıma; uygundur umarım…
|